Afrika Atasözü
Bazı kaynaklar İnternet'in tarihini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) Sputnik'i fırlattığı tarih olan 1957'ye kadar götürüyorlar. Ancak daha çok kabul gören yorumlar bu serüvenin daha belirgin olarak 1970'lerde hız kazandığına işaret ediyor. Askeri ve akademik bir proje olarak ortaya atılan İnternet 1990'lara gelindiğinde 3 milyona ulaşan host sayısıyla (kaynak: NTVMSNBC) dünyanın en önemli gündem maddelerinden birine dönüşmüştü.
İnternet'in etkisi ve kullanımı yaşamın bütün alanlarında kendisini gösteriyordu. Ancak bu gelişmenin yaşamın diğer alanlarındaki diğer pek çok gelişmeden farklı bir biçimde ele alınması gerekiyordu. Çünkü o "sanal" denilen bir ortamda sanallaşan insan ilişkilerinin kendini sürdürme biçimine dönüşüyordu zamanla. Bir başka deyişle:
"Biraz militarist, biraz da akademik kaygılarla örülmeye başlanan bir veri iletişimi ağı, Çinli bir genç kızın gelecek düşlerini süsleyen, bilgiye olan açlığını giderebileceğini kurguladığı müthiş bir ziyafet, homoseksüellik düşmanı bir Amerikalı rahibin, sesini dünyanın her köşesine duyurabildiği bir MEGAfon, Mısırlı bir postacının, hayvanlarla seks fantezilerini pekiştirebildiği bir magazin, gücünü damarlarında akan şoven kandan alan bir Türk 'cracker'ın, Atatürk aleyhtarı zırvalarla dolu Yunan sitelerini 'bomba'layabildiği bir savaş alanı, kocası derin uykuda horuldarken, evini hiç terk etmeden geyik yapma ihtiyacını gidermek isteyen bir İsveçli kadının frekansı Yeni Zelanda'ya bile ulaşmaya yeten telsizi, içine düştükleri sefalet yüzünden ekonomist karısı Antalya'da fahişelik yapan bir Rus denizaltı kaptanının, silah teknolojileri pazarlayabildiği sanal bir ekmek kapısı haline geliyor"du. (Kandemir, 1998).
İnternet'in geçmişte ne olduğunu, nasıl geliştiğini belirlemek güç bir iş değil ve bu zaten kimsenin de ilgisini çekmiyor. Galiba daha önemli olan onun bugün ne olduğu, yaşama (eğer bir şeyler getiriyorsa) neler getirdiği ve sınırları. İnternet karşısında insanın konumu ve bunun toplumsal yansımaları. Kuşkusuz bu yazı bu sorunlara kapsamlı yanıtlar üretmeyi hedeflemiyor. Bu sorunlara dair uygun soruları sormak bile bu yazının kendisine biçilen görevi layıkıyla yerine getirmesi için yeterli olacak.
Bilgi ve İletişim
İnternet, her şeyden önce bir iletişim ve bilgi paylaşım aracı olarak tasarlandı. Dünyanın her tarafındaki milyarlarca insanın iletişimini sağlamak ve gelmiş geçmiş en büyük veri tabanı olmak misyonu yüklendi üzerine. Pek çok insanın önemli ölçülerde iletişimini sağlamak görevini başarıyla yerine getiriyormuş gibi görünüyor ilk bakışta. Dünya üzerindeki pek çok insan İnternet'i diğer insanlarla iletişim kurmak amacıyla sıklıkla kullanıyor. Rumuzların yerini nickler aldı ve Goncagül, hornygirl'e dönüştü. Ama 2 milyar insanın henüz telefonu bile görmediği bir dünyada, İnternet'in, tüm dünyaya seslenen bir iletişim ağı olma hedefinin biraz gerisinde kalmaya mahkum olduğunu görmek de zor değil.
İnternet'in ürettiği şeyin iletişim mi yoksa iletişimsizlik mi olduğu daha çok tartışılacağa benziyor. İnternet, bir yandan bilgisayarının başındaki insana tüm dünyanın kapılarını açarken, öte yandan, birey "gerçek hayat" denilen yerde olan şeyleri kaçırıyor gibi görünüyor, yüz yüze geldiği insanla iletişim kurmakta güçlük çektiği gözleniyor. Bütün dünyayla iletişim halindeyken kendi bireyselliğine saplanıp kalıyor, İnternet yeni bir jenerasyonun sinyallerini veriyor.
Stuart Hall, "Teknolojiler diğer teknolojilerin ve onlara eşlik eden bilinç biçimlerinin yerini almazlar. Tüm sahayı yeniden örgütler, biçimlendirirler", diyor (aktaran: Türkeş), İnternet'in yaptığı da bu galiba. Peki, milyonlarca insanın katılımına haiz olmuş ancak bir türlü toplumsallaşamamış, hep bireysel yaşam(cık)ların sınırları içinde sınırsızlığı propaganda etmiş bu iletişim(sizlik) ortamının toplumsal yaşama (mahalleye, sokağa, köy kahvesine, politik yaşama, ekonomiye vb.) ilişkin görünümleri neler. İnternet'in "gerçek" değil de "sanal" bir ortam olması orada olanların "gerçek hayat"a dahil olmasını engelliyor mu? Bu sorular da yanıt bekleyen sorular arasında yerlerini alıyorlar.
Bir bilgi kaynağı olarak ise İnternet'in güvenilirliği konusundaki tartışmalar sürüyor. Bazı prestijli bilgi kaynaklarını bir kenara bırakacak olursak, spekülasyonların kolaylıkla yayılabileceği bir ortam olması dolayısıyla İnternet'ten alınan bilginin doğruluğu her zaman kuşku uyandırıyor. Bu kuşkular da uzun müddet dağılacak gibi görünüyor.
Sanal Ortam: Büyüklere Evcilik
sanal: 1. [Türü: Sıfat] Gerçekte yeri olmayıp, zihinde tasarlanan, mevhum, farazi, tahmini (Türkçe Sözlük). İnternet'in kendisiyle birlikte dünyaya getirdiği bir kavram "sanal". İnternet'e dair şeyleri belirtmek için kullanılan bir sözcük. Diğer iletişim aygıtlarından farklı olarak İnternet'in böyle bir kavramla beraber anılır olmasının bir nedeni var kuşkusuz: İnternet, telefon ya da faks gibi "kullanılan" bir araç değildir, insanlar İnternet'e "katılırlar". Bu da ona topluma ilişkin pek çok şeyin atfedilmesine neden olur. Onun "devrimsel" bir yenilik olarak yaşamın her alanını değiştireceği (buradaki "değişim" her zaman olumlu bir vurguyla kullanılır), sanayi devriminin yaptığı şeyin bir benzerinin de İnternet tarafından yapılacağı vb. tezler ("Avrupa Birliği, İnternet'in temsil ettiği değişimin, sanayi devriminden daha önemli bir gelişmeyi temsil ettiğini resmi dokümanlarında ilan etmiştir." (İnternet Kurulu, 2001)) hep bu "katılım" boyutunun öne çıkarılmasıyla desteklenen, doğruluğundan, gerçeğe uygunluğundan şüphe edilmesi güç bir boyut kazanırlar.
İnternet'e "katılan" insanların en büyük lüksü İnternet'teki varlıklarını istedikleri gibi tanımlayabilmelerdir herhalde. Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir kişiyle sohbet eden (chatleşen) birisi kendisini cinsiyeti, adı, yaşı ve yaşamındaki her şeyiyle farklı tanıtmak gibi bir şansa sahiptir. Ve bu onu bilgisayarı karşısında "hükmeden" bir konuma oturtur. Kendisine istediği gibi bir bireysel tarih oluşturabilir ve hatta İnternet üzerinde tek bir kimlikle bulunmak gibi bir zorunluluğu bile yoktur. Böylelikle dört dörtlük bir özgürlük yanılsaması oluşmuş olur. Birey, bilgisayarının başında her şeye hükmedebilmektedir. Tüm dünya onun ayaklarının altına serilmektedir ve o istediğini yere gitmekte, istediği gibi bir video kamera almakta, bir habere istediği notu vermekte ve kendisine istediği kimliği seçmekte özgürdür.
Yaşamın başka hiçbir alanında kendini gerçekleştirme şansı bulamayan birey, "her istediğini yapabildiği" İnternet'te yaşamındaki bu büyük çelişkiyi de törpülüyor. Yeni arkadaşlıklar, yeni "ortam"lar, yeni bir dünya ve yeni bir yaşam. Ve bütün bunların hiçbirine bir an olsun bile bağlanmak gibi bir zorunluluğu yok. İstediği zaman her şeyi silebilir ve yeni bir yaşamla tekrar "oyun"a başlayabilir. Tıpkı bir bilgisayar oyunu gibi...
Önemli noktalardan biri de İnternet'in sınırlarının birey tarafından kolay kavranabilir olmaması. İnternet, kendi oluşumuyla birlikte sınırlarını da var eden ve alternatifi olmadığı için bu sınırların anlaşılamadığı bir ortam. İnternet sanki "başka türlü olamaz"mış gibi. Etrafındaki, hem de çok yakınındaki duvarları göremiyor İnternet "katılımcısı". Bilgisayarının başına geçtiği andan itibaren onu başka türlü olamayacak bir şey olarak görüyor ve onun sınırları içinde kalıyor her zaman. İnternet'in "engin"liği (ki bunun da gerçek olduğu kuşkuludur) onun sınırsız olduğu yanılsamasını oluşturuyor. Oysa salt "İnternet Cafe"lere bakmak bile bunun böyle olmadığını, İnternet karşısındaki bireyin yalnızca tanımlanmış belli başlı davranış biçimlerinin dışına çıkmadığını gösterecektir. Ancak bireyin bütün bunları görmesinin önünde pek çok önemli engel vardır. İnternet'e dil uzatmak, onun "devrimsel" karakterinden kuşku duymak ancak bir meczubun yapacağı şeylerdir. O, insanlık tarihinin en büyük birkaç buluşundan bir şey olarak, hikmetinden sual olunmaz bir "dokunulmaz"dır. O, "küreselleşmeyi daha da hızlandıran" bir iletişim aracı olarak ilerlemenin en büyük itici gücüdür. O, özgürlüktür.
"Ama tarihi boyunca hiçbir teknolojik gelişim, onu yaratan güçler aracılığıyla denetlenip düzenlenmekten kendisini kurtaramadı. Şüphe yok ki, sistemde olmanın altyapısını borçlu olduğumuz teknolojiyi elinde bulunduran uluslar/şirketler ve onların 'hatırlı' müşterileri, kendi çıkarlarını tehlikeye düşüren bir an geldiğinde, bu sistemi, yüce bir etik kaygıyla, yine özgür bir ortam olarak koruma ve herhangi bir müdahaleden kaçınma eğilimi göstermeyeceklerdir" (Türkeş).
Nitekim, 11 Eylül sonrasında yaşananlar pek çok alanda olduğu gibi "sanal alem"de de yeni tartışmaların ortaya çıkmasına neden oldu. ABD ve birçok Avrupa ülkesi İnternet'in fazlaca denetim dışı olduğunu düşünerek bu konuda bazı kısıtlamaların getirilmesi gerektiği konusunda hemfikir oldular ve Avrupa Birliği, yeni düzenlemeleri gündeme getiren bir tasarıyla karşı karşıya kaldı.
"Tasarı her İnternet kullanıcısının yolladığı mektupların ve ziyaret ettiği İnternet sitelerinin kaydedilmesini öngörüyor. E-postalarda kime veya kimlere yollandığı, konu satırının ne olduğu kaydedilecek. Üstelik bu sadece yollanan değil, gelen mektuplar için de geçerli olacak. Böylece ilişkiye geçilen kişi ve siteler kaydedilebilecek. Tasarının en ilginç tarafı, bu bilgilerin saklanma süresi. Tasarıda bu bilgilerin 12 aydan 7 yıla kadar saklanması teklif ediliyor" (Radikal, 24 Haziran 2002, s.14).
Amerika ise bilgisayar korsanlarını "vatan haini ilan etti bile" (a.g.y). "Onlar" özgürlüğe ancak kendilerini belirlediği sınırlar içerisinde "sonuna kadar" izin veriyorlar (Türkiye'nin İnternet sitelerini RTÜK'ün yetki alanına dahil etme çabaları ise bir gaftan öte bir anlam taşımıyor bunlarla karşılaştırıldığında).
Bağımsız Medya
Şimdiye dek İnternet'in "sanal" yanlarına vurgu yapıldı. Ancak böylesine büyük olanaklara sahip bir iletişim olanağını reddetmek yel değirmenleriyle savaşmaktan daha zor ve yararsız bir iş olacaktır herhalde. Çünkü, İnternet'in yaygınlık kazanmasıyla birlikte bağımsız medya da büyük bir olanağa kavuşmuş oldu. Düşünceleriyle egemen olandan farklı bir yerde konumlanan pek çok kesim bu olanağı değerlendirme yoluna giderek İnternet üzerinde alternatif iletişim ağları ve site zincirleri oluşturarak seslerini dünyaya daha güçlü duyurabilmeyi başardılar. Bunların en önemli örneği herhalde Liverpool liman işçileri grevidir. İnternet'in olanakları konusunda Monthly Review'ün editörleri şöyle diyorlar:
"İnternet, gerek ABD dışı gazeteciliği ABD'de olanaklı kıldığı için, gerekse ABD'den yükselen eleştirel bakış açılarını yansıttığı için ne kadar önemli olduğunu kanıtladı. Ama İnternet'in sınırları var; İnternet'te ne kadar kaliteli bir muhalif haber yayınlanırsa yayınlansın, bunun ABD politik kültüründe güçbela bir etkisi olabiliyor -ve orada (İnternet'te) yer alan şey, çok az kalıcı iz bırakarak, çabucak buharlaşmaya eğilimli. Dahası, web'e iyi malzeme koymak para istiyor, dolayısıyla eğer sağlıklı bir bağımsız medya sektörü yoksa, İnternet'teki öneriler can çekişmeye mahkum" (Sweezy, 2002).
Cinsiyetçiliğin, ırkçılığın vb. kendisini pervasızca ifade edebildiği, tekellerin, uyuşturucu kaçakçılarının ve cinsiyet sömürücülerinin fink attığı bir alan olarak İnternet'i bütün bu çürümüşlüklerden tamamen temizlemek kuşkusuz olanaksız, çünkü son kertede orası onların alanı. Ancak bağımsız medyanın kendisini daha da geliştirip daha iyi ifade edebilme, kitlelerle daha fazla buluşabilme işleviyle daha fazla donatıldığı sürece, alternatif seslerin daha da güçlü çıktığı bir alan olarak İnternet umut vaadediyor. İnternet'i "kaplanların tarihini yazma"nın bir aracına dönüştürmek olanaksız değil.
Kaynaklar:
1. İnternet Kurulu (2001); "RTÜK Yasası Hakkında İnternet Kurulu Üyelerinin Ortajk Deklarasyonu", Elektrik Mühendisliği, Cilt 40, Sayı:409, s.13.
2. Kandemir, Kerem (1998); "Bir İletişim ve Etkileşim Fantezisi Olarak İnternet", .
3. NTVMSNBC; "İnternet'in Tarihi", .
4. Sweezy, Paul M. vd.(2002); "Notes From the Editors", Monthly Review, Volume 53, No:8.