ABD’nin 2003'te başlattığı işgalin Irak’ta bir milyon insanın ölümüne neden olduğu söyleniyor. İşgal devam ediyor, ölümler de. ABD Afganistan’da da insan öldürmeye devam ediyor, zaman zaman “şok ve dehşet operasyonu”, zaman zaman da “özgürlük için müdahale” adını alan saldırganlık en az 10 bin Afgan’ın ölümüne neden oldu
Bugünlerde İran’a yönelik saldırgan bir dil kullanan ve bölgeye üç adet savaş gemisi yollayan ABD’nin, dünyayı en çok kirleten ülke olması acaba tesadüf mü?
Petrol ve iklim
Wolfgang Sachs "İklim değişikliği kendi kendine ortaya çıkmış bir şey değil. İklim değişikliği işin atık boyutu, Irak savaşı ise kaynak boyutu. İklim değişikliği fosil yakıtların atık deposunun taşmasından kaynaklanıyor, Irak savaşı ise fosil yakıt kaynaklarının kıtlaşmasından" yaklaşımıyla, bu soruya bir yanıt veriyor.
Bağlantı çok açık. ExxonMobil, Shell, BP gibi petrol şirketleri Irak’ın petrol kaynaklarını 30 yıllığına kendilerine bağlayan ABD ve İngiltere hükümetlerine şükran duyuyorlardır.
Dünya nüfusunun yüzde beşini oluşturan ABD küresel ısınmanın nedeni olan karbon salımlarının yüzde 24’üne neden oluyor. Dünya nüfusunun yüzde beşini oluşturan dünya otomobillerinin yüzde 30’una sahip olması durumu çok net gösteriyor.
Bush’un ABD’si küresel ısınmaya neden olan ülkeler arasında dünya birincisi. ABD, atmosfere her yıl 2 bin 530 milyar ton karbon salıyor.
Afganistan ve Irak işgallerinin en belirleyici nedeninin enerji, başka bir deyişle petrol kaynaklarına el koymak olduğunu düşünürsek, en çok işgal eden, başka ülkeleri en çok bombalayan, en çok işkence eden, en çok yalan söyleyerek işgal yapan ABD’nin, dünyayı en çok kirleten ülke olması kesinlikle tesadüf değil.
Fosil yakıt kullanımı küresel ısınmaya, foisl yakıt kaynakları için başlatılan işgaller de yüzbinlerce insanın yok olmasına ve acı çekmesine neden oluyor.
Felaket çağı
İklim değişimi, sadece petrol gibi fosil yakıt kaynaklı savaşlara neden olmuyor. The Guardian gazetesinden Robin McKie, Toplam 46 ülke ve 2,7 milyar kişinin, bugün, küresel ısınma yüzünden, silahlı çatışmalar ve savaşlarla alt üst olma riski yaşadığını ve 56 ülke ve 1,2 milyar insanın ise siyasi istikrarsızlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor.
McKie’nin görüşlerini dayandırdığı bir rapor, küresel ısınma toprakları aşındırdıkça, denizleri yükselttikçe, buzulları eritip fırtınaları artırdıkça, Afrika’nın büyük bir kısmı, Asya ve Güney Amerika’da savaşlar ve sosyal patlamalar olacağını belirtiyor.
Kar için dünya yok ediliyor
Küresel Eylem Grubu, 8 Aralık’ta tüm dünyayla aynı anda düzenlediği “Küresel ısınmayı durdurun!” mitingi için hazırladığı imza metninde bu yüzden iklim savaşları vurgusunu da öne çıkarttı:
“Buzulların erimesiyle açılacak denizin altında yatan fosil yakıtlar için gösteri amaçlı dahi olsa askeri birliklerin bölgede devriye gezmeye başlaması, Kuzey Afrika'yı esir alan kuraklığın yarattığı su savaşlarının genişlemesi gibi strateji oyunu senaryoları şimdiden gündemimizi meşgul etmeye başladı. Kaynaklar savaşının yok etmekte olduğu bir dünyanın son zehrini elde etmek için planlar çoktan yapıldı.
Egemenler, iklim değişikliğini nükleer enerjiyi yaygınlaştırmak için vesile olarak kullanıyor. Kar için dünya yok ediliyor Paylaşım savaşlarını durdurabilmek için alternatif yerel enerjiyi destekliyorum. Güneş ve rüzgar savaşları durdurur! Bu yüzden Türkiye’nin Kyoto Protokol'ünü imzalamasını talep ediyorum.”
İklim değişimine karşı mücadele, kim küçümserse küçümsesin, devletlerarası hegemonya mücadelesi ve tümüyle askerileştirilmiş ekonomiler anlamına gelen kapitalist sistemin bir dizi sonucuna karşı kampanya yapmayı zorunlu kılıyor.
Karşı karşıya olduğumuz durum karamsar bir gelecek tasviri yapan sinemasal bir kurgu değil. Gerçek! Bugün yaşanıyor. Bu satırlar yazılırken, Bangladeş’te kasırga nedeniyle 140 kişi öldü ve kasırganın şiddeti sürüyor.
İklim mültecileri meselesi, bu da bugünün sorunu. Ciddiye almak zorundayız. Dünyayı en çok kirleten ABD’nin New Orleans eyaletini 2005'te vuran Katrina kasırgası, 250 bin iklim mültecisi yarattı. Nüfusunun büyük çoğunluğu siyahlardan oluşan New Orleans’ta kasırga sonrası 1 milyon kişi yaşadığı bölgeden kaçmak zorunda kalmıştı. Çeyrek milyon insan evine dönemedi.
Bir Çatışma İklimi başlıklı raporu hazırlayan Uluslararası Uyarı grubunun Genel sekreteri Dan Smith Peru’da iklim değişimi nedeniyle nelerin olabileceğini şöyle anlatıyor:
“Ülkenin tatlı suyu çoğunlukla buzullardan geliyor. Ama 2015’te, Peru’nun tüm buzulları küresel ısınma yüzünden erimiş olacağı için, ülkedeki 27 milyonun hemen hemen tamamı susuz kalacak. Peru şimdi harekete geçerse, krizi dengeleyebilir. Ancak burası, çok az etkili demokrasi deneyimi olan, sık sık isyanların, Şili ve Ekvador’la sınır çatışmalarının yaşandığı bir yer. Sonuçta büyük bir ihtimalle, karışıklık, çatışma ve büyük göçler olacaktır.”
Benzer olasılıklar küresel ölçekte ve çok yakınımızda gerçekleşmeyi bekliyorlar.
Nükleer çılgınlığı
İklim değişimine çözüm diye sunulan nükleer santral konusunda Türkiye, her açıdan özendiği ABD’ye bu alanda da yanaşıyor. Nükleer santrallerle ilgili yasa Meclis'ten geçerken, tartışmanın içine bir dizi yalan girdi. Nükleer enerjinin temizliğinden ucuzluğuna kadar, bir dizi görüş, bile bile nasıl yalan söylenir kanıtlanmak istenircesine işlenmeye başladı.
Her şeyden önce nükleer santral ucuz değil. Bir hidro elektrik santralinin maliyeti kW başına 1.500-2.000 dolar, kömürle çalışan bir termik santralin maliyeti kW başına 700-1.200 dolar, doğalgazla çalışan bir enerji santralinin maliyeti kW başına 350-500 dolar. Nükleer santralin maliyeti ise kW başına 3.500 ila 5.000 dolar arasında.
Nükleer santral atıkları ise bir başka büyük bela. Nükleer atık sorunu ise başlıbaşına hem büyük sağlık sorunları demek hem de nükleer enerjinin maliyetini çok büyük ölçüde artırmakta. ABD’de bugün 109 nükleer santral var. Bunlar her gün altı ton yeni nükleer atık üretmekteler. Bu 109 santral bugüne kadar 30 bin ton atık üretmiş durumda. ABD bu atıkları ne yapacağı konusunda 4.2 milyar dolar harcadı, ama henüz hiçbir çözüm de üretemedi.
Nükleer santrallerin iddia edildiğini tersine güvensiz olması ve herhangi bir kaza ya da sızıntıda yaratacağı tahribatın korkunç boyutları ayrı bir sorun. Sadece çernobili hatırlamak bile yeter ama nükleer santralleri tarihinin nükleer kazalar tarihi olduğu çok açık. Kanada’dan New York’a, Japonya’dan Brezilya’ya kadar çok sayıda ülkede nükleer santral sızıntıları yaşandı. Bu yüzden bazı ülkeler, Türkiye’nin tersine nükleer santral yapımını durdurmakla kalmadılar, nükleer santralleri kapatma kararı aldılar. İsveç 2012 yılına kadar tüm nükleer santralarını kapatma kararı aldı.
İklim değişimi tartışılırken gündeme gelen nükleer santraller, bütün bu sorunların dışında, çok tehlikeli bir özelliğe daha sahip. Nükleer santraller nükleer silahların alt yapısını oluşturuyor. Bu ise bizi bir kez daha savaşa ve küresel ısınmaya karşı mücadelenin, neden kapitalizme karşı mücadeleden ayrı düşünemeyeceğimiz tartışmasına getiriyor.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu uzun bir süredir İncirlik Üssü’nde 90 nükleer başlık olduğunu anlatan bir kampanya yapıyor. Bildiği tek tanrı sermaye birikimi olan kapitalizm tüm canlı yaşamını savaş, küresel ısınma ve nükleer çılgınlığıyla aynı anda tehdit ediyor.
8 Aralık'ta Kadıköy'de...
8 Aralık’ta Kadıköy’de Küresel Eylem grubu tarafından düzenlenecek olan miting, bu yüzden kapitalizmin mantık dışı bir sistem olduğunu bir kez haykırmak için büyük bir alan sunuyor.
3 Kasım Ankara mitinginden sonra yine güçlü bir ses çıkartmak için de, 8 Aralık'ı nedense bütün sağlam milliyetçilerin nükleer enerji, sera gazı salımı şampiyonluğu ve çılgınca kalkınma amaçlarında George Bush’la aynı zaviyede olduğunu vurgulamak için de bir olanak olarak görebiliriz. (ŞK/NZ)
* Küresel Eylem Grubu aktivisti