Özgür Sanat Girişimi olarak sınırı nöbetimizin ikinci günüydü. Maasere köy meydanında insan zinciri oluşturmuş ve hep birlikte marşlar söylüyorduk. Sonra, Kobane’nin batı yakasında bulunan Boyde köyüne, sınırın sıfır noktasına giderek bu zincir eylemini orada devam ettirelim istedik. Sonrasında da basına bir açıklama yaparak Kobane sınırındaki nöbetimizi sonlandıracaktık. Araçlarla tespit ettiğimiz noktaya vardığımızda asker, panzerlerden yaptığı anonslarla sınırdan uzaklaşmamızı buyuruyordu.
Sınır bölgesinde bize katılan Milletvekilli arkadaşlarımız İbrahim Ayhan ve Aysel Tuğluk ile birlikte gruptan ayrılarak askerlerin yanlarına vardığımızda, sınırın Kobane tarafında ara bölgeye yerleşmiş ve çocukların yoğunlukta olduğu sivil Kobaneliler, bize el sallayarak "Biji Berxwedana Kobane" sloganı atmaya başlamıştı. Bu sırada sanatçılar ve yine bizimle birlikte sınıra gelen sivil insanlar sloganlarıyla Kobanelileri selamladılar.
DAİŞ’e Hoşgörü, Halka Saldırı
Askerlere, bir sanatçı grubu olduğumuzu ve basın açıklaması yapacağımızı bildirdik ancak buna izin verilemeyeceği ve sınır hattını hemen terk etmemiz gerektiği yanıtıyla karşılaştık. Tam bu sırada bulunduğumuz noktaya 200 metre kadar mesafede kalabalık sivil bir grubun sınırdan koşarcasına Kobane tarafına geçtiğini gördük. Bu sırada bizi engellemek için gelen panzerlerden iki tanesi tam da geçişlerin olduğu noktaya hareket ederek grubun geçişini engellemeye çalıştı. Ortalık bir anda toz dumana boğuldu ve silah seslerini duyuyorduk.
Bulunduğumuz noktada basın açıklaması için yeniden toplanmaya başlamıştık. Kameralara dönerek, sanatçıların Kobane için gösterdikleri bu duyarlılığın önemli olduğunu ancak buna askerin dolayısıyla siyasi iktidarın tahammül edemediğini söyledim. “DAİŞ çetelerine karşı hoşgörüde sınır tanımayan askerin sanatçıların basın açıklaması yapmasına izin vermeyen tutumunu kınıyorum” der demez, saldırmaya başladılar. Gaz bombaları ardı ardına bulunduğumuz yere düşmeye başladı. Arada bir dönüp “Yapmayın, uzaklaşıyoruz” demeye fırsat bile vermeden saldırılarını sürdürdüler. Sınırdan uzaklaşarak bir köy evinin arka tarafında toplandık. Tam bu sırada Kobane’ye geçen grubun arasında bulunan bir kadın arkadaşımızın askerin kurşunuyla hayatını kaybettiği haberini aldık.
“Nöbetteyiz heval!”
“Eyvah” dedim ve bir akşam önce gittiğim köy evinde gördüğüm o genç kadının gülümseyen yüzü canlandı bende ansızın. Kobaneli sivil halkın yerleştiği o köye ziyarette bulunmak için gittiğimizde karşılaştığım grubun arasında tek kadın olarak dikkatimi çekmişti.
Bir gece önceydi ve sanatçı arkadaşlarımızla bulunduğumuz Maasere köyünden ayrılarak Boyde köyüne yakın bir mezraya gittim. Daha önce o köyde Kobaneli sivillerle görüşmüş ve Suruç’a geldiğimde kendilerini bir kez daha ziyaret edeceğim sözünü vermiştim. Köye vardığımızda içeri adım attığım bir evin salonunda 60'a yakın genç insanı sıralanmış halde otururken buldum. Çeşitli kentlerden geldikleri belliydi.
-Arkadaşlar, ne yapıyorsunuz burada, nöbette misiniz?
-Evet, nöbetteyiz heval!
Neden orada olduklarını anlamıştım
Oysa bu arkadaşlarımızın sınırın diğer tarafına geçmek üzere burada bekliyor olduklarını anlamak zor olmamıştı benim için. Kobane süreciyle ilgili kısa bir sohbetimiz oldu ve özellikle AKP iktidarının süreçle ilgili ikiyüzlü tutumunun yaratacağı olası sonuçlar üzerine konuştuk.
Bu sırada salonu dolduran bu kadar çok erkek arasında tek bir kadının varlığı dikkatimi çekti. Tam karşımda oturmuş ve tebessümle takip ediyordu sohbeti. Yanında duran ve tanıdığım arkadaşı bana yeni çıkacak olan kitabımla ilgili sorular yöneltiyordu. Ardından bu genç kadın arkadaşımız benden şarkı söylememi istedi. Özgürlük Mahkumları şarkısını söylemeye başladım. Hep birlikte söylüyorduk...
Kalkmak istediğimizde genç arkadaşlar engel oldu. Şarkılara devam edilmesini istediler Dersim Soykırımını anlatan, bir annenin ağıtını söyleyeceğimi ancak Zazaca olduğu için anlamayabileceklerini ifade ettim. “Aramızda anlayan arkadaşlarımız da var, heval” diyerek bu genç kadını işaret ettiler. Yüzündeki gülümseme artmış ve can kulağıyla dinliyordu ağıtı. Ağıtın ortamı hüzünlendirdiğini görünce hemen kalkmak istedim.
Tebrik ettim, yanıt verdi
Kalkmadan önce genç kadına dönerek, "Tebrik ediyorum seni, bu kadar çok erkek arkadaşımızın bulunduğu bu yerde tek kadın olarak var olduğun için" dedim. Salonda bulunan 60’a yakın bu genç arkadaşlar fark etmiş oldukları bu duruma farklı yorumlar getirmeye başladılar. Kadın arkadaşımız gülümseyerek "Tek başıma sayılmam, nöbette olan kadın arkadaşlarımız var zaten" şeklinde yanıtladı beni.
Ayağa kalkıp tek tek kucaklaştım bu genç insanlarla. Kucaklaşırken bunun son olmamasını diledim kalbimden. Onların DAİŞ'e karşı savaşta Kobane’de YPG güçlerine katılmak için bekliyor olduklarının farkındaydım. En son bu genç kadın arkadaşımızla kucaklaştık ve kendisine başarılar diledim.
Gecenin bir saatiydi ve köyden ayrıldığımda aklım onlardaydı. Hepsinin yüreği gidecekleri Kobane’de YPG ve YPJ savaşçılarıyla birlikte olmanın heyecanıyla dolu olan o genç insanlar... Aralarında daha önce birlikte aynı ortamlarda bulunduğumuz tanıdığım arkadaşlarımız da vardı.
Tebessümü ile hatırlayacağım
“Vurularak ölen genç bir kadınmış” dediklerinde o an ben de vurulduğumu hissettim. Fotoğrafları yayıldı; adı Kader, soyadı Ortakaya olan ve Siverek nüfusuna kayıtlı bu genç kadının. Karşımda gülümseyerek duran o genç kadın yaşamıyordu artık. Bir halkın çığlığına koşar adım giderken arkadan acımadan vurmuşlardı onu. Umut ve heyecanla Kobane direnişinde yer almasına izin vermediler.
53. gününde düşmeyen Kobane’ye inat, sırtından vurarak düşürdüler Kader'i. Vurulurken neler hissettiğini bilmiyorum ancak yüzündeki tebessümle hatırlayacağım onu. (FT/AS)