Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 6 Mart’ta uzun tutukluluk süresinin beş yıla indirilmesiyle ilgili yasayı onaylamasıyla Hrant Dink, Zirve Yayınevi katliamı davası tutukluları, Ergenekon davası tutuklularına hapishane kapıları açıldı.
Her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hükümeti yasayı meclisten geçirirken muhaliflerin, devrimci ve sosyalistlerin yasadan yararlanmalarını önlemek için bütün küçük hesapları yapmış olsa da; yargılandığım dava dosyası bakımından yeni yasada somut olarak bir şey söylenmediği ve net bir sınır çizilmediği için tahliye edilmem(iz) gerekirdi.
Kaldı ki, bizzat Ergenekon davasında tahliyeler, yasadaki bu belirsizliğe ihtiyaç duymayacak kadar açık ve net!
4 Kasım 2013 gecesi İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM) heyeti hakkım(ız)da kalem kırdığında tutukluluğum(uz)un sekizinci yılındaydım(k).
Yani yasa değişikliğiyle azami uzun tutukluluk süresinin beş yıla indirilmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay kararlarına göre “hüküm özlü” süresinin uzun tutukluluktan sayılmamasının benim, bizim dosyadaki tutukluluklar bakımından hiçbir hükmü kalmadı.
Ayrıca yasanın yürürlüğe konulduğu andan itibaren Ergenekon tutuklularına uygulanan hukukun bana ve aynı dosyadan yargılandığım diğer tutuklulara uygulanmaması tek kelimeyle hukuksuzluktur!
Kendi yasalarını ayaklar altına almaktır!
Kocaman bir çifte standarttır!
Keyfiyettir!
Haksızlıktır!
Adaletsizliktir!
Avukatım Ali Sarısoy’un 10 Mart 2014 tarihinde yaptığı tahliye başvurusuna İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi verdiği ret yanıtına sunduğu gerekçede:
“…sonuç itibariyle sanıklara ilişkin suçların TMK [Terörle Mücadele Kanunu]10. maddesinde sayılı suçlardan olması sebebiyle, karar tarihi uyarınca sanıkların tutukluluk sürelerinin CMK’nun [Ceza Muhakemeleri Kanunu] 102/2 ve TMK 10. maddesine göre belirleneceği, buna göre, karar tarihi itibariyle, tutukluluktaki azami süre 10 yıllık sürenin aşmamış olduğu, dosyadaki sanık sayısı ve eylemlerin sayısının fazlalığı göz önüne alındığında, zorlu hallerin bulunduğu dolayısıyla tutukluluk süresinin uzatılmasının makul olduğu anlaşılmakla…” denilerek, sadece aklın ve mantığın sınırlarını aşmakla kalmamıştır.
Aynı zamanda Türkiye’de tarihi boyunca olduğu gibi; daha yeni tabelası değiştirilmiş olan mahkemelerin çifte standartçılıkta eskiyi kesinlikle aratmadığını da tescil etmiştir.
Madem kararların 5 Kasım 2013’de 10. ACM heyetinin karar verdiği tarihte uzun tutukluluk süresinin 10 yıl olduğuna dayandırıyorlar!
O halde Ergenekon davasından sanılara bir biri ardına tahliye veren aynı mahkemeler bu gerekçelerinin neden dikkate almamışlardır?
Neden “hüküm özlü”lüğümün sekizinci yılda başladığı, gerekçeli kararın açıklanmadığı ve dosyanın Yargıtay’a göndermediği gibi çok önemli üç noktayı görmezden gelmişlerdir?
Minareyi çalan kılıfını da uydururmuş ya!
Avukatımın tahliye başvurusunu reddeden İstanbul 4. ACM ve itiraza bakan 5. ACM hukuksuzluklarına kılıf dikerken de hayli rahat ve pervazsızlar!
Alenen yaptıkları hukuksuzluğu kapatmak için, dosyadaki “sanık sayısı ve eylemlerin fazlalığı göz önüne alındığında, zorunlu hallerin bulunduğu dolayısıyla tutukluluk süresinin uzatılmasının makul olduğu anlaşılmalı”dır denilerek, var olan yasayı kendi kafalarına, siyasal duruşlarına göre yazmayı da ihmal etmemişlerdir.
Öncelikle bu kararın altına imza atan 4 ve 5. ACM heyetleri şu “zorunlu hallerin bulunduğu” bilmecesini açıklamalıdırlar.
Zira bu açıklamayı yapmadıkları süre, tahliyeme birilerinin engel olduğu, birilerinin talimatıyla bu kararı aldıkları gerçeği yanıtlamaları gereken bir soru olarak karşılarına dikilecektir.
Sanık sayısının fazlalığı “gerekçe”sine gelecek olursam;
Ergenekon dosyasındaki tutuklu sanık sayısını düşününce, yargılandığım dava dosyasında benimle birlikte tutuklu sanık sayısının sekiz olması, hakikaten kargaları bile kahkahaya boğacak türden bir gerekçedir!
Yine “eylem sayısı”nın fazlalığı iddiasının da bire bir şahsımla hiçbir ilgisi olmadığı; dava dosyasında, iddianamede, esas hakkında mütalaada ve gerekçeli kararda çok açık ve net!
Dosyada şahsım ve diğer sanıklar bakımından polis imalatı bilgisayar çıktısı hiçbir hukuki maddi delil sıfatı taşımayan kâğıt parçalarıyla nasıl fail yapıldığımı(zı), bir hukuk cinayetine kurban edildiğimi(zi) her gerçek hukuk insanı rahatlıkla görebilir.
Ancak, Türkiye’de hukuk da, uygulayıcıları da; ilerici, muhalif, devrimci ve sosyalistler söz konusu olduğunda…
Direkt düşman hukukunu devreye koyup, var olan yasaları bile adil ve eşit uygulamadıkları için:
İstanbul 10. ACM heyeti 4 Kasım 2013 gecesi kalemi kırıp, alabildiğine insan aklını ve vicdanını zorlayacak bir hukuk cinayetinin altına imza atabiliyor.
10 Mart 2014 tarihinde avukatımın tahliye başvurusuna olumsuz yanıt veren İstanbul 4. ACM’de…
Bu olumsuz karara karşı, itirazımızı görüşen 5. ACM’de tahliye talebimi reddederken hukuksuzlukta sınır tanımıyorlar.
Aklı ve vicdanı olan herkesi isyan ettirecek çifte standartçı, haktan, hukuktan, adaletten yoksun böylesi absürt kararlar verebiliyorlar!
Bu haksızlığa, hukuksuzluğa itiraz ve isyanımı dile getirirken; tüm duyarlı kamuoyunu bu davaya sahip çıkmaya, dayanışmaya ve sesini yükseltemeye çağırıyorum…(FE/HK)
(* ) ÖYM İmzalı Hukuksuzluklara ilişkin yazı dizisine bu defa da çiçeği burnunda AYM’nin şahsımla ilgili çifte standartçı kararına dair yazmak zorunda kaldığım için ara vermemi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
** Füsun Erdoğan, Gebze Kadın Kapalı Hapishane, 22 Mart 2014