ABD Devlet Başkanı (ABD) Obama ile Rusya Federasyonu (RF) Devlet Başkanı Medvedev arasında Prag'da nükleer silahların azaltılması anlaşması imzalandı. Yeni anlaşma, 1991'de imzalanan ve Aralık 2009'da süresi sona eder Stratejik Silah İndirimi Anlaşması'nın yerini alıyor.
Buna göre, kullanılmaya hazır atom silahlarının sayısı her iki taraf için de 1550'ye kadar azaltılacak. Stratejik taşıma sistemleri olarak da adlandırılan uzun menzilli roketlerin sayısı da 800 ile sınırlı olacak.
Barack Obama, "nükleer silahların bulunmadığı bir dünya" istediğini değişik kereler ifade etmişti ve son anlaşma da bu yöne doğru atılmış bir adım olarak değerlendiriliyor.
Gerçekler ise başka yönü gösteriyor.
Stratejik nükleer silahların yüzde 30 oranında azaltılması olumlu bir adım olmakla birlikte pratikte fazla anlam taşımıyor. Dünyanın 10 kere yerle bir edilmesiyle 7 kere yerle bir edilmesi arasında önemli bir fark bulunmasa gerek...
Stratejik nükleer silahların yüzde 90'ından fazlası ABD ve Rusya Federasyonu'nda (RF) bulunuyor.
NATO içindeki sıralama ise şöyle:
ABD 1550, Fransa 345, İngiltere 185. Bu üç ülkenin stratejik nükleer silahlarının toplamı Rusya Federasyonu'ndan daha fazla... Bunları 160 tane ile Çin Halk Cumhuriyeti izliyor.
Sonra ne olacak?
ABD ile RF arasında nükleer bir savaşın çıkmasının olanaksız denilebilecek derecede zor olmasının temel nedeni, bu savaşın kazananının olmayacağıdır. Bu savaşta ilk ateş etmek avantaj da sağlamıyor, ilk ateş eden ikinci ölüyor. Zira karşı taraf büyük bir şiddetle cevap veriyor.
Nükleer silahların azaltılmasının bu denklemi değiştirebilmesi söz konusu...
ABD, Orta Avrupa'da kurmayı planladığı füzesavar sisteminin bu anlaşma kapsamında olmadığını açıkladı. Bunun ne anlama geldiğini geçtiğimiz yıl RF'deki Politik Coğrafya Akademisi'nde bir konuşma yapan General L. Iwaschow şöyle açıklamıştı:
"Rusya'nın atom silahları ABD'nin roket savunma sistemi tarafından nötralize edilebilecek düzeye kadar azaltılmamalıdır."
Eğer atom silahlarını azaltma propagandası çerçevesinde bu düzeyde bir azalma gerçekleşirse, "ilk ateş edenin ikinci ölen" olmasının ortadan kalkması söz konusudur. Bu ise, ABD yönetiminde "nükleer bir savaşa kazanabiliriz" düşüncesinin doğması anlamına gelecektir.
Nükleer silahların azaltılmasının arkasında büyük hesaplar yatıyor.
ABD önümüzdeki yıllarda taktik nükleer silahların geliştirilmesi programına büyük yatırım yapacak. Burada asıl amaç "mini atom bombası"nın geliştirilmesidir. Bu plan yıllardan beri söz konusu olmakla birlikte bugüne kadar hayata geçirilememişti. Amaç, Afganistan dağlarında uğraşmak yerine, birkaç küçük atom bombasıyla "işi bitirmek"tir.
Nükleer silahlardan vazgeçilmiyor
Obama bir yıl önce yine Prag'da yaptığı konuşmada ülkesinin nükleer silahlara ihtiyaç duyduğunu açıklamış ve şöyle demişti:
"Ender bir tarihsel dönüm noktasında bulunuyoruz: Nükleer savaş tehlikesi azalmış ama nükleer saldırı tehlikesi artmıştır."
Burada söz konusu edilen İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin nükleer silahlara sahip olmaları durumunda oluşturacakları tehlikedir. Nükleer silahlara sahip olan ülkeler, bu silahları yasaklamak ve elde bulunanları da yok etmek yerine, başka ülkelerin de bu silahlara sahip olmaması gerektiği üzerinde duruyorlar.
Gerekçe; güvenilmez ülkelerin bu silahlara sahip olmaları durumunda, bunları saldırı amaçlı kullanabilecek olmalarıdır. Yugoslavya, Afganistan ve Irak örnekleri, son 20 yılda saldırı savaşlarının kimler tarafından başlatıldığını yeterince ortaya koymakla birlikte, bunun üzerinde durulmuyor.
Obama aynı konuşmasında ülkesinin nükleer silahlara bundan sonra da "korkutucu ve caydırıcı" silahlar olarak ihtiyacı olacağını vurgulamıştı.
Benzeri bir açıklama, Alman ordusunda önemli görevler üstlenmiş emekli bir General Klaus Naumann tarafından da yapıldı: "Nükleer silahlar günümüzdeki savaş anlayışının ayrılmaz bir parçasıdır. Korkutma ve gerginlik politikası bu silahlar olmadan düşünülemez."
İran'a uyarı
Prag'da anlaşmanın imzalanması sırasında Obama, İran'ı nükleer araştırma programını durdurması konusunda yeniden uyardı ve gerekirse başka önlemlere de başvurabileceklerini belirtti. Doğal olarak İsrail'in nükleer silahlarından ise hiç söz etmedi.
İran'ın nükleer silah üretmesi ABD için tehlike oluşturmuyor. Böyle bir gelişme özellikle İsrail için tehlikelidir ve bölgedeki güç dengelerinde ciddi bir bozulma anlamına gelir.
Nükleer silah üretmek işin bir yanıdır ve öncelikle bölge ülkeleri için tehlikelidir. İran, uzun menzilli Sahab füzeleri denemekle birlikte, ABD gibi uzak bir ülkeye nükleer silah taşıyabilecek kadar uzun menzilli ve hızlı füzelere sahip değildir. Kaldı ki, sahip olacağı birkaç füzeyle ABD'ye saldırması da düşünülemez.
İran'ın nükleer silahlanmasında asıl sorun İsrail'dir. Bu ülkenin bölgedeki tek nükleer güç olma özelliğini kaybetmesidir. (İncirlik'te de atom silahları bulunmakla birlikte bunlar Türkiye'nin denetiminde değildir.)
Sonuç olarak, Prag'da imzalanan nükleer silahların azaltılması anlaşmasından hareketle, bu silahların olmadığı bir dünyayı düşünmek için henüz çok erken olduğunu belirtmek gerekir. (EE/EK)