Haberin İngilizcesi için tıklayın
Halep'teki ve dehşeti ve sivil vatandaşları görmek bana bu tatlı şehirle ilgili kendi tecrübelerimin farklı bir dünyadan ve ve kesinlikle farklı bir zamandan olduğunu düşündürüyor.
Hotel Baron
Baba Hafız Esad'ın hayatını kaybettiği ve el yapımı monarşisi ile Ortadoğu usülü demokrasisini oğlu Beşar Esat'a bıraktığı seneydi. 2000 yılının yazı, yurtdışında eğitim görmüş, İngiliz-Suriyeli bir karısı olan ve insan haklarına babasının yaptığından daha fazla değer verilmesi öğretilmiş yeni bir başkan ile daha parlak günler ve daha kapsamlı politik haklar ve ifade özgürlüğü için umutla dolu bir yazdı.
Arkadaşımla birlikte Suriye'nin batı sınırı boyunca Türkiye sınırına kadar arabayla gitmiş, güzel manzaranın, arkadaş canlısı insanların ve iyi yemeklerin tadını çıkarmıştık. Aynı zamanda Halep'i de ziyaret etmiş, burada meşhur Hotel Baron'da kalmıştık.
Lobide, sararan bir duvarda 1930'lardan bir reklam asılıydı: "Hotel Baron; Halep'teki tek birinci sınıf hotel. Baştanbaşa merkezi ısıtmalı, tamamen konforlu ve eşsiz konumuyla. Seyahat acentelerinin tek önerisi."
Atatürk'ten Lawrance'e
2000 senesi itibariyle, otel çoktan en parlak günlerini görmüştü fakat tüm dünyanın farklı yerlerinden gelen ünlülerin tahta mobilya ve mermer yer döşemeli şık lobide çaylarını yudumlamalarını hayal etmek pek de zor değildi.
Kemal Atatürk 1918'de 201 numaralı adada kalmış. 215 numaralı oda ise Irak ve Suriye kralı Birinci Fazıl’ın 1918 Suriye’nin bağımsızlığını balkonundan ilan ettiği odaydı.
Arabistanlı Lawrence 202 numaralı odada kalıyordu ve ziyaretlerinde 203 numaralı odayı tercih eden Agatha Christie, meşhur “Doğu Ekspresi’nde Cinayet” isimli kitabını bu odada kalırken yazmıştı.
Ünlülerden mültecilere
Hotelin sahibi ve işletmecisi Ermeni Krikor Baron Mazlumyan ve karısı Rubina Tashiyan idi. Mazlumyan bu senenin başlarında şehrinin akıbeti karşısında kalbi kırık bir şekilde hayata gözlerini yummuştu.
Halihazırda birçok şeyini kaybetmiş bir şehrin artık bir mirası ve tarihi haline geldiğini söyleyerek, hotelini, isyancılar ve hükümet güçleri arasındaki sınırda uzanmasına rağmen kapatmayı reddetmişti.
Otelin son sakinleri Mazlumyan’ın bir zamanlar ünlülerin doldurduğu otelinin kapılarını açtığı mülteciler idi.
Kapalı Çarşı
Fakat 2000 senesinde şehir çok canlıydı ve ticaret boldu. 13 km’lik dar pasajları ile içinde kaybolunacak bir orman gibi uzanan Halep’in kapalı çarşısı “the al-Madina souk” Ortadoğu’nun en büyük kapalı çarşısıydı.
Burada İstanbul’un Kapalı Çarşı’sında rastlayabileceğiniz herşeyi ve daha da fazlasını bulabilirdiniz.
Burada, bakırcılık gibi hala devam ettirilen birçok geleneksel el zanaatlarından ev yapımı yoğurt, yağ, birçok peynir çeşidin ve diğer tarım ürünlerine kadar birçok şeye rastlamak mümkündü.
Kadınlar
Kadınlar kendi ördükleri çorapları ve en zarif şenlik kostümlerine yakışacak güzel nakış işlerini satarlardı.
Pazarın geniş bir kısmı, 2012’ de devlet güçleri ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasındaki çatışmalarda yanmıştı.
Halep’i iş yürüten, yabancılarla ticaret yapan gülümser insanların şehri olarak hatırlıyorum. Gecenin karanlığında tekbaşına dolaşabileceğiniz, kimsenin sizi rahatsız etmeyeceği, insanların meraklı, konuşkan fakat hiçbir zaman tacizci olmadığı bir şehir olarak.
Ölüm, ıstırap ve korku
Bugün Halep’le ilgili gördüğümüz, okuduğumuz ve duyduğumuz tek şey ölüm, ıstırap ve korku. Bu kadar felaketin arasında orada gerçek insanların yaşadığını ve yakın zaman önceye kadar normal ve oldukça güzel bir hayatları olduğunu hatırlamak çok önemli. (LR/DG)
* Leena Reikko'nun yazısını İngilizceden Deniz Güzgün Türkçeleştirdi.