“İnsan; insanlığın acılarına, haksızlıklarına, yanlışlıklara ve çirkinliklere karşı tavır almazsa sahtekârdır” *.
İpek Şahbenderoğlu’nun daha önce derlediği Türkiye’nin Kalbi, Kabul Günleri: Gazete Yazıları isimli kitap, Sevgi Soysal’ın 1972–1973 ve 1976 yıllarında Yeni Ortam, Yenigün ve Politika’da kaleme aldığı gazete yazılarından oluşmaktaydı. Yine Şahbenderoğlu tarafından derlenen Venüslü Kadınların Serüvenleri: TRT Günleri ise Soysal’ın TRT günlerine ait çeşitli oyun, metin ve yazılarını kapsamakta.
Sevgi Soysal’ın yaşamını 12 Mart süreci derinden etkiler. Yürümek isimli romanı müstehcenlik gerekçesiyle toplatılır; tutuklanır ve solculuk damgası yüzünden TRT’den ayrılmak zorunda kalır. Sonrasında sekiz aylık bir tutukluk dönemi geçirir; ardından iki buçuk ay da sürgüne gönderildiği Adana’da kalır. Yenişehir’de Bir Öğle Vakti isimli romanını hapishanede yazar. 1975 yılında 12 Mart’ı eleştirdiği romanı Şafak,1976 yılında hapishane anılarını kitaplaştırdığı Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu yayımlanır. 22 Kasım 1976 tarihinde yakalandığı kanser hastalığından kurtulamayarak İstanbul’da ölür.
Venüslü Kadınların Serüvenleri: TRT Günleri isimli derlemenin Önsöz’ünden öğrendiğimize göre, Sevgi Soysal 1964–66 yılları arasında Ankara Radyosu “Günümüz, Sorunlarımız” saati için sürekli sohbetler yazar; “Mutsuz Kadınlar” ve “Venüslü Kadınlar” isimli iki telif program yayımlar. 12 Mart’tan sonra TRT’yle olan ilişkisi değişir. 1970 yılında TRT sanat ödülleri yarışması başarı ödülünü alan Yürümek isimli romanı12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra TRT tarafından komünistliğini ispatlamak için delil olarak kullanılır.
Sevgi Soysal, 1971 yılında açılan bir kamu davasıyla hayvanlarla cinsi münasebeti övücü nitelikte yazmaktan, “müstehcen neşriyat” yapmaktan yargılanır; kitap toplatılır; ancak 1974 yılında kitap ve yazarı, romanda işlenen konunun 1803 sayılı Af Kanunu’na girdiği gerekçesiyle beraat ederler.
Derlemede yer alan Venüslü Kadınların Serüvenleri isimli radyo oyunu Sevgi Soysal tarafından bizzat yeniden yazılarak sahneye uyarlanan oyundur. Oyun, 4 Kasım 1983’te Erman Okay tarafından Almanya’da Münih’te sergilenir. Venüslü Kadınların Serüvenleri Soysal’ın muzip, kıvrak, eleştirel dilinin özelliklerini taşır. “Venüs’te Sayım”la açılan ilk tabloda toplumsal cinsiyet rolleri sahneye başarıyla yerleştirilir. Sahnenin solunda kadınlar sağında erkekler yer alır. Kadınlar bağdaş kurmuş yün örerler. Erkekler ise güreşirler. Yaşlı Bilge ise yüksek bir yerde oturur. Kutsal geleneklerin temsili olarak kabul edilen fallik simge kaya anıtı ise sahnenin önemli bir yerinde bulunmaktadır. Yaşlı Bilge tarafından sayım yapılacaktır ancak kadınlar sayılmaz. Kadınlar yoktur. Uzun bir atışma sonrasında kadınlar bundan böyle yaptıkları işleri yapmayacaklarını dile getirirler. Çocuk bakıp yemek pişirmeyeceklerdir. Bu tehdit erkeklere buyun eğdirir ve kadınlar kendilerini saydırtır. İkinci tabloda ise bir diğer bilge, Bilge Kadın’la karşılarız. Erkekler yoktur bu sahnede. Bilge Kadın’ın derdi yoksul çocuklar için sosyal haklar derneğinin açılmasıdır. Ancak üye toplayamamaktadır. Kadınlar kocalarından izinsiz karar veremezler. Onların sözünden dışarı çıkamazlar. Kutsal metin de buna izin vermez. Yaşlı bilge konuşur: “Kutsal peygamberimizden sonra kocalarınız gelir. Bundan beş yüz yıl kadar önce kadınlar kocalarının sözünden dışarı çıkmaya kalktılar. Sonra bir kıtlık oldu. Sonra bir salgın oldu. Sonra bir sel oldu. Sonra yangınlar oldu. Sonra tufanlar oldu. Gök gürledi şimşek çaktı. Venüslüler bildiler, kıyamet yakın. Anladılar ki suç kadınların, kocalarını tanımayanların, kadın olduklarını unutup erkek işine burnunu sokanların…”(s.57).
Yaşlı Bilge’nin tüm korkutmalarına karşın Bilge Kadın ikna etmeyi başarır kadınları ve dernekte ne kadar aktifleştiklerini bilinmese de- çünkü düzen öyle hemen değişmez- kadınlar birer ikişer derneğe kayıt yaptırır. Kocanın ölümü, kadınların ağıtı -ki oldukça manidardır ve doğum özellikle kız bebek doğduğunda yaşanan suskunluk diğer tabloları oluşturur. Oyunda Bilge Kadın, kadınlara hakları konusunda farkındalık yaratmak, onları “bilinçlendirmek” için oradadır. Oyunun sonunda ona ihtiyaç kalmadığını görürüz. Kadınlar “biraz da” olsa haklarının farkına varmışlardır. Daha alınacak yol olsa da yok sayılmaktan kadınların geldikleri nokta erkeklerin onlara ihtiyaçlarının olduğunu fark etmeleridir.
Venüslü Kadınların Serüvenleri, erkek egemen sistem yapısının eleştirildiği, devrimci, değişimin/dönüşümün ancak kadınların bilinçlenmesiyle olabileceğini anlatan sembollerin de çok yerinde kullanıldığı bir oyun. Günümüzde feminist tiyatro yönetmenleri tarafından uyarlanmayı bekliyor. Sevgi Soysal’ı gündeme taşımak açısından da bu önemli. Ayrıca, feminist bir metin olarak da tartışmak, üzerinde konuşmak ivedilikle gerekli.
Bayram ve Curcuna
Kitapta yer alan Bayram ve Curcuna isimli radyo oyunları da yine sistem eleştirisini, geleneklerin absürtlüğünü içeren metinler.
Soysal’ın “radyo programcılığı üzerine yazılar”ı ise günümüzde iletişim bölümlerinde okutulabilecek kaynak metinler. Giriş mahiyetinde Marcuse’nin Tek Boyutlu İnsan adlı kitabından uzun bir alıntıyla ilk yazısına başlayan Soysal, çağdaş toplumda radyonun eğitimdeki rolü üzerinde durur. Soysal’ın bu yazılarda Marksist kimliğinin ön planda olduğunu görürüz. Ona göre, sorumluluk sahibi bilinçli birey olmanın yolu düşüncenin özgürleşmesidir. Bu da çağdaş eğitimden geçer. Eğitimin birinci amacı yaşamaya yardımcı olmaktır. İkinci amacı ise politik eğitimdir. Bir diğer amacı ise beğeninin geliştirilmesi yani estetik eğitimdir Soysal göre. İlerleyen satırlarda eleştirel eğitimin önemini ve radyonun bağımsız, tarafsız olması gerektiğini belirtir: “İnsan; insanlığın acılarına, haksızlıklarına, yanlışlıklara ve çirkinliklere karşı tavır almazsa sahtekârdır. Bu elbette düşüncenin, eylemin bir baskı grubunun körü körüne emrine verilemesi demek değildir. Bireysel düşüncenin ve gücün, toplum sorunlarının çözümlenmesi tarafında olması demektir. Bu da çağdaş eğitimin amaçlarına uygun düşüyor. Bu düşünceyi radyonun tarafsızlığına uygularsak: Tarafsız radyo; yayın yaptığı ülkenin sorunlarına, gerçeklerine, faydasına yönelen, sorunların çözümü için ve toplumun faydası tarafında olan; bu görevi bilimsel ve bilinçli bir tarafsızlıkla gerçekleştiren radyodur” (s.186).
Soysal’a göre radyonun eğitici rolünde bir diğer önemli husus kime seslendiğini bilmek ve onu iyi tanımaktır. Radyonun dinlenme özelliği önemlidir. Dinlemek aktif, yorucu, çaba isteyen bir durumdur (s.199). Eğitici yayının amaçlarından birisi de dinleyiciye aktifleştirmektir (s. 218).
Kitabın son bölümü ise başta da belirttiğimiz “Bir Romanın Hatıratı” başlığı altında Yürümek romanının başına gelenlerin parodisidir.
Sevgi Soysal’ın bu metinleri diğerleri gibi bizi bir kez daha sarsıyor, diri kılıyor ve umutlandırıyor. Soysal bize metinlerinde “kalkın, işimiz daha bitmedi hatta yeni başlıyor” der gibi. Derlemeyi hazırlayan İpek Şahbenderoğlu’nun emeğine sağlık… (FS/HK)
* Sevgi Soysal, Venüslü Kadınların Serüvenleri: TRT Günleri, Der.: İpek Şahbenderoğlu, İletişim Yayınları, 2017, s. 186