Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası’nın beşincisini gerçekleştirdiği Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve Sanayileşme başlıklı sempozyuma bir bildiri ile katılmam vesilesiyle, gündemin ilk sırasındaki Güneydoğu’ya üç günlük bir seyahat gerçekleştirdim.
Bu zaman zarfında hem bölge ile ilgili ürettiğim bilginin isabetliliğini test etme, hem de sınır ötesi operasyon konusunda bölge insanının nabzını tutma fırsatım oldu. Yine aynı zaman zarfında gerçekleştirebildiğim ölçüde , bölgeyi değişik optiklerden gözleme imkanım oldu. Bunları paylaşmaya çalışacağım.
Güneydoğu’nun iki büyük merkezi Diyarbakır ve Şanlıurfa’da çarpıcı olan, kent merkezlerinin olağanüstü göçlerle büyümesi, kısa sürede ikili yapıların oluşması.. İl nüfusları 1,5 milyonu aşmış olan bu iki ilde, nüfusun yarısından çoğu merkez ilçelere yığılmış durumda ve ikinci bir kutup yok gibi.
Merkez ilçelerde de ciddi bir kutuplaşma var. Bir yanda harcama gücü yüksek şehrin varlıklı eşrafının, sivil-asker bürokrasinin oluşturduğu tuzu kuru kesim, bir yanda da çoğunluğu oluşturan işi olan ve olmayan , çoğu kırdan yeni kopup gelmiş ve şehrin varoşlarındaki barınaklarda tutunmaya çalışan yoksul kesim.
Bu iki kesimi temsil eden kent dokuları da oluşmuş durumda. İstanbul’dan örnek alınmış korunaklı villa siteleri, alışveriş merkezleri , yoksul barınakları ile dibdibe..
Aslında Bölge hem net göç veriyor ama doğurganlık hızının yüksekliği nedeniyle, Türkiye nüfusu içindeki payını koruyor, hatta artırıyor.
Birkaç sayı: GAP Bölgesinin yedi ilinin (Diyarbakır,Şanlıurfa, Mardin,Siirt,Şırnak,Batman,Adıyaman) 2000 nüfusu beş milyon 168 bin olarak tesbit edilmişti. Yüzde 59’unun kentlerde yaşadığı bu nüfus, TÜİK projeksiyonlarına göre, 2007'de altı milyona yaklaştı, 2010’da ise 6,3 milyona yaklaşacak.. Dolayısıyla 2000’de Türkiye nüfusunun yüzde 7,7’sinin yaşadığı bölgede 2010’da yüzde 8,3’ü yaşıyor olacak ve 2010’da bölgenin kentleşme oranı, Türkiye ortalaması olan yüzde 70’e yaklaşmış olacak.
Merkez ilçeler, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da, il nüfuslarının yarıdan fazlasını barındırıyor halde. Bunun 2010’da yüzde 60’ı bulması çok mümkün. Dolayısıyla, bu iki büyük ilde il merkezleri egemen kutup olarak ortaya çıkıyorlar.
İl merkezlerinin nüfusu bu kadar çekmesinde tarım ve hayvancılığın çöküşü ana etken. Geçimini ağırlıkla geleneksel tarım ve hayvancılıktan sağlayan bölge nüfusunun, özellikle son yıllarda hem tarım ve hayvancılığa verilen desteklerin azaltılması, hem de yaşanan “düşük yoğunluklu savaş”ın (deyim yöneticilere aittir) can ve mal güvenliğini kırsalda daha çok tehdit etmesi, kırların boşalması ve kentlere yoğun göç yaşanmasına yol açmış durumda. .
İşsizlik en büyük sorun
Uzun bir dönemi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı döneminde olmak üzere 22 çeyrek üstüste gerçekleşmiş görünen büyüme süreci, Türkiye genelinde istihdamın artmasına imkan tanımazken, Güneydoğu, hem büyümenin nimetlerinden hem de istihdamdan yararlanamamış görünüyor. Güneydoğu’da , Türkiye ortalamalarının çok üstünde seyreden işsizlik göstergeleri, özellikle kentlerde işsizliğin en büyük sorun olarak kol gezdiğine işaret ediyor.
2002 sonrası Türkiye ekonomisinde 22 çeyrek boyunca yaşanmış görünen yüksek büyüme hızlarına karşın, büyümenin istihdam yaratamamak şeklinde tezahür eden çarpıklığı, işsizlik göstergelerine de yansıyor.
TÜİK, Türkiye geneli işsizlik oranını yüzde 10’a yakın açıklıyor. Ama, işgücü olarak tanımladığı nüfus verisindeki sakatlıktan kaynaklanan bir sıhhatsizlik var bu göstergede. TÜİK, 15 yaş üstü nüfusun sadece yüzde 48’ini “işgücü” olarak tanımlayarak işsizlik oranı veriyor. Bu da göstergenin düşük çıkmasına yol açıyor. İşgücüne katılma oranı, Şanlıurfa-Diyarbakır , Mardin,Batman,Şırnak bölgelerinde ise yüzde 30’lara varan düşüklükte. Dolayısıyla buralardaki işsizlik oranı , görünenin en az birkaç misli fazlasıyla “okunmalı”dır.
Bu itirazları saklı tutarak, görünen verilerden bölgenin işsizlik oranları ile ilgili şunlar söylenebilir: Bölgenin tümünde genel işsizlik oranı 2006’da Şanlıurfa-Diyarbakır alt bölgesinde yüzde 12, Mardin çevresinde yaklaşık yüzde 16 ile yüzde 9,9 olan Türkiye ortalamasının çok üstünde .
2006’da “resmi işsiz” olarak saptanan bölge işgücünün sayısı da 121 bin. 2005 ile kıyaslandığında, işsizlikte gerileme değil, artış var.
Bölgenin özellikle kentlerinde yaşanan çok şiddetli işsizlik sorununda, bölge tarım ve hayvancılığının çok hızlı şekilde gerilemesi etkili olmuş. Türkiye genelinde izlenen devlet desteklerini azaltıcı, tarımsal üretimi daraltıcı IMF-Dünya Bankası destekli politikalar, ülke genelinde olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğu’da da tarımsal üretimde gerilemelere yol açmış durumda.
Türkiye geneline hakim olan tarımdaki bu gerilemenin üzerine, Güneydoğu ve Doğu’da geçerli olan şiddet iklimi, köy ve mezraların boşaltılması uygulamaları, tarımsal üretimde ve tarımla geçinen işgücünde önemli bir aşınmaya yol açmış.
Tarımda, kırsalda geçinemeyen, barınamayan can ve mal güvenliği sorunu yaşayan nüfus, can havliyle sığındığı kentlerde de ücretli olarak iş bulamamış, birikimleriyle kurmaya çalıştığı işportacılık, küçük girişimcilik çabalarıyla tutunmayı denemiş, bu hızlı göçler, başta Diyarbakır, Van, Şanlıurfa olmak üzere belli merkezlerde önemli “büyükkent sorunları” da yaratmış görünüyor.
Doğu ve Güneydoğu’nun alt bölgelerinde tarımda dramatik istihdam kayıpları yaşandı. Şanlıurfa-Diyarbakır tarım nüfusu 2005’ten 2006’ya 11 puan , Mardin’de 9 puan gerilemiş görünüyor. . Bunlar ürpertici azalmalar...
Yatırım teşvikleri etkisiz..
Güneydoğu’da özellikle kentlerde artan işsizlerin iş arayışlarına ancak yeni yatırımlarla çözüm üretilebilir. Ancak, bölgede yapılan yatırımlar , sağlanmış görünen teşviklere rağmen sınırlı ..
Güneydoğu’nun yedi ilinin tamamı, sayıları 50’ye yaklaşan teşvikli il, ya da kalkınmada öncelikli il kapsamında yer almakla birlikte, beklenilen yatırımlara yeterince kavuşamıyorlar.
2002-2006 döneminde GAP illerinin teşvikli yatırımlardan aldığı payın ortalaması yüzde 2,27de kalmakla birlikte 2006’da bu payın 633 milyon YTL ile biraz artarak yüzde 2,8’e yaklaştığı görülmüş. . Bu artma eğilimi, bir ölçüde Kuzey Irak ile artan ekonomik ilişkilerle açıklanıyor.
Toplam yatırımlardaki payı yüzde 2,2 olan GAP yatırımlarının 7 il arasında paylaşımına bakıldığında, Adıyaman’ın bölge toplamında yüzde 23, Şanlıurfa’nın yüzde 20, Diyarbakır’ın yüzde 19, Şırnak’ın da yüzde 15,Mardin’in yüzde 9 pay aldığı görülüyor. En az pay alanlar da Batman ile Siirt...
Adıyaman’ın ilk sırayı almasında, Gaziantep kaynaklı yatırımların etkisi büyük. Gaziantep’in sınır komşusu olan Adıyaman’a, G.Antep merkezli holdinglerden ağırlıkla tekstil yatırımları gelmesi, ilin payının ilk sırayı almasında önemli bir etken.
Şanlıurfa ve Diyarbakır’ın sıralamada ikinci ve üçüncü olmaları da GAP tarım ve enerji kamu projelerinin bu iki ilde yoğunlaşmış olması ile ilgili.
2002-2007 döneminde GAP illerine yapılan yatırımların sektörel dağılımına bakıldığında, imalat sanayii yatırımlarının yüzde 50 dolayında olduğu, enerjinin yüzde 8, tarımın yüzde 3, hizmetlerin yüzde 39 pay sahibi olduğu görülüyor.
Toplam yatırımlarda , ilk sırayı yüzde 24 ile tekstil (dokuma-giyim) alırken ikinci sırada yüzde 19 ile çimento ve inşaat malzemesi dalları geliyor. Sağlık, GAP bölgesi yatırımlarında yüzde 12 ile üçüncü sırayı alırken, yüzde 8 ile ulaştırmanın dördüncü, yüzde 6 ile altyapının beşinci sırayı aldığı görülüyor. Onca GAP sulama yatırımlarına rağmen bitkisel üretim ve hayvancılık yatırımlarının yüzde 3, gıda yatırımlarının ise yüzde 5’te kalması ilginç.
Dokuma- giyim yatırımlarının yüzde 66’sı Adıyaman’a, yüzde 26’sı Ş.Urfa’ya yapılmış. Adıyaman tekstil yatırımlarının G.Antep kaynaklı olduğunu yineleyelim. Ş.Urfa’da ise pamuk ekiminin artması ile sektöre yatırımlar artmış görünüyor.
Tekstilden sonraki sırayı alan sektörlerin daha çok, hızla kentlere yığılan nüfusun ihtiyacı konut, işyeri, kent altyapısı ile ilgili olduğu dikkat çekiyor. Çimento ve inşaat malzemesi(özellikle mermer) ile ilgili sektörlerde yatırımların yüzde 19’a ulaşması, altyapı yatırımlarının yüzde 6 pay alması hızlı kentleşme ile ilgili.
İnşaat mazemesi ile ilgili sanayi yatırımlarının Şırnak, Ş.Urfa ve D.Bakır’da yoğunlaştığı dikkat çekiyor. Toplamda yüzde 12 olan sağlık yatırımlarının yüzde 23’ü D.Bakır, yüzde 23’ü, Ş. Urfa,,yüzde 35’i Batman’da. Enerjide altı yatırım yapıldı, bunların ikisi Şırnak’ta ve yatırım tutarından yüzde 57 pay aldı. Şırnak’taki elektrik santralleri yakıt olarak fuel oil kullanıyor ve Kuzey Irak’a elektrik ihraç ediyor. Aynı kapsamda yeni santrallerin Hakkari ve Şırnak’ta tesisi için lisans başvuruları olduğu biliniyor.
GAP İhracatı
Bölgenin tarımsal ve sanayi üretiminin çoğunlukla iç pazara dönük olduğu, bölgenin sınır illerinin ihracatının ise çoğunlukla il dışı ürünlerden oluştuğu gözleniyor. Özellikle Irak pazarına ihracatın sözkonusu yapıldığı 7 GAP ili 2003 Irak işgali sonrası ihracatını hızlandırmış.. Dış Ticaret Müsteşarlığı verilerine göre, 2001’de 109 milyon dolar olan ihracat, 2002’de 70 milyon dolara düştükten sonra 2003’ten sonra hızlanmış ve 2005’te 612 milyon dolara kadar çıkmış. (Kaynak Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) verilerinden hesaplandı)
Şırnak ve Mardin, bölgeden yapılan ihracatın üçte ikisini gerçekleştiriyorlar. İhraç ürünlerinde illerin üretimi çimento ve diğer inşaat malzemeleri başı çekerken demir-çelik ve çeşitli sanayi ürünleri de bölge dışından getirilerek ihraç ediliyor. (Kaynak DTM verilerinden hesaplandı)
Kuzey Irak’la ekonomik ilişkilerde, Barzani’ye yakınlığın önemli bir etken olduğu yaygın bir görüş. KDP’ye yakın Kürt işadamlarının Irak ile ticarette öncelik aldığı açıkça konuşuluyor.
GAP’ın Neresindeyiz?
GAP’ın Güneydoğu’ya bunca zaman sonra yaptığı katkılara gelince..Bölgedeki kamu yatırımlarının 2006 sonu itibariyle toplamı (stoku), Türkiye toplam kamu yatırımlarının yüzde 9’una yaklaşıyor. Payın göreceli olarak kabarık görünmesi GAP yatırımları ile ilgili. Nitekim 7 ilin toplamı 20 milyar YTL’yi bulan kamu yatırımlarında Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin ilk 3 sırayı alıyor ve payları yüzde 90.
Türkiye toplam kamu yatırımlarından yüzde 5,5 pay alan GAP’ın merkezi Şanlıurfa’da kamu yatıırmlarının yüzde 52’si enerji, yüzde 40’ı sulama yatırımlarından oluşuyor ve Şanlurfa kamu projeleri , yüzde 75’e yaklaşan gerçekleşme oranı ile en hızlı ilerleyen projeler.
Kamu yatırımlarında ikinci sırayı alan Diyarbakır’ın projeleri ise yüzde 84 oranında tarım sektöründe sulama yatırımları. Ancak, Diyarbakır’da yatırımların gerçekleşme oranı yüzde 35 ile çok gerilerde.
Bölge kamu yatırımlarında üçüncü sırayı alan Mardin’in yatırımlarının da yüzde 85’i enerji yatırımları. Mardin’deki kamu yatırımları henüz çok başlardadır ve gerçekleşme oranı yüzde 3 dolaylarında.
Toplam kamu yatırımlarından yüzde 9’a yakın pay almakla beraber, Güneydoğu kamu yatırımlarının gerçekleşme payı yüzde 44 dolayında. Bu oranı da yükselten Şanlıurfa.. Diğer illerdeki kamu yatırımları ödenek azlığından çok yavaş ilerliyor. Hasılı, çok şeyler vaadeden GAP, bölgeye henüz beklediğini verebilmiş değil ve yatırımların tamamlanması da hayli zaman alacak gibi görünüyor.
Korkudan barışa....
Tarımdan, kırlardan can havliyle bölge kent merkezlerine doluşan ve çoğunluğu yarı aç yarı tok yaşayan bölge insanı, yıllardır süren savaş ortamından yorgun. Son günlerde başlayan gerginlikle birlikte, 1990’larda yaşadıklarını söyledikleri korkunun yeniden geldiğini, aynı kabusları tekrar görmeye başladıklarını ifade ediyorlar.
AKP ve öncesi hükümetin icraatlarının bölge insanlarına önemli şeyler getirmediklerini bilmelerine rağmen, “sıra bize de gelir” umuduyla, 2007 seçimlerinde tercihlerini AKP’ye kaydırdıkları biliniyor. AKP, ilk yerel seçimde bu kayışı hızlandırmaya dönük bir hazırlık içinde.
Yerel yönetimleri elinde tutan Demokratik Toplum Parti'liler (DTP) ise kaygılı;”kaleleri” vermemeye dönük arayış içindeler. Fısıltıyla söylense de ağırlıklı ifade şöyle: Bölge insanı gerilimden yorgun, barış istiyor ve artık iş-aş istiyor. Dağdaki PKK ve ovadaki teşkilatına olan bağlılığı, güveni, taraftarlığı azalıyor. Bu soğumada, pozitif bir siyaset geliştirememeleri etken.
Hele ki mecliste grubu olmakla birlikte, DTP’nin bir çıkış yapamadığı, tartışmaları Türkiye genelindeki demokrasi sorununa, özelde de bölgenin iş ve aş sorununa çekemediği; ve siyaseti Öcalan odaklı sürdürme kısırlığını aşamadıkları eleştirisi çok yaygın.
Bölge girişimcileri, Irak bütününde istikrarın ve barışın tesis edilmesi ve Türkiye ile Irak ilişkilerinin düzelmesi halinde, makus talihlerinin kırılacağına dair çok önemli ipuçları yakaladıklarını ifade ediyorlar. Başta Kuzey Irak’a olmak üzere Irak’ın tamamına çeşitli sanayi ürünlerinden elektrik enerjisine kadar önemli ölçüde ihracatın yapılabileceğini, bunun önemli bir kısmının da bölgede kurulacak tesislerle gerçekleşeceğini ifade ediyorlar.
Yatırımların artması için bölgeye mahsus özel teşvikler verilmesi, bir tür bölgeyi Türkiye ortalamalarına yaklaştıracak “pozitif ayrımcılığa” gidilmesi gerektiği görüşünü paylaşıyorlar. Barışın tesisi ve gerilimin azalması ile bölgenin inanılmaz bir kültür turizmi potansiyeli olduğunu ancak görünce anlayabiliyorsunuz. Adıyaman-Şanlıurfa-Diyarbakır ve Mardin’den oluşan destinasyonun, bir İspanya’nın Endülüs’ünün sahip olduğu potansiyelden geri kalan hiçbir yanı yok.
Buraya kamu eliyle yapılacak ulaşım yatırımları, restorasyon çalışmaları, kültür turizmine dönük yatırımların, bölgeye kısa zamanda büyük zenginlikler taşıyacağından hiç kuşku duyulmamalıdır. Nitekim bu potansiyeli gören Hilton’un Diyarbakır’a bir otel inşası niyetinin olduğunu öğrendim.. Bölge insanı da bu potansiyelin farkında ve bu beklentilerin içinde.
Bölge kalkınmasında, çevreyi kirletecek sanayi fetişizmi yerine, kültür turizmi yanında bir kongre ve fuar merkezi olma yolunda da hızla ilerleyen bölgeyi turizm eksenli geliştirecek vizyonların üretilmesi gerekiyor. Bölgede, özellikle Irak’tan talep görecek bir sağlık turizminin de çok önemli bir potansiyel taşıdığını ekleyelim.
Bölge Kürdünün, Kuzey Irak Kürt yönetimince ayartılacağı ya da kışkırtılacağı paranoyasına son verilmesi gerektiğini, ancak oradaki insanlarla kuracağınız sıcak temasla anlayabilirsiniz. Güneydoğu Kürtlerinin ezici çoğunluğu, Türkiye’yi, vatanlarını, birçok milliyetçi Türk’ten daha çok seviyorlar. İki etnik kimliğin içiçeliğinden, etle tırnak olduklarından herkesten çok eminler ve farkındalar.
Milliyetçi Kürtlerin ve milliyetçi Türklerin, iki halkı birbirinden soğutmaya dönük kışkırtmalarına ve tahriklerine kapılmaya direniyorlar. Kürt kimliğine samimi olarak saygı istiyorlar o kadar, ama ayrışmaya, kutuplaşmaya hiç de niyetli değiller, bu kez dolduruşa gelmemeye kararlı görünüyorlar.
Bölgenin 60’a yakın sivil toplum kuruluşunun, PKK’nın şiddeti durdurmasını ve sınır ötesi operasyonun da yapılmamasını dile getirdikleri bildiri , bu kararlılığın bir ifadesi olarak okunmalı.
Barışı, evet barışı istemeliyiz, son ana kadar..
Ba'de Harab'ül Basra.. (Basra harap olmadan!..) (MS/NZ)