Bu kanalın yapımcıları, hem sıradan haber izleyicisine bedavadan aksiyon filmi heyecanı yaşatarak eğlendirmeyi pek iyi beceriyorlar, hem de fabrikasyon haber üretme işini kurumsallaştırıp, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) savaşçı ve istilacı dış politikalarına destek amacıyla hiç saklamadan, öyle profesyonel bir aymazlıkla icrâ edebiliyorlar.
CNN'nin Atlanta'daki haber merkezinde üretilip, sıcak sıcak dünyaya yayılan son ürün, "Video Kasetteki Terör" başlıklı özel haber. 19 Ağustos akşamı ekranda küçük bir bölümünü yakalayabildim; devamını ise kanalın Internet sitesinde buldum (http://www.cnn.com).
Yakışıklı muhabir Robertson
CNN'in yakışıklı Kâbil muhabiri Nic Robertson, içinde Usame bin Ladin ve el Kâide örgütü üyelerinin görüntülerinin yer aldığı 64 adet video kaseti "ele geçirmiş."
11 Eylül'ün sorumluları olarak 11 aydır aranmakta olan bu mâlum şahsiyetler, kasetlerdeki kayıtlarda hem ABD'ye, hem de Batı'ya sövüp sayıyorlarmış. Dolayısıyla, bu kasetlerdeki görüntüler "exclusive/özel" başlığı altında ekranlardan bize sunuluyormuş.
Haberin (kasetlerin) kaynağı gizli. Nic Robertson şöyle anlatıyor kasetlerin kendisine gelişini: "Kâbil'de uzun süredir tanıdığım bir haber kaynağım var. Zaman zaman ofise uğrar, sohbet ederiz. Güvenilir bir kişidir kendisi. Bir gün bana gelip elinde bir takım video kasetlerin olduğunu, ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sordu. 'Tabii ilgileniriz', dedim."
Sofistike denemeler
Daha önce hiç bir yerde yayınlanmamış görüntüler böyle ulaşmış kanala...Peki neler var bu kasetlerin içeriğinde? Bazıları askerî eğitim kamplarında çekilmiş. Kimisinde bin Ladin var, kimisinde yok. Bir kısmında kimyasal silahlar ile ilgili "sofistike" denemeler (bu konuya ayrıca değineceğiz), bir kısmında da bin Ladin'in konuşmaları var.
Ladin, bilindiği gibi yine, "İslâm dünyasından aramıza katılan kardeşlerimizle çok güçlüyüz. Allahın izniyle hem Yahudilere hem de Amerikalılara derslerini vereceğiz..." türünden laflar ediyor.
Mayıs 1998'de kaydedildiği söylenen görüntülerde, 11 Eylül saldırıları ile ilgili spesifik bir açıklama yok; ancak, sağ olsun CNN muhabiri Robertson terör analistleri, el Kaide uzmanı yazarlar ve gazeteciler ile konuşarak haberini örmüş; bu görüntülerle 11 Eylül'ün sorumlularının açıkça belgelendiği yolundaki tezini inci gibi işlemiş.
"Ahırımsı"da kimyasal deneyler
Benim asıl üzerinde durmak istediğim, bu özel haberin omurgasını oluşturan kimyasal silah denemeleriyle ilgili bölüm. CNN'in "rahatsızlık verici" olması nedeniyle izleyicilerden özür dileyerek yayınladığı bu bölümde, üç ayrı köpeğin zehirli gaz verilerek katledilişlerinin görüntüleri var.
CNN muhabiri Nic Robertson'un "sofistike" olarak tanımladığı bu kimyasal silah deneyleri, ahır gibi bir odada, elbiseli, çıplak ayaklı, yüzünü göremediğimiz iki-üç adam tarafından gerçekleştiriliyor.
Görüntüler şöyle: Köpeklerin boyunlarındaki iple bağlandıkları "ahırımsı" odaya dışarıdan bir gaz veriliyor. Köpekler bir süre sonra korkunç acılar çekerek ve kıvranarak ölüyorlar. Hakikaten çok rahatsızlık verici olan bu "sofistike deney" görüntülerinin ardından, uluslararası terör uzmanları ve kimyasal silahlar konusunda deneyimli askerî danışmanlar oturup ciddi ciddi yorumlar yapıyorlar CNN için:
Sarin mi, sinir mi?
- "Efendim bu Sarin gazı olabilir."
- "Hmm...Görüntülerden anladığımız kadarıyla, bu semptomlar, yani önce kasların iflâsı, ardından nefes alma güçlüğü ve anî ölüm, kullanılanın sinir gazı olduğunu düşündürüyor."
Adı açıklanmayan, sadece baba Bush'un başkanlığı döneminde danışmanlık yaptığı söylenen bir başka uzmanın ise, aynı görüntüleri izledikten sonra şu yorumu yaptığı anlatılıyor bize:
- "Bu kasetlerdeki görüntüler, hayvanlar üzerinde kimyasal silah denemesi yapan şahısların, aynı silahları insanlar üzerinde de kullanmak için büyük bir istekleri ve yeterlilikleri olduğunu açıkça gözler önüne seriyor!"
5 N, 1 K
İşte benim hayran olduğum(!) gazetecilik tam da bu. Çalıştığınız kanal CNN gibi bir dünya devi ise, bir göz ahır odada gerçekleşen insanlık dışı bir kimyasal silah denemesini çok sofistike, çok yüksek teknoloji ürünü bir deney olarak sunmak ve bundan yola çıkarak da birtakım kişileri, milletleri ya da ülkeleri "potansiyel terörist" olarak hedef tahtasına yerleştirmek hakkına sahip oluveriyorsunuz.
Ne zaman, nerede, kim tarafından ve ne amaçla gerçekleştirildiği belli olmayan; kaynağı saklı bir takım görüntülerin karşısına uzmanları, analistleri, gazetecileri ve yazarları oturtup yorum yaptırtabiliyor ve bunu da aklı başında bir habermiş gibi yayınlayabiliyorsunuz. Daha ne olsun?
Vuralım, ezelim, savaşalım...
Hem 11 Eylül sonrasında, hem de Irak'a saldırı konusunda CNN'in sıkça başvurduğu "vuralım, savaşalım, ezelim, geçelim...zaten onlar kötü adamlar" söyleminin yeri ayrı olmak kaydıyla, yine aynı konularda, başka medya kuruluşlarının manipülatif, çarpıtılmış ve yalan habercilik uygulamalarına değinmeden geçmemek gerekir.
Çünkü, son günlerde özellikle Amerikan yazılı basınında çıkan haber ve yorumlarda Irak'a saldırının nasıl büyük bir şevkle desteklendiğini, yalan yanlış bilgilerle işgâlin zorunluymuş gibi sunulduğunu; bir yandan da savaş kavramının gazeteciler tarafından nasıl büyük bir ustalıkla sıradanlaştırılıp, normalleştirildiğini, günlük yaşamın bir parçası haline getirildiğini görüyoruz.
FAIR'den çağrı
Bu uğurda elinden geleni ardına koymayan "nefer gazeteciliğe" bir örnek olarak USA Today gazetesini verebiliriz. Geçenlerde FAIR adlı gazetecilik örgütünün (Fairness and Accuracy in Reporting / Habercilikte doğru ve adil tutum: www.fair.org ) dikkat çekip, duyarlı okurlara eylem çağrısı yaptığı, 8 Ağustos tarihli USA Today'in satır aralarına gizlenmiş tarihî yalan, haber analizi derslerine konu olacak nitelikte.
Olay şu: Muhabir John Diamond, Irak-ABD ilişkilerini incelediği bir haberde "Hatırlayacağınız gibi Saddam dört yıl önce de BM silah denetçilerini ajan oldukları gerekçesiyle ülkeden atmıştı..." gibi bir cümle kuruyor.
Oysa, FAIR'in de açıkladığı gibi, Saddam Hüseyin'in Birleşmiş Milletler (BM) silah denetçilerini Bağdat'tan kovması gibi bir hadise olmamıştır. Bu sadece dört yıl önce ortaya atılan, ama çok geçmeden doğru olmadığı anlaşılan bir medya mitidir.
Savaş zemini yalanları
1998'de, Irak'taki BM silah denetçilerinin (UNSCOM) başı olan Richard Butler, bu ülkeye bir saldırı olacağı düşüncesiyle ekibini Bağdat'tan kendisi çıkartmıştır. Hatta bu dönemde, Rusya büyükelçisi tarafından, Güvenlik Konseyi'nden izin almadan ülkeyi terk ettikleri için eleştirilmişlerdir.
Bütün bunlar ayrıntılarıyla o tarihteki Washington Post'ta, New York Times'da ve hatta USA Today'in kendisinde haber olarak yer almıştır. Ancak, USA Today editörleri ve muhabir John Diamond, kendi arşivlerine dönüp bakmak yerine, "BM denetçilerini ülkeden kovan Saddam" imajını yeniden üreterek piyasaya sürmeyi bir marifet saymaktadırlar.
Anlayacağınız, sağcı ve saldırgan ABD basını son günlerde bu tür yanlı ve yalan haberlerle savaşa zemin hazırlamak yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bizim medyamızda ise yaklaşan savaşa dair ne ciddi bir haber, ne bir askerî analiz, ne de kamuoyunu bilgilendirecek açıklamalar mevcut. Büyük Türkiye basını tüm dünyayı, ama özellikle de Ortadoğu'daki komşu ülkeleri çok yakından ilgilendirecek/etkileyecek bu savaş hakkında neler yazıp çiziyor son günlerde sahi?
Bizde ne var?
Hiçbir şey! Biz Kasım'da seçim olacak derdindeyiz ama, Kasım ayı gelmeden Irak'a girmesi muhtemel bir ABD ve onun İngiltere'den sonra en emre âmâde müttefiki olan bir Türkiye görüntüsü var karşımızda. Lâkin, basınımızda Ortadoğu'da başlaması an meselesi olan bu savaşla ilgili bir haber yapma isteksizliği, bir bilgi kıtlığıdır gitmekte. "Kim, nerede, ne zaman, kiminle" haberlerine sayfalar dolusu yer veren editörlerimiz, yazarlarımız, iş savaş konusuna gelince pek bir cimriler nedense.
Yine dikkat çeken bir başka nokta da, bu olağanüstü dönemde ordudan medyaya, dolayısıyla kamuoyuna yapılan açıklamalarda gözlediğimiz azalma; barış zamanı, kendilerini hiç ilgilendirmeyen mevzularda (Kopenhag kriterleri, türban, 8 yıllık eğitim vs.) heyecanla görüş bildiren generallerin aniden gömüldükleri suskunluk...
Generallerimiz susuyor, merakımız havada
Generallerimiz hiç konuşmuyor değiller tabii. Arada bir, "Kuzey Irak Misâk-ı Milli sınırları içindedir!", türünden kaygı verici açıklamalar yapıyor ve arkasını getirmeden hemen ortadan kayboluyorlar. Dolayısıyla, meselâ ABD'nin Irak'a saldırması durumunda Türk askerinin de bölgeye girip girmeyeceği, İncirlik'in kullanılıp kullanılmayacağı, kullanılırsa bu işbirliğinin Türkiye'ye ne getirip ne götüreceği gibi konulardaki merakımız havada, sorularımız cevapsız kalıyor.
Geçmişinde her fırsatta "ordu bakışını", "apoletli görüşü" hep birinci sayfalardan vermeyi vazife olarak görmüş büyük Türkiye basını, neden iş milli güvenlik ve savaş meselesine gelince askeriyenin söyleyeceklerini merak etmiyor; ve barış döneminde hiç susmayan ordumuz da kendi uzmanlık alanı savaş söz konusuyken neden suspus oluyor, anlayamıyoruz doğrusu. (EDA/NM)