*Fotoğraflar: DİTAM/bianet
“Kürt sorunu aynı zamanda bir medya sorunu. Roboski, Vedat Aydın, Tahir Elçi, Kemal Kurkut cinayetleri ya da panzerin ezdiği çocuklar konu olunca anaakım medya sessizliğe gömülüyor. Bu yüzden Kürtlerde Türkiye medyasına yönelik bir kırgınlık var. Yani Kürtlerin başına gelenlerin layıkıyla ele alınmadığını görüyorlar.
“Mesela kendimden örnek verirsem, aile yakınımız olan Vedat Aydın cinayeti işlendiğinde tek bir haber görememiştim. Ya da verilen haberler sizin duyduğunuz acıyla hiç ilişkisi olmayan şekilde veriliyor. Bu Kürtlerin medyada veriliş şekli, diyelim ki bir Kürt’ün ölümünün veriliş şekli aslında Kürtler tarafından ikinci bir ölüm gibi hissediliyor. Kürtler açısından medya ve gerçek arasında yarılma var.
“Barışın inşasında medya önemli. Ama Türkiye haber medyasının barışmaya yönelik bir hizmeti olmadı. Kürt meselesi hep medyanın nesnesi oldu. Hep Kürtler nasıl temsil edildi diye bakıldı araştırmalarda. Kürtler özne olamadılar. Kürtler ne düşündüler, ne hissettiler? Büyük ihtimalle kötü hissettiler ama bir şekilde o medyaya eklemlendiler. Neden medyada yer bulmak isteriz? 10 Ekim, Suruç, Roboski gibi katliamları Kürtler olarak acı olarak taşıyor ve acı paylaşıldığı zaman hafifler. Kürt coğrafyasında bunun çok örnekleri var. Medyada onlara yer açılması, o acıyı paylaşarak, hafifleterek barışmaya vesile olur. Yükten kurtulmak için medyanın bir ağırlığı vardır. Temsil edilmemek, insanlıktan çıkarmak gibi hissedilir çünkü.”
Bu konuşma, KHK ile Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden ihraç edilen iletişim bilimci Doç. Dr. Sevilay Çelenk’e ait. Ve dün Diyarbakır’da Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (DİTAM) düzenlediği “Kürt Sorunu Bağlamında Türkiye Medyası Projesi” çalıştayının ilk ayağında yapıldı. Projenin danışmanı da olan Çelenk'in "Türkiye'de Toplumsal Barış ve Medya" konulu sunumunda. Çalıştayda medya ve Kürtler denilince hep akla gelenin farklı bir versiyonu ele alındı. Yani Kürtlerin nasıl temsil edildiği değil, Türkiye anaakım medyasında kendi temsillerine dair Kürtlerin nasıl hissettiği üzerinden bakıldı. Diyarbakır Plaza Otel’de yapılan üç ayaklı çalıştayın ilkinde Diyarbakır, Ankara, İstanbul ve bölgeden 50’ye yakın STK temsilcisi, gazeteci, akademisyen, araştırmacı ve insan hakları savunucusu vardı. Kürt sorununun farklı aşamalarında farklı zamanlarında içinde olan bu kişiler, yıllar içinde biriktirdiklerini ve deneyimlerini anlattı, paylaştı.
Çalıştay, DİTAM Başkanı Mehmet Vural’ın açılış konuşmasıyla başladı. Vural, “Yıllardır Türkiye’de hep gündemde olan Kürt sorunu bugünlerde tekrar konuşulmaya başlandı. Bir vardır, bir yoktur diyenler şimdi çözüldü diyor. Evet son yüzyılda küçük adımlar var ama hayır sorun çözülmedi. Kart kurttan kabule geldik ama Kürtlerin hak ve hukuku asla konuşulmuyor. Kürt meselesi biz görmesek bile bir gün çözülecektir. Bizim derdimiz silahsız çözülmesine katkıda bulunmak” diye konuştu.
Vural’dan sonra konuşan DİTAM Başkan Yardımcısı Mesut Azizoğlu ise Kürt sorunu gibi çatışmalı konuların çözümünde olduğu kadar, bizzat çatışmalı durumun gelişmesinde ve derinleşmesinde medyanın rolünün çok önemli olduğunun altını çizerek, “DİTAM olarak bu konunun az çalışılmış bir boyutunu ele alarak araştırmayı önemli bulduk. ‘Kürt Sorunu Bağlamında Türkiye Medyası’ konusuna, bu görece az incelenmiş noktadan eğilmeyi ve başta Kürt yurttaşlarınki olmak üzere, bölgedeki gazetecilerin, sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin, hukukçuların ve aktivistlerin Türkiye medyasına ilişkin algısını görünür kılacak bir çalışma yapmayı tasarladık” diyerek şöyle devam etti:
“Bu çalışmalar sonucunda hazırlayacağımız raporda, medyanın Kürt sorunuyla ilişkili rolüne ışık tutmak kadar bu konuda özellikle 1990’lı yıllardan başlayarak tarihsel hafızayı canlandırma çabalarına katkı sunmayı da hedefliyoruz. Sözü doğrudan kendilerine vererek Kürtlerin Türkiye medyası tahayyülünü ya da algısını mümkün olduğunca anlamaya çalışacağız.”
Çalıştayda Diyarbakır merkezli Rawest araştırma şirketinin DİTAM için yaptığı “Kürtlerin Türkiye Medya Algısı Araştırması”nın ön bulguları da açıklandı. Rawest Araştırma’dan Roj Esir Girasun’un verdiği bilgiye göre, araştırma Urfa, Mardin, Diyarbakır ve Van’da 600 kişiyle yüz yüze yapıldı. 600’e yakın Kürt yurttaşla yapılan ankete katılanların yüzde 48’i kadın, yüzde 52’si erkek. Anadil üzerinden yapılan dağılıma göre katılımcıların yüzde 86’sı kendini Kurmanc, yüzde 14’ü Zaza olarak tanımlıyor. Katılımcıların üçte biri ilkokul ve altında tahsile sahipken, ortaokul, lise ve dengi okullardan mezun olanların oranı yüzde 46, üniversite mezunlarının oranı ise yüzde 19.
Çalıştayda araştırmanın ön bulgularında ortaya çıkan sonuçlardan üzerinde en çok tartışılan konu, Kürtlerin Fox TV gibi daha milliyetçi bir bakış açısıyla yayın yapan bir kanalı izlemeleri oldu. Roj Girasun, bunu “Anaakıma yöneliş ve varolanlar içinde ehveni şeri seçme durumu gibi düşünebilirsiniz. Ayrıca izleme ile kanaat arasında bir makas var, bunu da kaçırmamak gerekir. Kürt toplumu, Türkiyeli bir duygu dünyasının içinde artık ve anaakımı takip etmeleri de bu yüzden” diye açıklarken, iletişim bilimci ve aynı zamanda projenin danışmanı olan Sevilay Çelenk ise şöyle bir yorum getirdi:
“Kürtlerin sürekli Kürtlükle meşgul olmasını bekliyoruz ama onların da doların yükselmesi, hayatın pahalılaşması ya da yolsuzluklar gibi diğer Türkiyeliler gibi dertleri var. Belki Fox TV’ye güvenmiyor ama bilgi almaya çalışıyor. Daha çok kendi fikrine yakın olan haberleri alıyorlar, bu arada fazlasıyla milliyetçi söylemleri yok ediyorlar, görmezden geliyorlar.”
Öte yandan 90’lı yıllarda çok izlenen kanallar şu anda Türksat’tan ve diğer platformlardan çıkarıldığı, KHK ile IMC gibi çok izlenen Kürt kanallarının kapatıldığını, Youtube’a gibi mecralardan yayın yapanların ise yeterli teknoloji ve teknoloji bilgisi olmadığı için erişilemediği gibi noktalar da faktörler arasında.
Son günlerde tekrar tartışmaya açılan “Kürt sorunu var mı yok mu ya da muhatap kim” gündemine de göndermeler yapılan konuşmalarda, gazeteciler, sivil toplum örgütü temsilcileri ve hak savunucuları Kürt sorununa ve medyaya ilişkin gözlem ve deneyimlerini paylaştılar. Bundan sonraki toplantı 23 Ekim’de Van’da, Kasım 2021’de ise Antep’te yapılacak. Aralık 2021’de yine Diyarbakır’da yapılması planlanan final çalıştayında ise saha araştırmasının tüm bulguları, analizi ve raporu sunulacak.
Raporda Türkiye medyası literatür özetinin yanı sıra 1990’lı yıllardan beri mesleki faaliyetleri nedeniyle gazeteciler hakkında açılan davalar, soruşturmalar, yaşadıkları zorluklar, işsiz kalan gazeteciler ve belli başlı önemli olaylar yer alacak.
DİTAMDicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi, 2010'da Diyarbakır'da kurulmuş bir düşünce kuruluşu. Kurucuları arasında akademisyen, doktor, avukat, mühendis, gazeteci, yazar, eski milletvekili ve iş insanları yer alıyor. DİTAM Bağımsız bir kuruluş olarak, kendi misyon ve ilkeleri doğrultusunda, Diyarbakır öncelikli olmak üzere ekonomik, sosyal ve siyasal konularla ilgili olarak, konunun uzmanları vasıtasıyla araştırmalar yaparak, mevcut durumun tespitini yapmayı ve bu bilgilerin ışığında ilgili kurumları zorlayarak sorunların çözümüne katkı sunmayı hedefliyor. Bu çalışmaları yürütürken, kendi öz kaynaklarının yanı sıra ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlardan destek alıyor. 64 üyesi olan DİTAM 11 kişilik yönetim kurulu ve 11 kişilik profesyonel ekip tarafından yönetiliyor. 2011'de başladıkları "Kırklar Meclisi" ve 2013'te başladıkları "Tigris Diyalogları - Barış Süreci Arama Konferansları" faaliyetlerine devam ediyor. |
(NÖ)