Fotoğraf: İbrahim Yozoğlu / AA
Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Hava sisli. Sanki patlayan havai fişek fabrikasının kokusu çökmüş tüm ilçeye. Herkesin ağzında aynı cümleler. Patlama, işsizlik, fakirlik ve pandemi. Kentten çıkarken babamın son cümlesi: Hendek’in gündemi aslında tüm Türkiye’nin gündemi…
Günlerden Pazar… Dayımın oğlunun nişanı için annem ve babamla Hendek yollarındayız. Amacım, Hendek’e erken varıp İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin açıklamasına yetişmek ve patlamanın olduğu fabrikayı yerinde görmek.
Umduğum gibi olmuyor. Sabah 10.00’da İstanbul’dan başlayan yolculukta araya başka şeylerin girmesiyle birlikte ancak akşamüzeri 16.00 gibi Hendek’e varıyoruz.
Yolda Ormanköy’ü geçtikten hemen sonra havada garip bir koku başlıyor. Arkada oturan annem soruyor, "Bu koku ne?" diye. Aklımıza gelen tek şey yedi kişinin ölümüyle sonuçlanan Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası'ndaki patlama.
Fabrikanın ne tarafta kaldığını soruyorum bizimkilere. Adapazarı-Düzce karayolunda sol tarafı işaret ederek "Şuradan en fazla birkaç kilometre, tepenin hemen ardı" diyorlar.
Annem ekliyor: “Ormanköy’de oturan akrabalarla konuştum geçen. Patlamaların devam ettiğini söyledi. Patlamalardan dolayı pencerelerini kapatamıyorlarmış. Basınçla camlar kırılıyormuş. Çocuklar çok korkmuş. Herkes psikolojik olarak etkilenmiş.”
Babam da “Nasıl olur aklım almıyor. Daha önce 7 kere kaza yaşanan bir yere devlet nasıl olur da izin verir? Bu insanların canının hiç mi kıymeti yok?” diyerek aslında herkesin bulunduğu serzenişi tekrarlıyor.
"Ülkenin gerçek gündemini konuşan yok"
Hendek’e gelmemizle birlikte sohbet başka yerlere kayıyor. Teyzemi alıp Düzce’de yeşillikler arasında yer alan Bıçkı köyünde bir yakınımızın ailesine baş sağlığına gidiyoruz.
Koronavirüs nedeniyle sosyal mesafeli olan baş sağlığında tanıştığım amca soruyor bana: “Oğlum sen ne iş yapıyorsun?”
“Gazeteciyim” dedikten sonra ülkenin gündemini konuşurken buluyoruz kendimizi.
-Bak, Ayasofya’yı cami yaptılar. Ülkedeki tüm dertler konuşulmaz oldu. Patlamayı konuşan yok, işsizliği konuşan yok, fakirliği konuşan yok. Tek bir hamleyle hepsi unutuldu. Ülkenin gerçek gündemini konuşan yok.
Hak veriyorum amcaya. Bu kadar güzel ve yeşillikler arasındaki bir köyde dert tasa olmaması gerek diye düşünürken, ülkenin gündeminin herkesi etkilediğini fark ediyorum.
Kısa süren başsağlığı ziyareti sonrası Hendek’e dönüp nişana gidiyoruz. Yine yeşillikler içerisinde olan bir köy evinin bahçesinde nişan. Çok fazla insan yok. Sadece yakın arkadaş ve akrabalar. Sevdiklerimle vakit geçirdikten sonra yer yer tabure üzerinde, yer yer bir ağacın altında muhabbete dalıyoruz akraba ve tanıdıklarla.
Konuştuğum hemen hemen herkes üstüne basarak Hendek’in bir işçi kenti olduğunu tekrarlıyor. Öyle de. 85 bin kişilik ilçenin büyük bir çoğunluğu, ilçenin dört bir yanına dağılmış fabrikalarda çalışıyor.
Yerlisi ise bir yandan fabrikalarda günlük mesailerine devam ediyor diğer yandan tarım ve/veya hayvancılıkla uğraşıyor.
Ayaküstü sohbetlerimizde konular üç aşağı beş yukarı aynı. Ülkenin gündemi. “Naber Hikmet, nasılsın?” ile başlaya cümlelerin sonu ilk olarak mutlaka havai fişek fabrikasındaki patlamaya geliyor. Geliyor çünkü bir işçi kenti olan Hendek’te herkes bir şekilde endişe duyuyor bu durumdan.
Göz göre göre yedi canın gittiğinden bahsediyor herkes, benzer bir olayın kendi başlarına gelmesinden, yakınlarına bir şey olmasından korkuyor. Kafalardaki soru işaretleri de aynı:
-Gerçekten yedi kişi mi öldü?
Bu soru sorulduktan sonra patlamanın büyüklüğünden bahsediyorlar. İnanmıyorlar çünkü yedi kişinin öldüğüne. Kulaktan dolma bilgilerle, iddialarla sayılar havada uçuşuyor. Hükümetin gerçek sayıyı sakladığına inanılıyor. Ama sonuç olarak gelinen nokta ölen kişilerin bir sayı olmadığı oluyor. Yöneltilen eleştiriler ise önce hükümete daha sonra fabrikaya sahiplerine:
-"Engellenebilecek bir patlama engellenmedi."
-"Denetlenmedi."
-"Ateş düştüğü yeri yaktı."
-"MÜSİAD ölen işçilere ve Hendek halkına düzenledikleri yemekle hakaret etti."
-"Fabrika sahibinin tutuklanması geciktirildi."
-"Fabrika sahibinin AKP’yle olan yakın ilişkisi onu kurtarır."
Diğer bir konu kıdem tazminatı
Muhabbet ilerledikçe konu ülkenin diğer problemlerine geliyor. İşçi kenti olan bu yerde kıdem tazminatının fona devredilmesi de konuşulan problemlerin başında.
Kuzenim eşi şiddetli bir tepkiyle “Benim onca yıllık birikimimi bir fona devredecekler ve ben sadece ev alacağım zaman belli bir kısmını verecekler öyle mi? 60 yaşından sonra da sadaka verir gibi parça parça vereceklermiş. Ben o parayı hak etmek için senelerdir hayvan gibi çalışıyorum. Bu kadar yüzsüzlük, hak tanımamazlık olmaz” diyor.
Senelerden beri fabrikalarda emek harcayan bu kentin insanları kıdem tazminatlarının yok edilmesine şiddetle karşı çıkıyor. Karşı çıkıyor çünkü işçilerin ellerine toplu para geçmesinin tek yolu, adı yasal olan bir düzenlemeyle yok edilmek istiyor.
İşsizlik Hendek için büyük bir sorun
Koronavirüs pandemisinden de en ağır şekilde etkilendiklerini belirten konuştuğum insanlar hayatın yavaş yavaş normale döndüğünü, fabrikaların açıldığını, işe gitmeye başladıklarını anlatıyorlar. Fakat bu herkes için geçerli değil. İşten çıkarmalar yasaklansa da bugün Hendek’te süregelen işsizlik büyük bir sorun.
Pandemi öncesinde işsiz olanların hala bir iş bulamadığından bahsediyor konuştuğum kişiler.
Tüm anlatılanların doğru olduğunu sigara almak için girdiğim markette teyit ediyorum. Orta yaşlarında bir kadın. Başı öne eğik bir şekilde iki bisküvi, bir ekmek ve çocuğu için sürpriz yumurta alıyor. Hepi topu 9-10 lira tutan ücrete kredi kartını uzatırken başını daha bir yere eğiyor.
"Herkesin ağzında tek bir şey var: İşsizlik ve fakirlik"
Dönüş yolunda sevdiklerimizi görmenin mutluluğu, fakat konuşulan konuların kötülüğünde muhabbet ederken babam “Gördün mü?” diyor. Bir es verdikten sonra ise aklımdan çıkmayacak şu cümleleri kuruyor:
“Hendek’in gündemi aslında Türkiye’nin gündemi. Patlama, işsizlik, yoksulluk, ekonomik kriz. İzmit farklı mı sanıyorsun? Oturdun mu kahveye herkesin gündemi aynı. Onlar Ayasofya’yla gündem değiştirdiğini sanıyor ama halkın gerçek gündemi bu. En batıdan en doğuya kadar. Herkesin ağzında tek bir şey var: İşsizlik ve fakirlik.” (HA)