Fotoğraf: Almatı, kent merkezi gece görünüşü/Wikipedia
1970-71 yıllarında birkaç kez İstanbul Zeytinburnu işçi mahallerine eğitim çalışmalarına katılmıştım; orada çok Kazak göçmen yaşadığı söylenirdi ve merak ederdim ama onlarla tanışamadım.
Kazaklarla ilk kez 1990 yılında, Budapeşte Uluslararası Çevre Konferansında tanıştım; kimlikleri net olarak ekoloji idi, 1989'da nükleer testlerin yol açtığı tahribata karşı protesto hareketi gelişmişti, yazar/şair Olcas Süleymanov bu hareketin yaratıcısı olarak biliniyordu.
Kazak çevreci aydınların hepsi yakalarındaki Kazak kimlikleriyle, kongreye katılan diğer ülke insanlarını bilgilendirmeye çalışıyorlardı. Ama önce Kazak olduklarını yakalarına dokunarak hatırlatıyorlardı.
Bağımsızlığa giden yolda, muhalefetin amacı doğal kaynaklara ve doğaya hoyratça davranan iktidarlara dur demekti, bu durum aynı zamanda SSCB [Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği]/Rusya karşıtlığı da gerektiriyordu çünkü yaşam alanları ve sağlıklı üretim imkânları iyice daraltılmıştı. SSCB de zaten çökmek üzereydi.
Bağımsızlıktan hemen sonra, 1990ların ilk yıllarında, Türkiye’de özellikle “Türk Dünyası” yaklaşımıyla düzenlenen kongre ve toplantılara katılan Kazaklar için “etnik/demografi milliyetçiliği” ağır basıyordu.
Ekoloji Kazaklarından söz eden pek olmuyordu. Bu halkın doğayı koruma yolundaki bağımsızlık uyanışı ile bağlantı kurulmadan, esas Türkistanlılıkları vurgulanıyordu.
Kazakların ülkelerinde nüfus yoğunluğu 1989 sayımına göre yüzde 43 olduğundan Sovyet sistemi içindeki “Rusluk”tan (% 38) her anlamda azat olmak için aile ağaçlarının resmedildiği afişlerle konferanslara katılanlar ve Kazak nüfusun çoğalması gereğini savunanlar dikkat çekiyordu.
Ama bu katılımcıların hemen hepsi Rus dilinde bildiri veriyorlardı. Türkiye’de Kazakların “kazaklığı” doğa kıyımına karşı tutumlarıyla doğrudan bağ kurularak pek derinlemesine ele alınmadı; daha doğrusu bu uyanışın doğa yurttaşlığı talebiyle başlayan bir bağımsızlık mücadelesi olduğu iyi anlaşılmadı.
Olcas Süleymanov’a çok değer verildiği halde Kazakistan’da gelişen ekolojik temelli muhalif hareketlerin nasıl örgütlendiği, nasıl bir gelişim gösterdiği konusu üzerinde bilgilenmek merakı pek olmadı.
Mutfak dili
1995'de bir araştırma için Kazakistan yolu gözüktü; beş saat süren bir yolculuk sonrası inişe geçerken parlak koyu kadife yeşili bir ülke ile tanışıyordum. Büyük bir otelin 24. katında bu yeşil ile bir süre oyalandım… Kazakları ilk kez kendi ülkelerinde tanımaya gelmiştim; ziyaret ettiğim aydınlar ve bazı resmi görevliler, en önemli sorun olarak Kazakçanın “mutfak dili, ev dili” sıkıntısını öne sürüyorlardı.
Kazakça sadece eğitim dili olarak değil gündelik kullanımda da geliştirilmeye muhtaç görülüyordu; mutfakta, evde konuşulan dilde bile zafiyet olduğuna vurgu yapılıyordu. Ancak üniversitede yaptığım görüşmelerde, akademik alanda diğer Orta Asya ülkelerinden daha güçlü oldukları izlenimini edindim, ya da örneğin Özbekistan ile karşılaştırıldığında bizim gördüğümüz Batılı akademik araştırma etkinliklerine yatkınlık daha fazlaydı.
Orta Asya ülkeleri içinde Kazakistan doğal zenginliklerde olduğu gibi bilimsel/teknolojik araştırmalar açısından da en yönlü ülkedir. Buna rağmen önceleri yeni anayasa çalışmaları yapılırken Kazakçanın resmi dil olması gereği üzerinde durulmuyordu. Nazarbayev iktidarı yoğun Rus nüfusunu görmezden gelmek istemiyordu ve haklıydı.
Kazak dilinin gelişmesi için birçok çalışmalara başlandı. İktidar katından, iktidar bürokrasisinden başlatılan bu çalışmaların evlere doğru yayılması uzun zaman alacaktı.
Ekim devrimi
Ne Ekim Devrimi ne de bağımsız Kazakistan çift dilli eşitlikçi eğitimi başarabildi. Ancak Kazak nüfusu arttı: hem komşu ülkelerden hem de daha uzak ülkelerden çağırılan Kazakların göçüyle, hem de başta Ruslar, Ukrayınlar ve Almanlar olmak üzere Kazak olmayan halkların önemli bir kısmının ülkeden ayrılmasıyla ve nihayet artan doğumlarla… Bugün Kazakların nüfusu yüzde 70'i buldu, Ruslar da yüzde 20 civarında…
Ekoloji, demografi ve dil milliyetçilikleri sırasıyla düşünüldüğünde Kazaklar, bağımsızlık kimliklerinin ana unsurları açısından Ukrayınlara benzetilebilir; 1980lerde Çernobil felaketi ile şahlanan uyanış, yarı doğulu yarı batılı oluşları, yarı Avrupalı yarı Rusyalı halleri… ve nihayet Kazakların yarı Rusyalı yarı Türkistanlı Kazaklıkları…
Ukraynalıların dil konusunda Rusçaya karşı zaman zaman aşırı radikal tepkileri de ekolojik uyanışlarından sonra gelmişti… Hatta 2000li yıllarda, Ukraynaca dil vurgusu Rusça konuşma ve Rusça yazma yasakları noktasına bile varmıştı.
Belki de bir başka önemli benzerlikleri Stalin dönemindeki Ukrayın olan ve Kazak olan insanların yaşadıkları kıyımların diğer bütün eski Sovyet ülkelerindeki yok oluşlardan kat be kat fazla oluşudur…
1930larda kıtlık, tarımda zorunlu kolektifleştirme ve özellikle Kazakistan’da göçer nüfusu zorla yerleşik hale getirme siyasetleri milyonlara varan insanın ölümü ile sonuçlanmıştı.
Stalin döneminde gerçekleşen bu katliamları Kazakistan ve Ukrayna için “soykırım” olarak adlandıranlar da çoktur, hatta bu yönde uluslararası düzeyde başvurular da yapılmıştır. Genellikle katliamın sebebi olarak araştırmacılar otoriter siyasetin zulmüne işaret eder[1] ancak çok daha az olmakla beraber milliyetçi ayaklanmalara işaret edenler de vardır.
Yerellik, özerklik ve ulus devlet mücadelelerinde Kazakların siyasi örgütlenme pratikleri ve başkaldırıları Ekim Devrimi sonrası değişimler ile hem uyumlu hem uyumsuz bir serüven yaşamıştır.
Bir yandan Çarlık esaretinden kurtuluş ve Ekim devriminin getirdiği haklar (yerel örgütlenme, ana dilde eğitim ve özerklik/federasyon) diğer yanda Kazaklık, Türkistanlılık ve Müslümanlık çerçevesinde özünü koruma ve geliştirmede zorluklar…
Ekim Devriminin getirdiği bazı haklar bir bakıma güçlü bir geçmişi olan Alaş hareketinin bir siyasal parti olarak örgütlenmesine, komiteler ve kurultaylarla yerel örgütlenmenin güçlenmesine, siyasi basının (Kazak) etkili hale gelmesine yol açmıştır[2].
Anadilinde eğitim hakkının bütün Sovyet dillerine tanınması da çok olumlu bir gelişme idi, yüzden fazla dilde ilkokul kitapları basılmış ve dağıtılmıştı. Ne var ki SSCB iktidarı, ana-dilde eğitim hakkını adil çift dilli eğitim yerine Rusça lehine kurumsallaştırmıştı; çarlık Rusyası da Kazak kavramının Kırgız, Karakırgız kavramlarıyla bulanıklaştırılmasına sebep olmuştur.
Bu çizginin devamında 1997’de Nazarbayev iktidarının Kazakçanın Rusça ile beraber ortak devlet dili ilan edilmesi de ülkedeki Ruslar arasında büyük tepki çekmişti. Her büyük tarihi değişimle halkların kazandıkları ve kaybettikleri olmuştur ancak imparatorluk “babacanlığı” ile bazen de açık zulümle ayak direyen sömürü sistemi bu bölgede kültürel sosyal anlamda iyice yerleşmiş oldu.
Kazaklar: 1989'dan 2022'ye
Bağımsızlıklarının ilk yıllarında Türkiye’nin yeni "Türk Cumhuriyetleri"ne ilgisi yoğundu; projeler yapılıyordu. Kültür Bakanlığı, beş Türk Cumhuriyeti ile kurulan ve ilk kez bu beş ülkede eşzamanlı kamuoyu yoklaması gerçekleştiren SİAR’ın araştırmasını da kitaplaştırmıştı.
1993 Nisan ayında yapılan bu araştırma beş ülkenin sosyal kültürel kimlikleri üzerineydi. Her beş ülkeden (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan ) nüfuslarına oranla yaklaşık 600-1000 arasında değişen kişi seçilmişti.
Araştırmanın ayırt edici özelliği, ilk bağımsızlık yıllarında Türkiye ile sürdürülen çok yönlü ilişkilerin esas olarak seçkin kesimi kapsaması ve dolayısıyla halk kesiminin eğilimlerini yansıtan verilerin bulunmaması nedeniyle bu boşluğu doldurmayı amaçlamış olmasıydı.
Aslında 70 yıl süren SSCB döneminde ne Kazakistan ne de diğer Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin halkları Türkiye’de iyi izlenmişti, bağımsızlıktan sonra da genel olarak iktidarlar ve elit kesim düzeyinde izlendi.
SİAR’ın araştırmasında Kazakistan’ın bazı özellikleri, diğer dört ülkeden farklı olan yanları dikkatimi çekti ki bu farkların altında yatan en önemli gerçek Kazak nüfusun kendi ülkelerinde yüzde 45'i bile bulmamasıydı. Ruslarla Kazaklar neredeyse eşit ağırlıktaydılar… yüzde 43 Kazak, yüzde 38 Rus, diğerleri Özbekler, Uygurlar, Ukrayınlar, Tatarlar, Almanlar, Koreliler vd…
Ağırlıklı iki etnik nüfus gerçeği ile doğrudan bağlantılı olan, ancak daha fazla siyasal etkilerle/baskılarla oluşan bu farklılıkların başka ikincil sebepleri de olabilir. SİAR araştırması sonuçlarına göre mesela Kazakların yarısı apartman dairesinde oturuyordu, diğer ülkelerde bahçeli köy evi oranı çok daha fazla çıkmıştı; bu beş ülke halkı arasında en çok Batı müziği dinleyenler, en çok film izleyenler de Kazaklardı.
En düşük hane halkı sayısı yine Kazaklar arasındaydı; sadece bir iki çocuk sahibi olan Kazakların oranı yüzde 63'ü buluyordu. Oysa diğer dört yeni bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde bu oran yüzde 50'nin altındaydı. Kazakların sadece yüzde 33'ü Müslüman olduğunu söylüyordu, diğer ülkelerde bu oran yüzde 60'ı geçiyordu. Bundan yaklaşık 29 yıl önce sosyal yayınları izleme oranı da Kazaklar arasında yüzde 25 iken diğer ülkelerde yüzde 10-20 arasındaydı. Kazakların yüzde 60'ı evde Rusça konuşurken sadece yüzde 33'ü anadilini kullanıyordu. Diğer ülkelerde ana dil kullanımı çok daha fazla haneye yayılmıştı. Ekonomik durumu en kötü bulan ülke %90a yakın bir oranda yine Kazaklardı, diğer ülkelerde bu şikâyetler yüzde 75'i bulmuyordu.[3]
Kısacası Kazaklar zorla yerleşik hayata geçirilmişler, kıyımlarla nüfuslarının yarısını kaybetmişler, sonuçta daha fazla şehirleşmişlerdi. Ne var ki, şehirleştikleri oranda ülkenin zengin kaynaklarından yararlanamamış hatta çok az yararlanabilmişlerdi.
Ülkenin zengin kaynakları daima eşitsiz dağılıyordu. Rus nüfusun yoğun olduğu yerlerin üstünlüğü açıktı; sınır bölgeleri özellikle Rusya Federasyonunun bir devamı gibi algılanıyordu. İmparatorluk ve sonra da SSCB eşitsizlik geleneğini, bağımsız iktidar katına taşıyanlar da Nazarbayev ve yakın çevresiydi.
Bağımsızlıkla Kazak olan iktidarın da halkına katkısı kadar zararı da olmuştu. İktidarın üst kademeleri başlıca yatırımları kontrol altında tutuyordu. Sıradan halkın ise kredilerle borca batarak yaşadığı belirtiliyor, birçok kişinin de ek gelir için kaçak taksicilik yaptığı biliniyordu (40-45 yıl önce İstanbul’da da kaçak taksicilik yapan öğretmenler, bürokratlar çoktu). İşte zamlar bu açıdan da dönüm noktası oldu.[4]
Yoksulluk, yolsuzluk ve son dönemde petrole yapılan zamlar, 30 yıldır sürdürülen istikrar politikası ve ekonomik büyüme oranında büyüyen eşitsizlik halkı, gençleri, yoksulları, sanatçıları sokağa taşıdı.
Ve Kazaklar Ocak başında isyan ettiler. Ve karşılığında büyük bir baskı gördüler, ölenlerin yaralananların sayısı 100 ü aştı. 10 000 civarı kişinin gözaltına alındığı duyuruldu. Rusya Federasyonundan güvenlik güçleri de çağırıldı, Tokaev ateş emri de verdi. Kısaca şiddetle bastırıldı.
Bu protesto hareketine birkaç gün içinde yağma talan yakıp yıkma gibi provokasyonlar da bulaştı. Biz Türkiyeliler için çok bilindik bir durum, özellikle Gezi hareketi sırasında olanlar...
2022 yılının ilk günlerinde Kazakistan’da başlayan protestolar konusunda analiz yapanlar bu ayaklanışı diğer renkli devrimlere benzetmiyorlardı: Kazaklar, “Ukrayna’da ve diğer renkli devrimlerde olduğu gibi örgütlü değiller; Kazak protestocular STK’ların gücüne dayanmıyorlar, daha gevşek, örgütlü olmayan barışçı grupların ve sanatçıların gayretlerini gösteriyor bu protestolar, çünkü bu protestonun liderliğini yapan yoktu.”[5] -Bu kısmı da benziyor 2013’e… Kazakların güçlü bir de isyan geçmişleri var: ama kim nereden bakıyor ona göre yorumlanıyor.
Ve Ukrayna’ya saldırı
Protesto türleri farklı olabilir ancak Ukrayna ile Kazakistan belki de Rusya devletinin gözünde başka bir benzerlik taşıyor: Ukrayna Doğu Batı ekseninde kutuplaşma/bölünme tehlikesi taşırken, siyasi tarih ve dil açılarından Rusya ile paylaşılanın ağır bastığı yaklaşımı Ukrayna’yı Rusya içinde eritme cazibesi taşıyor.
Kazakistan da Rus Kazak nüfus yoğunluğu ve yaklaşık 30 yıllık Nazarbayev iktidarının bu ikiliği dengeleme çabasının, özellikle yaşam koşulları açısından halkın aleyhine çalışması sonucu çıkan isyan da, Rusya devleti gözünde bölünmeye yatkın olan Kazakistan’ın zenginliklerinin paylaşılmasını tehlikeye sokabilirdi.
Her iki ülkenin benzerliği, Rusya’nın hâkimiyet mücadelesine, Batının ve Çin’in menfaat yarışına maruz kalışları sonucu bağımsızlıklarının tehlikede oluşu ya da paylaşılan ülkeler kategorisinde bulunmaları... Ayrıca stratejik konumları, doğal zenginlikleri ve Karadeniz’in ve Hazar Denizi’nin önemi!
Aslında Rusya Federasyonu nezdinde, özelikle de Putin yönetiminde bütün eski Sovyet ülkelerinin uydu konumda kalması geçerli bir arzudur. Ayrıca Rusya ve Ukrayna arasındaki çekişmelerde her iki ülkenin de köklerini paylaştıran veya tam tersine ayrıştıran farklı tarihçiler hep olmuştur[6].
Ancak Putin’in, Ukrayınların tarih ve dil açısından Ruslarla aynı halk olarak görülmesi ve bunu açıkça belirtmiş olması, kısaca Rusya’yı Ukrayna’nın ağabeyi gibi algılaması, yasallaşmış dünya siyaset sistemini yıkmak anlamı taşıyor.
Kazakistan ise Rusya ile devasa bir sınıra sahip ve bugün yüzde 20'ye varan Rus nüfusu hala bu ülkede yaşıyor, en önemlisi de doğal zenginlikleriyle, madenleriyle, Rusya rejimi için Ukrayna’dan sonra ikinci derecede sahiplenilmesi yararlı olacak bir alan; dolayısıyla çok önemli bir güç yayma coğrafyası olarak değerlendiriliyor.
Kazakistan’da Rusçayı ikinci dil yapmak isteyen Kazaklar olduğu gibi Orta Asya’ya ve özellikle Kazakistan’a Rus hakimiyetini geri getirmek ülkeyi “oyup hizalamak” isteyenler, sınırların geçiciliğine işaret edenler, Rus dünyasının bir ulus coğrafyası değil kültür ve ekonomi alanı olduğunu ileri sürenler de olduğunu öğreniyoruz. Bu çerçevede bakıldığında Nazarbayev ve Tokaev’in aşırı sağcılara karşı duruşunun bu ülkede çatışmayı önlediği düşünülüyor[7].
Ulus devletlerin dünya tarihindeki mücadelelerinin son 50 yıl içinde mikro milliyetçilikten makro milliyetçiliğe evrilmesi, neredeyse globalizmin -özellikle ABD için- milliyetçilik haline gelişi, -ki bunun adına demokrasi diyorlar-, Rusya Federasyonu liderinin hırsını çok kamçıladı ve o da kendi “global milliyetçiliğini” devreye sokmak için komşusunun topraklarına saldırı başlattı.
Uluslararası platformlarda siyasetçiler yavaş yavaş bu çatışmanın adını savaş koydular; çünkü savaş başlamıştı ve başlayalı neredeyse bir hafta oluyor. Kazakistan’daki direnişin şiddetle bastırılması ve birkaç hafta sonra Ukrayna’da başlatılan savaş için haklı ve haksız aramak beyhude, bu süreç de bitmiş görünüyor.
Savaşın haklısı haksızı olmaz zaten çünkü bu muazzam bir şiddet ve insanlar ölüyor, tabiat ve yaşanan tüm yerler tahrip oluyor, yıkılıyor. Görüyoruz ki silahsızlanmanın da modası tamamen geçmiş, NATO demokrasi havarisi olmuş ve Birleşmiş Milletler çoktan gücünü kaybetmiş.
Bu yaşananlar, daha doğrusu birçok Ukrayın için yaşanamayanlar, vicdansızlık, “uluslararası ilişkiler” kavramını ve araştırma alanını bir hayli zorluyor.
Savaşa hangi güç dur diyecek? İsteriz ki diyalog gücü olsun; Ukrayna ve Rusya arasında diyalogun eşit düzeyde gerçekleşmesini sağlayacak “global hukuk” nerede?
Menfaat yarıştırmak, sığınaklardaki Ukrayınlar ve o ülkede yaşamaya uğraşan diğer halklar için onur kırıcı, hayat kırıcı.. büyük bir zulüm. Barış dedik, barış diyoruz ve barış istemekte ısrarlıyız. Birçok ülke şehirlerinde barış talebi çınlıyor, artarak çınlasın. (BE/APK)
[1] Pianciola Niccolo, “Ukraine and Kazakhstan: Comparing the Famines”, Contemporary European History, 27, 3 pp. 440-444, Cambridge University Press, 2018.
[2] İbrahim Kalkan, “ Kazak siyasi sisteminin modernleşme süreci ve Alaş Hareketi”, Türk Cumhuriyetleri: 10. Yıl (derleyenler: Emine Gürsoy Naskali ve Erdal Şahin) içinde, Türkistan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi Yayını, Haarlem, Hollanda, 2002.
[3] Türk Cumhuriyetleri Kültür Profili: Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, yayına hazırlayan B. Ersanlı Behar, TC Kültür Bakanlığı HAGEMYayınları, 1995.
[4] Erica Marat, Assel Tutumlu, “Kazakhstan Protests aren’t a Color Revolution” 11. 01. 2022
[5] Aynı yerde... Marat ve Tutumlu’nun yazısından birkaç gün önce Cumhuriyet Gazetesinde Mehmet Ali Güller, “Kazakistan’dan Ukrayna Çıkmaz” adlı yazısında ülkedeki isyanı bir turuncu devrim olarak görüyordu. Ancak bu kaostan RF’nin değil ABD’nin yararlanabileceği değerlendirmesini yapıyordu. 8 Ocak 2022.
[6] Zenon Konut, “History as a Battleground: Russian-Ukranian Relations and Historical Consciousness in Contemporary Ukraine”, s. 123-145, S. Frederic Starr (der), The Legacy of History in Russia and the New States of Eurasia içinde, New York, M.E.Sharpe, 1994.
[7] Dr. James Dorsey, “Is Kazakhstan Russia’s next Ukraine?” Ocak 5, 2022.