İki ABD'li Adana'da dolaşırken birinin eli kazayla yaralanıyor ve pansuman için hemen yakındaki hastaneye gidiyorlar. Eli yaralı olan, diğer arkadaşına, "Sen bekle, ben hemen pansuman yaptırıp dönerim" diyor ve hastane kapısından içeri giriyor.
İçeri girer girmez önüne bir tabela çıkıyor: “Hastanın durumunun ağır olduğunu düşünüyorsanız sağ, hafif olduğunu düşünüyorsanız sol koridoru takip edin.”
Durumu ağır olmadığı için sol koridoru takip ediyor bizimki. Koridorun sonunda bir tabela daha çıkıyor karşısına: “Hastanın kanaması varsa sağ, yoksa sol koridoru takip edin”
Bizimki kanaması olduğu için sağ koridoru takip ediyor. Koridorun sonunda bir tabela daha: “Hastanın kanaması ağırsa sol, hafifse sağ koridoru takip edin”
Eline bakıyor, kanaması az, sağa dönüyor. Koridorun sonunda bir tabela daha: “Hastanın kanaması şu anda devam ediyorsa sol, etmiyorsa sağ koridoru takip edin”
Bizimki bakıyor, kanama durmuş; sağa dönüyor, vee, kendini hastanenin dışında buluyor!
Kapıda bekleyen arkadaşı sevinç ve merakla soruyor: Hemencecik halletmişsin işini... Bir de Türkiye'de sağlık hizmetleri iyi değil derler?
Bizimki şaşkın: Vallahi sağlık hizmetlerini bilmem ama, sistemi süper oturtmuşlar!
O koridor, bu koridor, hooop dışarı!
Sakatlığı bulunan kişilerin Türkiye’deki durumu bu trajikomik fıkradaki gibidir: Sistem sizi dışarı atmak ve orada tutmak için her şeyiyle mükemmel şekilde işler... Muhtaçlık maaşı veya Evde Bakım Aylığı almak için “içeri” girersiniz; sağa dön-sola dön derken, hooop, bir bakmışsınız ki eliniz boş, dışarıdasınız! Eğitim almak veya iş bulmak için “içeri girersiniz; o kapı-şu kapı derken, hooop, dışarıdasınız! Sağlık hizmeti veya sağlık raporu almak için “içeri” dalarsınız; o koridor-bu koridor derken, hooop, dışarı!
Siz içeri, sistem dışarı, siz içeri, sistem dışarı... Velev ki içerde kaldınız, bu sefer de esir alınmış misali onu yap-bunu yapma, buraya git-şuraya gitme, şunu al-bunu alma şeklinde emir-komuta zincirine dâhil olmuşsunuz demektir. Ve emirlere uymamanın cezası daha çok eziyet, veya hooop, kapı dışarı edilmektir.
Evet, sistem böyle, halen de işliyor. Fakat gel zaman git zaman kapıda birikme olmaya başlayınca, sistem yapıcılar bu yoğunluğu azaltmak için enfes bir yol buldular. Durun dediler, biz bir düzenleme yapalım ve bugüne dek içeri giriş yapabilen kişilerin birçoğunu artık tamamen dışarıda tutalım.
Dün sakat sayılanlar bugün değil
Kimlerin sakat statüsünde sayılacağı, yayınlanan bir yönetmelikle belirlenir. Yönetmelik en ince ayrıntıya kadar inerek der ki, eli şuradan olmayana şu oranda, ayağı şuradan ampute olanlara şu oranda, gözü şu kadar görmeyene şu oranda, kulağı şu kadar işitmeyene şu oranda, şu-şu hastalıklardan dolayı şu-şu kısıtlılığı veya kaybı olan kişilere şu oranda sağlık kurulu raporu verilir. Ve her kimin vücut/işgücü kaybı oranı yüzde 40 ve üzerindeyse, o kişi sakat statüsüne dâhil edilir.
16 Temmuz 2006 yılına değin yürürlükte olan yönetmeliğe göre (afaki yazıyorum) bir gözü kör olan kişiye yüzde 40, bir kolu dirsek altından olmayan kişiye yüzde 45, bir bacağı polio sekeli (çocuk felci) sonucu güçsüz kalan kişiye yüzde 50, iki ayağında güç kaybı olan kişiye yüzde 70 ve benzeri oranında sağlık kurulu raporu veriliyordu. Ne var ki bu tarihte yayınlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelikle bu oranlar kritik düzeylerde aşağıya çekildi. Öyle ki, o güne değin yüzde 40 ve üzerinde raporlar alıp işlerini gören milyonlarca kişi, o tarihten sonra rapor almak istediklerinde kendilerine yüz 40’ın altında orana sahip raporlar verilmeye başlandı. Yani sistem sorunu kökünden çözdü!
Bir başka deyişle, Temmuz 2006’ya kadar başvursa vergi indirimi, erken emeklilik, muhtaçlık maaşı, -özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar için- özel eğitim vb. hakka sahip olan kişiler, o tarihten sonra tüm bu haklarından mahrum bırakılmışlardır.
Birkaç örnek vererek olayın vahametini anlatmak istiyorum: Bir kolu dirsek altından ampute (kesik) olan iki kişi düşünün. Bunlardan biri yeni yönetmelikten önce vergi indirimi için başvurmuş ve bu hakkı (yani erken emekli olma hakkını) elde etmiş olsun. Diğeri ise, nasıl olsa ne zaman istersem başvurup vergi indirim hakkını alabilirim, diye düşünerek başvuruda bulunmasın; ta ki yeni yönetmelikten sonrasına kadar. Bu kişi yeni yönetmelikten sonra vergi indirimi için başvurduğunda, kendisiyle aynı sakatlığı bulunan arkadaşının aksine, vergi indirim hakkı elde edemiyor.
Çünkü artık devlet bir kolu dirsek altından ampute olan kişilere yüzde 35 oranında işgücü kaybı veriyor.
Çocuğu işitme engelli olan bir aile düşünün. Bu çocuklarımız özellikle okul öncesinde özel eğitime ihtiyaç duyarlar. Ebeveynler her yıl aldıkları raporla, çocuğun eğitiminin devlet tarafından karşılanmasını sağlarlar. Ve evet, yeni yönetmelikle birçok çocuk artık yüzde 40’ın üstünde orana sahip rapor alamadıkları için eğitimlerinden geri kalabiliyor.
Henüz bu durumun mağduru konumundaki sakatlığı bulunan kişiler, yeni yeni fark ediyorlar bu haksızlığı (şaşkınlıkla!). “İçeri” girmek için adım attıklarında, “sakatlığınız varsa sola dönün” tabelasıyla sola, “sakatlığınız elinizdeyse sağa dönün” tabelasıyla sağa, “eliniz dirsek altından amputeyse sağa dönün” tabelasıyla tekrar sağa, ve “torpiliniz yoksa sağa dönün” tabelasıyla yine sağa dönüp, kendilerini dışarıda buluveriyorlar. Yani neo-liberal sistem işliyor!
Cem Karaca’nın bir şarkısında söylediği gibi: “yol dediğin yol gibi, ulaşmalı bir yere/biz dön baba dönelim, geliyoz aynı yere/ bu döngü kısır döngü, başı var da sonu yok/ dönüyom dönemiyom, sonunda bir çıkış yok”
* Engelliler.Biz Platformu. www.engelliler.biz