Avrupa'da PKK ve DHKP-C'nin terör listesine alınmasını önemli bir gelişme olarak değerlendiren Aktar, RTÜK tasarısının yasalaşmasının Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine engel oluşturabileceğini vurguladı. Türkiye'nin ekonomik performansı ile ilgili değerlendirmeleri anlatan Aktar, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Romano Prodi'nin Temmuz ayında Türkiye'yi ziyaret edecek olmasını da "olumlu bir gelişme" olarak değerlendirdi.
Cengiz Aktar ile Ömer Madra'nın söyleşisinin tam metni şöyle:
Ömer Madra- Avrupa'da neler oluyor?
Cengiz Aktar- Bir dizi gelişme var, Türkiye ile ilgili; ama önce Fransa ile başlayalım.
C.A.- 1 Mayıs'ta Fransa tarih yazdı. 10 gün önceki başkanlık seçiminin ilk turundan beri Fransa durulmuyor. Le Pen'in yani ırkçı, faşist politikacı Le Pen'in ikinci tura kalmasından bu yana giderek artan bir dozda Fransa halkı tepkisini gösteriyor. 1 Mayıs münasebetiyle 400 tane değişik yürüyüşte 1 milyon 300 bin insan Fransa'da yürüdü. Muazzam bir rakam bu.
Ö.M.- 68 Mayıs'ı gibi. Muazzam bir yürüyüş. Bulvarlarda ve meydanlarda iki buçuk kilometre uzunluğunda gösteri katarı mı, ne derler?
Fransa'da Le Pen, Türkiye'de...
C.A.- İnsan seli. Sadece Paris'te değil. Paris'in oldum olası bir yürüyüş geleneği vardır. Ücra köylerde dahi yürüyüşler oldu. Fransa çok farklı bölgelerden oluşmuş. Böyle bir geleneği olmayan kentler de var. 1945'ten bu yana , yani 2. Dünya savaşından bu yana böyle yürüyüş görülmemiş. Bu çok önemli. Fransızlar sağ sol demeden Le Pen etrafında bir emniyet kemeri oluşturdu. Geçtiğimiz günlerde Türk basınında Fransa'nın toptan faşist ve ırkçı olduğuna dair köşeli yazılar çıktı. Bu yürüyüşler bu yazıların ne kadar gayri ciddi olduğunu gösterdi. Biz kendimize bakmadan, bu ülkede Le Pen'in fikirlerine benzer fikirlerle hareket eden bir parti hükümet ortağı iken... Burada iki buçuk yıldır böyle bir gösteri hatırlamıyorum.
Ö.M.- Bu arada enteresan bir giriş yazısı var. The Guardıan'da. "Paris sokakları, özellikle ordular için hazırlanmış bulvarlar...
C.A.- 1870'de açıldı bulvarlar.
Ö.M.- "Ordular için hazırlanmış bulvarlarda Paris'te dün iki ordu karşılaştı. Ama bir tanesi çok disiplinli, aşırı sağcı lider Le Pen'indi. Sayı yüksek değildi. Bunlarla kolaylıkla baş edilebiliyordu. Ama ötekiyle baş edemediler." Enteresan bir giriş var. David Hurst ve John Henley röportajı.
C.A.- Bu siyasi bir uyanışa tekabül ediyor. Yani Fransa'da yeni bir siyasi bilinç gelişti bu sayede.
Karşılıklı güven inşası
Türkiye'ye geçelim. İki mesele var.
1. PKK ve DHKP-C'nin terör listesine alınması:
Bugün, genel işler konseyinde konuşulacak bir teklif var. Yani, siyasi erk tarafından kabul veya rededilecek bir karar. "Liste tekrar gözden geçirilecek ve listeler oluşturulacak" deniliyordu. Türkiye haklı olarak PKK listede olamadığı için rahatsızdı. Avrupa Birliği (AB) tarafı sadece AB ülkelerini ilgilendiren örgütler listesi diyordu buna. Ancak Filistinli örgütlerin listeye dahil olması kafa karıştırıyordu. Burada değişik gruplar var. Göz atalım;
IRA-İrlandalı örgütler; BASK; İrlandalı Protestan örgütler; üç Yunan örgütü (aşırı sol); bir de Filistinli İslami Cihad var. Bunun listede olması AB'nin "sadece bizi ilgilendiren örgütleri listeye aldık" savunmasını çürütüyordu. Bu önemli bir gelişme. Karşılıklı güven inşasına katkısı olacaktır. "AB bize iyi davranmıyor" diyenlerin ağzını kapatır.
Bu gibi kararların oy birliği ile alınması gerekiyor. Çünkü AB'nin üç ayağından adalet-iç işleri ile ilgili bir konu. Federal politika değil, hükümetler arası işbirliği çerçevesinde kararlar alınıyor.
Ö.M.- Oylama bugün yapılıyor. Öyle mi?
C.A.- Umarım bir terslik olmaz ve bugün bu karar alınır. Umarım hem DHKP-C hem de PKK listeye girecek. İkinci konuya geçelim.
RTÜK yasası çığırından çıktı
2. RTÜK yasası:
Bu iş çığırından çıktı. Hükümet çevreleri ve Ankara eğer RTÜK yasası böyle çıkarsa Türkiye'nin AB yolunda engel çıkacağını hissettiler. Günlerdir erteleniyor. Komisyondan geçti ama, Genel Kurul'da sorun var. Dün, Mesut Yılmaz'ın çıkışı vardı. Süper TÜSİAD denilen iş çevresi (bütün büyük gruplar bunun içindedir) Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Doğuş, Doğan, Tuncay Özilhan'ın da, çekinceleri var.
Ö.M.- Bunun AB yolunda engel teşkil edeceğini zaten AB Büyükelçisi Karen Fogg da bir televizyon programında ortaya koydu. Ayrıca, geçen hafta Financial Times da çıkan Leyla Boulton imzalı bir yazı da bunun AB ilerlemesini engelleyeceğini yazıyordu.
C.A.- Geçen sonbahardan beri Türkiye Anayasa değişiklikleri yapıyor. Buna uyum yasaları, operatif yasalarda değişiklikler ile devam ediyor. Bunlar kerhen yapılıyor, ama, bir şeyler yapılıyor. Oysa RTÜK yasası böyle değil. O, gidişatı engelleyen, tıkayan nitelikte. Özellikle Türkçe dışında kalan ana dillerde yayın meselesini çözemeyen bir tasarı.
Avrupa'nın değerlerine, ruhuna aykırı
Ö.M.- Yalnız ana dilde yayın ile de sınırlı kalmıyor. Bu Kopenhag kriterlerine tamamen aykırı. Tüm Avrupa'nın temel değerlerine, ruhuna aykırı. Şaşırtıcı.
C.A.- Muazzam bir basiretsizlik. Aynı af yasasında olduğu gibi. Hükümette bir inat var. Ama, Ankara'da belli çevreler bunun zararlı olacağını biliyorlar. İş çevrelerinde de bu böyle. Yıl sonuna doğru Danimarka dönem başkanlığını bitirecek olan Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'ye bir takvim verilmesi amaçlanıyor. Bu yasanın engelleyici olacağı ima ediliyor.
Ö.M.- Fakat burada bir takım karanlık hesaplar var. "Anayasa Mahkemesi'ne gönderilir ve iptal edilir nasıl olsa" deniyor. Oysa, bu uzun bir süre ve o sırada tren kaçmış olabilir.
"Nazik bir yola girdik"
C.A.- Burada sorun var. AB'den takvim isteniyor. Devlet Bahçeli de, "biz yaptık, artık top sizde" diyor. Bu, kamuoyunu yanlış yönlendirmektir. AB meselesinde samimi siyasetçiler bile takvim istemekte. Yanlış şekilde kamuoyu takvim beklentisine sokuldu. Eğer RTÜK yasası geçerse, bu çıkarılan uyum yasalarının uygulaması yetersiz kalırsa yıl sonunda Türkiye'ye bir takvim verilmez ise hüsran doğacaktır. Biz istenileni yapmıyoruz. Bu, siyaseten doğru bir taktik değil. Hükümet AB konusunda sarih bir siyasi iradeye sahip değil. Hükümet içinde değişik sesler çıkıyor. Şükrü Sina Gürel gene, "bizi almazlar" dedi. Dolayısıyla, çok ince, nazik bir yolda yürümeye başladık.
Ö.M.- RTÜK ile ilgili bir ekleme yapayım.
Reform diye adlandırılan yasalar Anayasa değişikliklerine de aykırı. 312 ve 119. maddelerde yapılan değişikliklere de aykırı bu radyo-TV yasası. Tersine gidişi simgeliyor. Mevcut Anayasayla, yapılan değişikliklerle çelişkiye düşüyor.
C.A.- Bu, hükümet içindeki beceriksizliği gösteriyor. Bu yasal düzenlemeler Arap saçına döndü. Çünkü Türkiye darbe Anayasasında düzeltmeler yapıyor. Bu olamaz, çünkü temeli yanlış.
Türkiye'nin ekonomik performansı
Üçüncü gelişme gene Türkiye ile ilgili. Ekonomik ve parasal konulardan sorumlu komiser, Portekizli Pedro Solbes'in adayların ekonomik performansları konusunda öngörüleri açıklandı. Türkiye için şunları diyor:
2001'deki genel durgunluktan sonra, bu sene ve gelecek yıl, ekonomik konsolidasyon ile geçecek. Yani kazanılanlar sabitlenecek. Düşük kalkınma hızı ve kamu sektöründe yeniden yapılanma sonucu işsizlik kamuda, bankacılıkta ve tarımda artacaktır.
Türkiye ile ilgili bir gelişme daha var. Temmuz'da Komisyon Başkanı Romano Prodi geliyor. Prodi tüm adaylara gitti ama, epeydir Türkiye'ye gelmemişti. Dolayısıyla bu da iyi bir gelişme sayılır.
Türkiye ve müzakereler
Ö.M.- TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, AB'yi tekrar gündemin baş konusu yaptı. "Ekonomik krizden çıkmak için Türkiye bu yıl müzakerelere başlamalı" diyor.
C.A.- Kemal Derviş de aynı şeyleri söylüyor. Başında böyle değildi. Avrupa'yı gezip kendisine söylenenleri bize naklediyor. AB ve Türkiye'nin rahatlaması arasında birebir ilişki kuruluyor. Geç olsun, güç olmasın.
Genişleme süreci ile ilgili konular var. Aday ülkeler ile 31 ana başlıktan 30 tanesi müzakere ediliyor.
Kıbrıs- 27 ana başlıkta müzakereleri bitirdi.
Slovenya- 26 ana başlıkta müzakereleri bitirdi. Öne geçti.
Litvanya- 26 ana başlık. Çok gerideydi.
Bulgaristan- 17 ana başlık.
Romanya- 11 ana başlıkta uyum sağladılar.
Kıbrıs'ın hızı, süren müzakereleri doğrudan etkiliyor. Bu konuda çatlak sesler duyulmaya başladı. Bu yıl, menfi-müspet gelişmeler olacaktır.
"Yeni koşullar, yeni kurallar ister"
Jürgen Habermas İstanbul'daydı. Konferans verdi. "Türkiye'nin AB'ye katılımını temenni etti. Bunu hem AB, hem Türkiye için çok önemli buluyorum" dedi üstad. Habermas, yaşayan en büyük filozoflardan birisi. Şöyle bir lafı var:
"Yeni koşullar, yeni kurallar ister. Ulusal azınlıkların farklı diller konuşması ve halkın çoğunluğundan farklı gelenekleri olması gibi. Kültürel çoğunluğun çıkardığı çatışmalar yalnız pragmatik değil yenilikçi yasal çözümler de isteyen düzenlemelere ihtiyaç yaratır. Örneğin; ulusal azınlığın ayrılma isteğini anlamsız kılmak için kültürel hakların tanınması gerekebilir."(BB)