Sayıştay raporlarını okuma, anlama, anladığını aktarma dönemi başladı. Bu dönemi Bütçe Kanunu sürecinde Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmalarını izleme, değerlendirme ve özetleme bölümü izleyecek. Süreçleri yakından takip edenler daha iyi bilir, siyasiler Plan ve Bütçe Komisyonunda daha “gerçek” laflar ederler, kısmen sorulara yanıt verirler.
Aynı siyasetçi TBMM Genel Kurulunda alt katta söylediği, tutanakta yazanları neredeyse tümüyle yalanlar. Ardından en çok sıkıştığı alanlara dair özenle hazırlanmış bir soru sepeti hazırlanır ve Anadolu Ajansından bir Editör Masası programı hazırlanır, burada “bazı çevrelerin iddiaları” diye başlayan ve aslında iki gün önce kabul ettiği ne varsa yalanlayan sözler sarf edilir.
Memleketin gündemi asimetrik bir yapboza dönüştürüldüğü için meselede ısrar etmek güçleşir.
Geçen sene Sayıştay’ın Sağlık Bakanlığı hakkındaki ön denetim raporunu Cumhuriyet gazetesinden Alican Uludağ haberleştirmişti. O dönem çok konuşuldu; yıl sonundaki rapordan bu bölümler çıkarılmıştı. Ön denetim raporunun içeriğini “Durum Sandığımızdan Vahim” diye değerlendirmiştik.
O raporda özetle Sağlık Bakanlığı yetkililerinin açıkça yasaya aykırı işlemle, şirketlerin kusuru nedeniyle bile olsa sözleşme feshi halinde borçları üstlendikleri, temizlik hizmetlerinde malzeme bedelinin bile döviz üzerinden güncellendiği, hastanelerin kira bedellerinin yanlış formüllerle olması gerekenin de üzerinde belirlendiği, yüzde 70 doluluk oranı garantisinin de kendi içinde alt birim hesaplamalarında yanlış işlendiği, Sayıştay denetçilerinden sözleşmelerin saklandığı, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ile yereldeki sözleşmelerin birbirini tutmadığı, il sağlık müdürlerinin sözleşmeleri görmediği, hastanelerin ihale ve sözleşmede belirlenen malzemeler temin edilmemesine karşın kabul komisyonlarınca teslim alındığı, şantiye halindeki alanlara ödeme yapıldığı yazıyordu.
Sayıştay’ın tespitleri “yok diyorsak yoktur” konulu propaganda süreciyle eritilmeye çalışıldı; özetle “muayene, poliklinik hizmetleri, ameliyat doluluk oranı, yatak doluluk oranı ve hasta sayısında herhangi bir garanti olmadığı”, "Ne Hazine ne Sağlık Bakanlığı ile kamu özel iş birliği sözleşmelerine yönelik bugüne kadar hiçbir borç üstlenim anlaşması imzalanmadığı” söylendi.
Şimdi elimizde 2018 yılının raporu var, 91 sayfalık raporun 56 sayfası şehir hastanelerinde belirlenen usulsüzlüklere, açık kanuna aykırılıklara ayrılmış.
Sayıştay Sağlık Bakanlığı’na neden yetkisi olmamasına rağmen borç üstlenimi yaptığını sormuş, Sağlık Bakanlığı “İdarenin tasarrufundadır” diye yanıtlamış, Sayıştay bu yanıtın mevzuata ve hakikate ne kadar aykırı olduğunu açıklamış.
Sayıştay Sağlık Bakanlığı’na şehir hastaneleri için yapılan ödemelerin bilgisinin nerede olduğunu sormuş, Sağlık Bakanlığı “Biz onları Hazine ve Maliye Bakanlığı’na gönderiyoruz” demiş. Sayıştay kendisinden sözleşmenin saklandığını not etmiş ve uzman denetçilerin istenen bilgiyi diğer kayıtlardan da izleyerek bulabileceğini söylemiş ve bulabildiklerini de yazmış.
Sayıştay Sağlık Bakanlığı’na şehir hastanelerine elektrik bağlanması için gerekli trafoları lisans sahibi dağıtım şirketleri kurmadığı halde bu işin de Sağlık Bakanlığı tarafından üstlenildiği, yatırım tutarının, alacak olarak takip edilmediği, muhasebe kayıtlarına alınmadığı, izlenmediği ve raporlanmadığı, dağıtım şirketi adına yaptırılan ve sözleşme yapılmayan 590.410,00 TL yatırım bedeli kayıt dışı kaldığı, bilançoda yer alan alacaklar hesap grubu toplam 886.610,00 TL eksik gösterildiğini belirleyip sormuş. Sağlık Bakanlığı “anlaşmalarının incelenerek, yatırım bedellerinin ilgili dağıtım şirketinden tahsil edilmesi ile ilgili çalışmanın yapılacağını” söylemiş.
Yani şehir hastaneleri için bilindik şirketlere yapılan “güzellikler” yetmemiş, enerji dağıtım şirketleri de yapmadıkları işten pay sahibi olmuşlar.
Sayıştay’ın tespitlerinin özet listesi şöyle:
Sayıştay’ın tespitlerinin teker teker ayrıntısıyla ele almayı şimdilik erteleyip başlıktaki meseleye dönelim.
Şehir hastanelerine dair her türlü ihtilafın tahkim yeri Mersin Şehir Hastanesinde İstanbul, diğer yedi şehir hastanesinde ise Londra olarak belirlenmiş. Sayıştay bunun kanuna aykırı olduğunu, sözleşmelerin neden düzeltilmediğini sormuş.
Sağlık Bakanlığı, “Şehir Hastaneleri Projelerinin finansmanın genelde yurtdışı finansörler tarafından finanse edildiği ve finans anlaşmaları finansörler ile akdedildiği; taraflardan biri olan finansörlerle hukuki ihtilaflarda tahkim yerinin Türkiye olması hususu yabancı yatırımcılar tarafından Türk yargı sistemindeki çeşitli sorunlar öne sürülerek kabul görmediği ve bu sebeple bazı Proje Sözleşmelerinde bu yönde değişiklikler yapılması zorunluluğunun hasıl olduğu” demiş.
ABD ile AB arasında görüşmeleri süren serbest ticaret anlaşması (TTIP) taslağında yatırımlar için tahkimin tek yetkili yargı merci olması önerisine Alman Yargıçlar Birliği, “Yargılama egemenlik yetkisini gösterir, hiçbir şirket yargı erkinin dışında kalma hakkına sahip olamaz” demişti.
Yargı erkininin itibarından da tasarruf olmaz.
Sayıştay Sağlık Bakanlığı’na şirket sözleşmeyi ihlal etse, şirketin kusuru nedeniyle sözleşme erken feshedilse bile neden tazminat ödemeyi taahhüt ettiniz diye sormuş.
Yanıtın özü şu: Şirketlerin sözleşmeyi ihlal etmesi halinde akdin feshi onların tek başına üstlenemeyecekleri bir riskmiş, mega yatırımlara kredi bulmakta güçlük olduğundan bu tür “sözleşmesel garantiler” verilmesi zorunluymuş.
Türkiye kredi kuruluşlarının tüm taleplerini hem de yasal güvence vererek yapmışken, dünyadaki uygulamaları fersah fersah aşan garantiler vermişken, işini yapmayan veya kötü yapan şirkete, üstelik yaşam hakkının anlamını bütünleyen sağlık alanında tazminat ödemeyi taahhüt ediyor.
Bir ülkenin itibarından ne denli tasarrufta bulunulabileceği işte bu sözleşmelerde gizli... (ÖE/TP)
* Fotoğraf: Sercan Küçükşahin - Kayseri / AA