Türk Dil Kurumu (TDK) “evladiyelik” sözcüğünü böyle açıklıyor. Anadan babadan evlada, hatta evlattan evlada geçecek kadar dayanıklı olan eşya.
Tam olarak bizim yazlıktaki emaye kaplamalı sarı çamaşır makinesinden bahsediyor yani. Zamanının hemcinsleri gibi emektar bir merdaneli değildi bizimkisi, acayip havalı bir şeydi. Gelen geçen göz ucuyla da olsa bakardı. Ben çocukken bile evde olan bu çamaşır makinesinin ne zaman alındığını hatırlamıyordum bile.
Kaybedeli çok olmadı aslında. Dört beş yaz evvel hummalı bir çamaşır yıkama seansının tam ortasındayken uzun ömrüne yaraşan bir iç çekmeyle veda etti bize. Tüm banyoyu köpüklü su içinde bırakarak, bağırarak, çağırarak ilan etti ölümünü. Çalışkan ama asabi bir başka çamaşır makinesi ile doldurduk yerini mecburen.
İşlevsel ömür
Yeni zamanlarda insan ömrü uzadıkça eşyanın ömrü kısalıyor. Zaman değişiyor, bağlam değişiyor. Bizi ve yaşadığımız hayatı anlamlı kılan değerlerle birlikte eşyalarla ilişkimiz değişiyor. Her şey kendi bağlamı içinde yeni bir anlam kazanıyor. Bağlam değişince eşyanın evladiyelik olmasına gerek kalmıyor belki.
Kullandığı eşyaları, her türden ürünü yenisi ile değiştirmek için eskisinin arızalanmasını, bozulmasını beklemeyen çok insan var. “İşlevsel ömür” çoğu için demode bir kavram, “teknolojik inovasyon” kavramı kadar ışıltılı değil en azından.
“Kullan-at” toplumunda tüketiciler adeta bir bağımlı gibi sahip oldukları ürünleri sürekli yenileriyle değiştirmekte bir sakınca görmüyor. Bir ürünün son versiyonuna sahip olmak o kişi tarafından bir “başarı ve statü” sembolü olarak algılanıyor.
“Ürün ömrü” karmaşık ve katmanlı bir mevzu. 80’lerin sonu, 90’ların başının gözde sözcüğü “küreselleşme” ile başlayan bir hikaye. Evvelinde yok muydu demeyin, vardı elbet.
Sanayi Devrimi daha düşük maliyet ile daha hızlı mal üretmenin, seri üretimin yaygınlaşmasının asıl miladıdır. İkinci sıçrama, bir iki yüzyıl içinde 2. Dünya Savaşı’nın ardından özellikle Batı ülkelerinde yaşanan ekonomik patlama ile birlikte çok daha hızlı ve daha çok mal üretmek mümkün hale gelince yaşandı.
Düşük işçilik
Ama 20. yüzyılın sonlarında küreselleşme ile el ele giden Teknoloji Devrimi ile oyun bambaşka bir düzeye geldi diyorum. Çin eşi benzeri görülmemiş düşük fiyatlarla dış pazarlara girince işin rengi değişti diyorum. Ucuz Çin ürünlerinin dünyayı istila etmeye başlaması bu zamanlara tarihleniyor çünkü.
Baştan anlaşalım, küreselleşme meselesine eşlik eden ağır çevresel kirlilik, atıkların dünyanın belirli bölgelerine yığılması, çocuk işçiliği, halk sağlığının hiçe sayılması gibi can yakan konuları olabildiğince yazının dışında bırakarak devam edeceğim.
Elbette bunları önemsemediğimden değil. O kısımlara girersem beni kimsenin çıkaramayacağını bildiğimden yapıyorum. İnanın bana, iki çift laf edip vakitlice ayrılabilirsem hepimiz için iyi olur.
Ne diyordum, düşük işçilik maliyeti deyince akla ilk gelen ülke hep Çin oluyor ama bilgi teknolojisi ve müşteri hizmetleri ajansları gibi hizmetler ile tanınan Hindistan; tekstil ve elektronikte üretim için bir cazibe merkezi olan Vietnam; diğer Güneydoğu Asya ülkelerine oranda ciddi maliyet tasarrufu sağlayabilen Endonezya gibi pek çok oyuncu var sahada.
Yine de küresel üretimde Çin’i bu denli düşük maliyetli işgücü ile diğerlerinden ayrı tutmakta yarar var. Çünkü maliyetleri düşürmekle kalmadı, ürün yaşam sürelerinin dinamiklerinde de önemli bir rol oynadı Çin.
Özellikle elektronik ve teknoloji sektöründeki ürünlerin özelliklerini hızla değiştirmeye, ürünlerin hızla yenilenmesine olanak tanıyarak ürün yaşam döngülerini iyice kısalttı.
İşletme jargonunda, ürünlerin tüketiciler tarafından daha kısa aralıklarla değiştirilmesi için sınırlı bir kullanım ömrüyle üretilmesi anlamına gelen “planlı eskitme” giderek daha fazla rağbet edilen bir strateji oldu haliyle.
Özetle, küresel ekonomik baskılar, pazar talebini karşılayabilmek için daha az dayanıklı malzemelerin tercih edilmesi, küresel üretim ve tedarik zincirlerinin etkinliği, e-ticaretin adeta bir kartopu gibi büyümesi, ürün trendlerinin çevrimiçi platformlarda sürekli yenilenmesi baskısı gibi pek çok faktör bizi hızlı ürün değişimine sürükledi.
Bir araştırma raporunda Avrupa’da her yıl yaklaşık 10 milyon ton ev mobilyasının ıskartaya çıkarıldığını, beyaz eşyaların üçte birinin atıldığı zaman hâlâ çalışır vaziyette olduğunu, her yıl iki milyon kişisel bilgisayarın çöp sahalarına atıldığını okumuştum.
Yaşadığımız çılgınlığın çevre açısından sonuçları tam bir felaket aslında. Örneğin, telefonu her değiştirdiğinde kaynakların tükenmesi mevzusunda pek de masum olmuyorsun artık.
Sera gazı emisyonlarına ve fiziksel atıkların yarattığı tehlikelere katkı yapmış oluyorsun. Kaynakların tükenmesinin hızını kesebilmek, kaynak verimliliğine katkıda bulunmak için ürünlerin kullanım ömürlerinin tekrar artırılması gerektiği aşikâr.
Yine de enseyi karartmamak lazım. Toplumlar değişir. Her yeni nesil yeni bir insan, yeni bir hayat biçimi demek. Bugünden yarına hemen değişmese bile yaş gruplarına, nesle bağlı olarak önemli bir sosyal değişim yaşandığını düşünenlerdenim.
"Alışverişe gidin"
Sürdürülebilirliğe olan ilgi, çevreci üretim uygulamalarının bu yeni tüketici kitle tarafından daha çok beğenilmesi gibi eğilimlerin küresel olarak güç kazanması umut verici örneğin.
Çevresel sürdürülebilirlik konusunda yeni neslin bu tutumu bizi daha uzun ömürlü, geri dönüştürülebilir, tamir edilebilir ve ihtiyaç doğrultusunda tüketiciler arasında dolaşıma sokulabilir ürünlere, kısaca daha uzun ürün yaşam döngülerine götürebilir. Evladiyelik ürünler için bir baskıya yol açabilir.
Modernitenin acıklı ürünüdür yalnızlığı ikame edebilmek için tüketen, tükettikçe tükenen insan. Nesnenin fetiş haline geldiği modern toplumda her derdin devası, kurtuluşun eşdeğerlisi olarak sunulur tüketim. Bush’un 11 Eylül Saldırısı sonrasında halka yaptığı ilk konuşmada halkına “Go Shopping” (Alışverişe Gidin) tavsiyesini vermesi bunun en çarpıcı temsilidir kanımca.
Sözün özü, daha uzun ürün yaşam döngüsüne talebin artması, değiş tokuşun işlevselliğinin yeniden kurulması gibi eğilimler tüketim hastalığımızı iyileştirmek için anlamlı adımlar.
Buna hizmet eden pek çok internet sitesine rastlıyorum son dönem. Seviniyorum. Yeni nesil, benim kuşağımdan daha iyi bir sınav verecekmiş gibi geliyor açıkçası.
Eceliyle benden ayrılmayan hiçbir eşyamı hayatımdan çıkarmayarak bu anlamlı çabaya destek olmaya çalışıyorum. Bu uğurda emek harcayan gençlerin yanındayım. Bize katılmayan, yanımızda olmayan alışverişe gitsin annem!
(AA/EMK)