Türkiye 24 Mart 2001 tarihinde “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” kabul etmiştir. Daha sonra da “uyum yasaları” olarak bilinen süreçleri Türkiye 1999 yılından başlamak üzere ve ağırlıklı olarak “demokrasi” tartışmalarının çok sık yapıldığı 2001 yılından itibaren yaşamıştır.
Bilindiği gibi, Aralık 1999 Helsinki’de Avrupa Konseyi tarafından Türkiye’ye aday ülke statüsü verilmiş ve bu karara göre 2005 yılı Ekim ayından itibaren Türkiye ile katılım müzakerelerine Ekim 2005 tarihinde başlanmıştır.
Şimdi ise; Türkiye hem siyasi kriterlerde, hem de ekonomik kriterlerde olsun, yol haritası üzerinde yaratılan engellerin yol açtığı temel insan hak ve özgürlükleri ihlallerinden dolayı yaşanan kırılma noktalarından sonra, başa dönmenin sancılarını yaşamaktadır…
Bu tespitimizin en önemli kanıtı ise Avrupa Komisyonu’nun 1 Ekim 2007 ile 2008 yılının Ekim ayını kapsayan 05.11.2008 tarihli “Türkiye 2008 İlerleme Raporu”dur.
Ulusal Programın izlenmesi hakkındaki Taslak Ağustos 2008’de tartışmaya açıldı. Daha sonra da Bakanlar Kurulunun, Dışişleri Bakanlığının 10/11/2008 tarihli ve 2408 sayılı yazısı üzerine, 10.11.2008 tarihinde kabul ederek kararlaştırdığı “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” ile “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar” 31 Aralık 2008 Çarşamba günlü 27097 (5. Mükerrer) Sayılı Resmî Gazetede yayınlandı.
Böylece, 2001 yılından itibaren Ulusal Programın izlenmesi hakkında kabul edilmiş olan ikinci Bakanlar Kurulu kararı alınmış oldu. İlk Bakanlar Kurulu kararının alındığı tarihten itibaren beş buçuk yıl sonra; yol haritasında alınan bu ikinci Bakanlar Kurulu kararı, aslında 5 Kasım 2008 tarihli Türkiye hakkındaki İlerleme Raporunun “tekrarı” niteliğinde. Bir başka deyişle; 2008 Türkiye İlerleme Raporunda yazılı siyasi ve ekonomik kriterler hakkındaki olumsuz tespitlerin beş buçuk yıl sonra tekrarı ile, bunların giderileceğine dair tekrarlardan ibaret…
Beş buçuk yıl öncesine dönelim…
Bakanlar Kurulu 2003 yılında “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” ile “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar” almıştı. Bakanlar Kurulunun 2003/5930 sayılı kararı bu kararır 24 Temmuz 2003 tarihli 25178 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştı.
Bakanlar Kurulunun 2003 yılına ait bu “izleme” kararının “II- Siyasi Kriterler” bölümünde yer alan tespitlere baktığımız zaman, Bakanlar Kurulu kararında; “Türkiye’nin, 24 Mart 2001 tarihli Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programında öngörüldüğü şekilde temel hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıkların korunması ve saygı görmesi hususlarındaki düzenlemeleri güçlendiren ve güvence altına alan kapsamlı anayasal ve yasal reformları gerçekleştirmiştir” yazılıydı. 2008 yılındaki Bakanlar Kurulu kararına esas olan Ulusal Programla ilgili “II- Siyasi Kriterler” başlıklı bölüm sanki; 2003 yılı Siyasi Kriterlerin özeti gibi başlıyor. Giriş şöyle: “Türkiye, kapsamlı anayasal ve yasal reformlar gerçekleştirmiş ve bu reformları uygulamaya geçirmek üzere gerekli adımları süratle atmıştır.”
Bakanlar Kurulu Kararına konu olan AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara örnek olarak “işkence” konusunu seçelim…Karara göre neyi izleyeceğiz ve ne yapacağız? Siyasi Kriterler de yazdığına göre; “İşkence ve Kötü Muamelenin Önlenmesi” başlıklı bölümde; AİHS, Türk Ceza Kanunu hükümleri ile “Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi” tavsiyeleri doğrultusunda işkence ve kötü muameleye karşı “sıfır hoşgörü” politikası sürüyor(muş)..İşkencenin önlenmesi hakkındaki önlemlerin uygulanmasına ve “cezasızlığın önlenmesine önem verilmeye devam edilecektir” diyorlar. Acaba gerçekten böyle bir politika izlenecek mi? Dikkat çekici…
Bu bölümde dikkatimi çeken en önemli noktalardan ikincisi ise şu cümle: “ Geliştirilmiş ifade alma ve sorgulama tekniklerinin kullanımı yaygınlaştırılacaktır.” Bu cümlede geçen “geliştirilmiş ifade alma ve sorgulama teknikleri”ni acaba nasıl anlamalıyım? Aklıma kötü kötü anılar üşüşüyor…Geçmiş sıkıyönetimli ve sıkıyönetimsiz olağanüstü dönemlerde yaşadığımız acılardan sonra, “geliştirilmiş sorgu tekniği” denilince bizim aklımıza hep “işkence” gelir…Nedense böyledir işte… “Geliştirilmiş ifade alma” yöntemi ise gayriinsani muamelenin yasalara uygun halidir!...
Dikkatimi çeken üçüncü cümle ise şudur: “İşkenceye ve Diğer Zalimâne, Gayrı insanî veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı BM Sözleşmesi”ne Ek İhtiyari Protokol uygun bir zamanda onaylanacaktır.”
Kısa bir bilgi.Birleşmiş Milletler işkencenin önlenmesi için “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı ya da Aşağılayıcı Muamele Ya da Cezaya Karşı Sözleşmenin Seçmeli Protokol” 22 Nisan 2002 tarih ve 2002/33 sayılı kararla kabul etti. Bu “Seçmeli Protokolle” özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerin alıkonulma yerlerine düzenli şekilde ziyaretler yapılmasına dayanan ve yargısal olmayan işkenceyi önleyici nitelikli bir mekanizma kurulmaya çalışıyor. Türkiye Ek ihtiyari Protokol olarak anılan “Seçmeli Protokol”ü onaylamalıdır. Belki işkenceyi gerçekleşmeden önce önleriz..
2008 Türkiye İlerleme Raporunda bu protokolün onay zamanı sorgulanıyor… Acaba “uygun bir zaman”, Bakanlar Kurulu için ne zamandır? Gerçekleşmeden işkence olaylarını önlemek için Ek İhtiyari Protokolü neden hemen onaylamıyorsunuz? Başka bir işkence olayı daha çıksın diye mi bekliyorsunuz? Çıkmazsa ne yapacaksınız?
Yol haritasında başa döndüğümüzün en önemli kanıtı olan “işkence” Türkiye’de azalmamış, aksine artmıştır. O halde işkenceyi önlemek amacıyla Ek İhtiyari Protokolün onayı için beklediğiniz “uygun bir zamanda” demekle ne demek istiyorsunuz?
Ne bekliyorsunuz? Bir işkence olayı daha mı? Onayınız için uygun zaman ne zaman?(Fİ/EÜ)