İnsanlık “zor” günlerden geçiyor. Zor çünkü bütün dünya hep birlikte “görünmez” bir hastalıkla boğuşuyoruz. Üstelik öncesinde çeşitli iklim felaketleri, doğal afetler, savaşlar, ülkeler arası çeşitli gerginlikler (aslında ekonomik görünürde politik) yaşamış ve epeyce gerilmişken üstüne böyle bir şey. Gerçi kim bilir belki de durmak, düşünmek sarsılmak için bir fırsat. “Bütün dünya hep birlikte” olabilmek ya da aslında zaten böyle olduğumuzu anlamak için bir mola. Yaşadığımız günler bize gösterdi ki bütün dünya kocaman bir köy ve biz hepimiz akrabayız, komşuyuz. Köyün bir evinde bir hastalık çıktı kısa bir zamanda öbür uçtakine bulaşıverdi. Üstelik köyün ağası, bilgini, hatırlısı, marabası, küçüğü büyüğü hiç fark etmeden. Eviniz saraymış kulübeymiş, arabanız eskiymiş yeniymiş hiç etkilenmeden.
Kim olursak, ne olursak olalım korkuyoruz, kaygılıyız çünkü bilinmez, görünmez bir şey var karşımızda. Hızla yayılan, ne olduğu tam da bilinmeyen bir şey... Her zaman “bilinmez” olan korku ve kaygı yaratır. Bir de düşünelim ki biz erişkin aklımızla, şunca yaşımıza, eğitimimize, deneyimimize, yaşamışlığımıza şuyumuza, buyumuza rağmen kavramakta, eh az çok kavrayabilsek bile baş etmekte zorlanırken bir yudum çocuklarımız ne yapsın? Nasıl anlasın? Nasıl baş etsin?
Aslında bu sorunun yanıtı zor değil. Etrafındaki yetişkinler nasıl anlıyor ve nasıl tepki veriyorsa, ona nasıl açıklıyorlarsa, nasıl davranıyorlarsa çocuk da onu yansıtacak kaçınılmaz olarak. Hani bazen çocuk düşer aslında hiçbir şey olmamıştır, hiçbir yerini çarpmamıştır, canı acımamıştır.
İki senaryo düşünelim: Birincisi bir yetişkin çığlık atar ve / ya da telaşla onu kaldırmaya gelir çocuk da ağlamaya başlar. İkincisi bir yetişkin sakince gelir ve yine sakin bir ses tonuyla “Dur bakalım ne oldu?”, “Bir yerinde bir şey var mı?” diyerek çocuğu kaldırır. Çocuk ya şuram ağrıyor, çarptım vs der ya da hiçbir şey olmamış gibi işine devam eder.
İşte bizim bugünlerde yaşadıklarımızın çocukta yansıma yelpazesinin bir ucuna yukardakilerden birini öbür ucuna da ötekini koyarsak. Diğer seçenekleri de bir uçtan diğer uca çeşitli dereceler olarak düşünebiliriz. Yani bunca lafın özeti, çocuğumuzun kaygıyla baş edebilmesi için önce bizim kaygımızla baş edebilmemiz gerek.
Nasıl konuşacağımıza dönersek, çocuğu korumak adına sıkça yapıldığı gibi “kaygılanacak bir şey yok” yerine “Evet kaygılanmakta haklısın hatta biraz da kaygılı olmak iyidir o zaman kendimizi korumaya dikkat ederiz. Ben de kaygılıyım ama bak biz söylenen her şeyi yapıyoruz, sen de ellerini çok güzel yıkıyorsun, yüzüne sürmüyorsun” öyleyse bu durumda bizim için pek bir tehlike yok “çünkü biz gerekenleri; güvenilir kaynakların ve bilim insanlarının söylediklerini yapıyoruz, doğru bilgileri izliyoruz” demek uygundur.
Böylece çocuğa “kaygı sadece sende olan bir şey değil insani bir duygu ve herkeste var”, “Boş kaygının kimseye bir yararı yok önemli olan, kaygımızı yönetebilmek ve gerekenleri yapıp durumu kontrol altına alabilmek” demiş oluyoruz. Az ya da çok kontrol altında tutabilme duygusu bizi olduğu gibi çocuğumuzu da rahatlatacaktır. Aynı zamanda “güvenilir kaynak”, “bilim insanı”, “konunun uzmanı”, “doğru bilgi”, “bilgi kirliliği” gibi kavramları da çocuğa tanıtmışsak abartılı duyumlarda onu rahatlatmamız daha kolay olacaktır. |
Hırsızdan çok korktuğu için uyuyamayan, evde yalnız kalmak istemeyen bir çocuk anneannesiyle sokakta yürürken hırsızlık yaparken yakalanmış birini görürler. Anneannesi ona gösterir, “işte hırsız”. Çocuk “Aaa hırsız bu muymuş, o da bir insan” der ve konu kapanır. Muhtemel ki çocuğun aklında doğa üstü bir yaratık vb vardı.
Kış ve ilkbahar aylarında grip, soğuk algınlığı, nezle gibi virüsle oluşan hastalıklar olduğu (ki çocukların çoğu bunu gayet iyi bilir), Covid-19’un da bu tür hastalıklara benzer yollarla bulaşan yeni bir hastalık olduğu, yeni olduğu için çok iyi tanınmadığı, bu yüzden diğerlerinden biraz daha fazla dikkat ettiğimizi söyleyebiliriz.
Daha çok korunma yolları (temasla bulaşma, el temizliği, dezenfeksiyon, evde kalma, sağlıklı beslenme, dinlenme) ile ilgili bilgileri öne çıkarmak önemlidir. Ayrıca bu konunun uzmanlarının çalıştığından, hasta olanların hastanelerde tedavi edilip iyileştirildiğinden, hasta olanların büyük çoğunluğunun iyileşerek evlerine döndüğünden söz etmeliyiz . “Hastalığın bulaşma tehlikesi geçince ‘evde kalma’ zorunluluğu kalkacak, o zaman işe, okula gideceğiz” şeklinde bilgiler vermek önemlidir. Yapılanlardan onaylamadıklarımız eksik bulduklarımız varsa bile onların yanında eleştirmemek uygun olacaktır. Dışarıda birileri bizim için uğraşıyor, bu işler düzelecek duygusu çocuğa iyi gelecektir. Bu konuşulurken toplumsal işbölümü de anlatılabilir: herkes kendi işini yapınca hepimiz daha iyi oluruz.
“O bilgiler doğru değil, abartmışlar, yalan söylemişler, nasıl inandın vb.” yerine. Kaynağı birlikte incelemek “Bakalım bu yazıları kim yazmış? Onu kimin yazdığı belli değil, ama bunu yazan konunun uzmanı bir bilim insanı, bunu da Dünya Sağlık Örgütü yayımlamış üstelik bunlar aynı şeyi savunuyor diğeri bambaşka bir şey söylüyor. Eh bu durumda kime güvenmeliyiz? Çare olarak bazı çorbaları içmek öneriliyor. Çözüm bu kadar basitse başka ülkelerdeki insanlar neden bu çorbayı içip kurtulmadılar vb” düşünmeye sevk edici bir sohbet sürdürmek önemlidir.
Şimdiye kadar hep çocukla konuşmayı anlattık öte yandan istemeyen, hazır hissetmeyen ya da konu ile çok ilgilenmeyen, bir biçimde pek de farkında olmayan küçük çocukları konuşmaya zorlamamalıyız. Özellikle konuyu açıp bilgilendirmek gereksiz kaygıya neden olabilir. Küçük çocuğun en büyük derdi oyun oynamaktır.
Gündemle, hastalıkla bizim kadar ilgilenmelerini beklememeli ve soru gelmedikçe gelişmeleri çok da fazla paylaşmamalı, neden bu çocuk kaygılanmıyor diye de düşünmemeliyiz. Kendini yeterince güvende hissediyor da olabilir. Kuşkusuz hiçbir şey yokmuş gibi davranan çocuk, konuşulursa kaygısının artacağından korkup konuyu açmamayı de seçmiş olabilir. Bu durumda da konuyu açan anababa olmamalıdır. Onun konuyu açacak kadar güvenli hissetmesini beklemek gerekecektir.
Hal böyleyken çocukların kavramakta zorlanacağı, büyük olumsuzluklar içeren konuları, doğrulatılmamış haberleri onların yanında konuşmamaya özen göstermek gerektiği açıktır. Ayrıca gerekirse çocuğa aynı haberin tekrar tekrar verildiği, aslında her haberin yeni bir haber olmadığı da açıklanmalıdır.
Bütün bunları yaptık ama bir de olayın öbür yüzü var.
“Evde kal” uygulamasıyla çocuğunuzla belki de hep isteyip de yapamadığınız kadar birliktesiniz ama zorunlu, önceden planlanmamış ve ev ile sınırlandırılmış olduğu için zorlukları var. Bu durumda hızla ve çok iyi organize olmalıyız. Çocuk “Evde kal” uygulamasını, düzensizlik olarak yaşamamalı, gündelik işler ve alışkanlıklar olabildiğince korunmalıdır. Çocukla birlikte onun yaşına, evin düzenine, alışkanlıklara, olanaklara uygun olan, olabildiği kadar çocuğun isteklerini de içeren, gerçekçi bir planı hazırlamak ve bir yere asmak sonra da buna uyacak şekilde davranmak herkese iyi gelecektir. Planlı böylesi dönemlerde yaşama bağlanma ve güven duyma yönünden önemlidir.
Program yaparken küçük çocukların hemen hemen hiç kendi başlarına kalamayacaklarını, onları devamlı izlememiz, eşlik etmemiz gerektiğini buna karşılık büyük çocukların kendi başlarına olma, bağımsız davranma isteklerine de fırsat vermeyi hatta teşvik etmeyi unutmamalıyız. Bu plan mutlaka spor, jimnastik, yoga, dans gibi hareketli etkinlikleri, çocuğun yaş ve seviyesine uygun ders vs çalışmaları, resim, müzik, sanal ortamlardaki çeşitli geziler, seyahat, müze gezme, belgeseller vb. programları, film izleme, oyun oynama gibi çeşitli etkinlikleri içermelidir. Bunun yanı sıra yemek hazırlama, yemek yeme, banyo yapma, yatak toplama gibi temel gereksinimleri de içermelidir. Ayrıca çocuğun canının istediğini yapacağı bir boş zamanın eklenmesi uygun olacaktır.
Günlük program konusunda son olarak çok işe yarayacağını düşündüğüm bir şeyi eklemek istiyorum. Çocuklar ev işi, temizlik, mutfak işi yapmayı çok severler dolayısıyla yapmak zorunda kalacağınız bu rutinlerde çocuğunuzu kendinize yardımcı tayin etmek işinizi çok kolaylaştırabilir ve bir taşla birkaç kuş anlamına gelebilir. Hem işinizi yaparsınız, hem çocuk meşgul olur ve eğlenir, üstelik bu sırada bir sürü şey de öğrenebilir ortaya çıkan ürün de onun ödülü olur. Son olarak çocukların birçok sorunu için en güçlü iyileştiricinin meşguliyet ve eğlence olduğunu unutmayalım.
Oyunlar konusunda da pratik bir öneri: ille de falan filan marka oyunlarımız olması şart değil. Eskiden beri bildiğimiz az çok herkesin evinde bulunan tavla, iskambil kağıdı, kızma birader, tombala, lego gibi oyunlar çocuğun yaşına göre çok basitleştirerek ya da zorlaştırarak oynayabiliriz. İsim şehir, adam asmaca, amiral battı, üç taş, saklambaç, don ateş, lastik, ip atlama gibi hiç materyal gerektirmeyen oyunları hatırlayalım ayrıca dijital ortamda bunlara benzer birçok oyun fikri ya da eşini bulmaca, labirent, farkları bulma, saklı şeyleri bulma gibi geliştirici pek çok oyun bulabiliriz. Bütün bunların yanında güvenli alanlarda, gerekli önlemleri alarak açık havada da zaman geçirmeliyiz.
Aslında biliyor musunuz çocukla ne oynadığınız değil de nasıl oynadığınız çok önemli. Keyifle, eğlenerek, coşkuyla, mutlu oynuyorsanız bu yeterli gerisi boş. Ama hep kazanmaya da alışmasın sakın. Bugünler bize çok net gösteriyor ki zorluklarla baş etmeyi bilen, strese toleransı yüksek, yeni durumlara uyumu kolay olan, kendi başının çaresine bakabilen, en önemlisi de içinde hep umut taşıyan, etrafına gerçekçi bir iyimserlikle bakabilen çocuklar ve tabi yetişkinler bu günleri daha kolay atlatacak. (YKS / DB)