* Görseller: AMC.
"Modernite tarihini genlerin taşınması tarihi olarak da yazabilirsiniz. Aslında teknobilimsel hücrelerin her birini –beyin, çip, gen, fetüs, bomba, ırk, veritabanı ve ekosistem– ele alıp modernitenin tarihini yazabilirsiniz."
Donna J. Haraway teknobilim, antropoloji, feminizm, felsefe, zooloji gibi kimilerine göre birbirinden apayrı disiplinleri bir arada düşünebilmenin kaygısını güden ABD'li feminist bir düşünür. Hâlâ Kaliforniya Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapıyor ve söz konusu üniversitenin Bilinç Tarihi Programı'nın eski başkanı.
Her şeyden önce teknolojinin/makinelerin bir yandan büyük bir iyimserlikle selamlandığı ama bir o kadar da dışsal bir yerde konumlandırıldığı bir çağda, sıra dışı bir düşünme pratiğini tartışmaya açıyor Haraway. Ve bunu büyüleyici bir şekilde yapıyor.
Siborg Manifestosu ile kendisini izleyen bütün o "insan-sonrası" literatürün yolunu açarak yaptığı devrimci çıkış sayesinde vampirlerden, zombilerden, köpek-insanlardan akılcı bir şekilde bahsedebiliyor ve sinemada, edebiyatta, politikada bunların metafor olarak kullanılmasının ne anlama geldiğini daha iyi kavrayabiliyoruz.
Siborg
Haraway'in "siborg" figürü ve "yoldaş türler" düşüncesi, teknoloji bağlamında yaşanmakta olan dönüşümü, insan ve doğa ilişkisini göz önünde bulundurarak değerlendirmeye yönelik önemli bir katkı sunuyor.
1985'te yayımlanan "Siborg Manifestosu" ile giderek kullanımı yaygınlaşan siborg terimi ilk kez Manfred Clynes ve Nathan Kline'ın 1960 tarihli "Cyborgs and Space" başlıklı makalesinde yer alıyor. Clynes ve Kline'ın makalesinde siborg, uzay yolculuğuna ve uzaydaki yeni bir ortama uyum sağlamak üzere makineyle "melezlenerek" bedensel işlevleri geliştirilmiş insana işaret etmek için kullanılıyor.
Haraway ise siborgu şöyle tanımlıyor: "Siborg, sibernetik bir organizmadır; bir makine-organizma melezi, kurguya olduğu kadar gerçekliğe de ait bir yaratıdır. Benim bakış açımdan, siborg birçok şeyi bünyesinde toplayan bir figür ve İkinci Dünya Savaşı sonrası tekno-bilimsel kültürlerin, enformasyon bilimleri ve biyolojik bilimler tarafından derinden biçimlendirildiği bir yoldan geliyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında halihazırda yapılmakta olan ve son elli yılda derinleşen ve yaşam biçimimizi daha derinden dönüştüren bilişim ve biyolojinin patlaması sonucunda ortaya çıkmış bir figür bu."
Ya da Frankenstein
Biyolojiye dair problemleri metaforlar üzerinden ele almasıyla tanınan Haraway, bir diğer kitabı (aslında bu bir söyleşi-kitap) "Tıpkı Bir Yaprak Gibi"de ise "primat", "konumlu bilgiler", "siborg", "teknobilim" gibi kavramlarla konuşarak feminizm-bilim ve siborg-beden ilişkisini yeniden düşünmeyi öneriyor. Ya da örneğin biyolojiden vampir kültürüne kadar çeşitli formlar hakkında konuşuyor.
İngiltereli yazar Mary Shelley'nin "Frankenstein" ya da "Modern Prometheus" kitabını ve Haraway'in Siborg Manifestosu'nu yanımıza aldığımızda "The Walking Dead" (Yürüyen Ölüler) dizisi ya da ölüler, daha büyüleyici bir hâl alıyor.
Bir yanıyla biyopolitika tartışmalarına da dahil olan ve 50 yıl daha sürse muhtemelen izlemeye devam edeceğimiz "zombili dizi"miz The Walking Dead, 11. sezonuyla 20 Kasım 2022'de ekranlara ve bize veda etti.
"Çürükler"
Yazar Robert Kirkman ve çizer Tony Moore tarafından yaratılan siyah-beyaz çizgi roman serisinden uyarlanan dizinin başrolünde, geçirdiği bir kaza sonrası beklenmedik biçimde girdiği komadan uyanan ve tüm dünyaya zombileri andıran etobur "aylaklar"ın egemen olduğunu keşfeden şerif yardımcısı Rick Grimes rolüyle Andrew Lincoln yer alıyor-du.
Grimes, bulunduğu hastaneden ayrılarak ailesini bulmak için yola koyuluyor ve yol boyunca bu yeni dünya düzeninde sağ kalmayı başarabilmiş, kendisi gibi yaşam savaşı veren diğer birçok kişiyle karşılaşıyor ve kendi "komününü" oluşturmaya çalışıyordu.
Dizi, üçüncü sezonunun prömiyerini 10.9 milyon kişinin izlemesiyle bir rekor elde etti ve en çok izlenen "drama dizisi" olarak televizyon tarihindeki yerini aldı.
Dizide zaman zaman "aylaklar", "çürükler" ya da başka isimlerle çağrılan zombilerin yürümek ve "ısırmak" dışında herhangi bir hareket kabiliyetleri yok. Bu açıdan neoliberalizmin esir aldığı insan davranışları ile zombiler arasında bağ kurmak çok da imkânsız değil.
Sürüde yer alan bir zombi nereye giderse diğer zombiler de oraya doğru ilerliyorlar ve bu çoğu zaman uzaktan duyulan bir ses aracılığıyla oluyor. Zombilerin hiçbir canlıya zarar vermemesi için kafa bölgelerinden bir yere isabet edecek bir kurşunla veya bir bıçak darbesiyle varlıklarını sonlandırmak mümkün.
İnsanlar
Bu temel bilgilerden sonra diziye dair derin spoiler bilgilerinin de yer aldığı kısım başlıyor.
Rick Grimes ile sınırlı kalmayan başrol oyuncuları, dizide zaman zaman değişiyor. Karakterlerimizin, zombilerin karşısında hayatta kalma şanslarını artırmak için ekseriyetle yeni bir "taktik" geliştirmeleri gerekiyor. Bu yeni yaşam koşullarına uyum sağlayanlar hayatta kalırken, kişisel hırslar gibi klişe detaylara boğulanlar ise ne yazık ki elimine oluyor. Ne yazık ki diyorum, çünkü hikâye akarken muazzam karakterleri kaybettiğimiz de oluyor.
Karakterlerin sürekli değişmesi, çok sevdiğiniz bir karakterin bir zombi ısırığıyla aniden ölmesi ve ortaklık kuramayacağınız yeni karakterlerin diziye eklenlenmesi bir yandan da sürekli, ölüme çok içkin şu fikri düşündürüyor: İnsan herkese, herkesin yokluğuna ve her şeye alışıyor.
11. sezona geldiğimizde elimizde kalan ekip ise hâlâ çok sağlam. Örneğin koşulsuz-şartsız bir "güven" duyduğunuz Daryl Dixon karakteri söz konusu çekirdek ekipten biri. Norman Reedus tarafından canlandırılan karakterin değişim ve dönüşümü, hayatta kalma becerisi ve elbetteki dürüstlüğü çoğumuzu ilk sezondan itibaren ele geçirmişken vedalaşmayı yine Darly ile yapmak, iyi hissettiren bir detay.
Yeni dünyaya kötülüğüyle nam salan ve empati yapmanın bizler için de zaman zaman çok güç olduğu Negan Smith (Jeffrey Dean Morgan) yine o isimlerden biri. Negan'ın ekrandan tüm hücrelerimize akıttığı kötülük, zamanla yerini iyi ve güzel şeylere bıraksa da Negan hâlâ bir sonraki hamlesini kestiremediğimiz bir karakter.
Yanıtlar
Dizi finalinde, önceki sezonlarda havada asılı bırakılan zombilerin el becerilerini kullanmaları, bir yerden diğer yere tırmanabilmeleri gibi detaylara da açıklık getiriliyor. Kahramanlarımızdan biri, bunu bir varyant olarak açıklıyor. Senaristlerin ve yönetmenin bu detaya yer vermesi, dizinin ileri tarihlerde (Nisan 2023) yayınlanması planlanan spin-off yapımı "Dead City"'nin de önünü açıyor.
Yıllardır izlediğimiz, yeni sezonunu heyecanla beklediğimiz dizi, tüm sorularımıza da olmasa da çoğuna yanıt vererek bize veda ediyor.
Aklımızda kalan sorulardan en önemlilerinden biri ise –en azından benim– aylaklar tarafından küçük bir sesle bile fark edilerek yaşamları tehdit altına giren insanlar; ağlaması engellenemeyecek bebekleri dünyaya getirme konusunda neden bu kadar ısrarcı? Dünyaya yeni bir çocuk daha getirmek, üstelik bir kıyamet senaryosunda, hangi motivasyonla mümkün?
Ve dizi tüm kayıplara, tüm mutsuzluklara rağmen yine çevremizde olup bitene umutla bakmamızı sağlayan bir finalle kapanıyor.
Son sürpriz ve aşırı spoiler: Dizi, final bölümünde 9. sezonda ayrılan dizinin ana karakteri Rick Grimes ve 10. sezonda ayrılan Michonne Hawthorne'u tekrar göstererek bizi son kez yine heyecanlandırıyor.
(TY)