Füsun Erdoğan'ın iletişim yasağı dönemi boyunca yayınlayamadığımız mektuplarını dizi olarak yayınlıyoruz.
Eylül ayı benim açımdan hayli hareketli geçti.
Sık sık ringle kısa yolculuklara çıkmak buralarda pek olağan sayılmaz.
Sağlık sorunum nedeniyle, neredeyse gün aşırı Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne...
Duruşmaya.
Savcılığa.
Adli Tıpa derken hazan mevsiminin güzelliklerini ring penceresinden seyretme olanağına sahip oldum.
6 Eylül duruşmasında avukatımın 10. ACM'ye sunduğu raporlar mahkeme heyetine yeterli gelmemiş olacak ki!
Adli Tıp'a sevk edilmem doğrultusunda bir karar almışlar.
Adli Tıp denilince...
Malum!
İnsanın aklına skandal, çelişkili kararlar, ölüm döşeğindeki hasta tutsaklara "hapishanede yaşayabilir" şeklinde verilen raporlar geliyor.
26 Eylül sabahı erkenden Adli Tıp'a doğru yola çıktığımızda; kötü ünlü Adli Tıp'tan hiçbir beklentim olmadığı için; yolculuğun tadını çıkarmaya çalıştım.
Bol bol İstanbul'u seyredip özlem giderdim.
Metrobüs, otobüs duraklarının önünden geçerken, gözlerim kalabalıklar içinde tanıdık yüzler aradı...
Ring Adli Tıp'ın bahçesinde park ettiğinde; dikkatimi ilk çeken şey, arka arkaya dizilmiş ringlerin çokluğu oldu.
Sağlıkçı hemen hapsinin farklı illerden geldiğini söyledi.
O kapalı kutularda elleri kelepçeli saatlerce, belki de günlerce süren yolculuk yetmezmiş gibi.
Bir de Adli Tıp'ın kapısında sıraya girip, saatlerce bekliyorlar.
Ring park ettiği için havalandırması çalışmayan o kutuların içinde yazın bunaltıcı sıcağında, kışın dondurucu soğuğunda beklemek hiç de kolay değil.
Sağlıklı birinin bile zor dayanacağı bu yolculuk ve beklemeye hasta tutsakların maruz bırakılması hakikaten insanı isyan ettirecek cinsten bir durum, uygulama.
Düşünün ki: Memleketin her hangi bir şehrinde tutuklusunuz ve mahkemeler Adli Tıp dışında verilen hiçbir raporu kabul etmiyor.
Bu nedenle yargılandığınız mahkeme sizi Adli Tıp'a sevk ediyor.
Hapishanelerde sevk ya da İstanbul'a Adli Tıp'a birilerinin götürdüklerinde; yol üzerinde ya da aynı istikamette ama sapa hapishanelere sevki çıkmış hükümlüleri de yanlarına alarak dağıta dağıta son noktaya gidiyorlar.
Mübarek sanki Kadıköy, Kartal minibüsleri gibi...
Bu yolla tasarruf yapmış oluyorlar.
Ama ne tasarruf!
Altışar oturaktan oluşan, 19 cm'ye denk gelen karış ölçümle 7'ye 10.5 karışlık daracık kutucukta elleri kelepçeli, çoğu zaman aç susuz günlerce yolculuk yapmak demek bu!
Adli Tıp'a götürülecek tutsağın ciddi sağlık sorunlarının olması; böylesine ağır bir yolculuğun o kişi bakımından çok ciddi sorunlar yaratacağıyla kimse ilgilenmez.
Ve en önemlisi de, bir hiç için bunca zahmete, eziyete katlanmak zorunda kalmak!
Bugüne kadar Adli Tıp'ın ölüm döşeğindeki tutsaklara bile "cezaevinde tedavi olabilir" raporları verdiğini düşününce...
Onca yolculuk ve eziyetin ardından saatlerce o kapıda bekletilmek hakikaten çok anlamsız, gereksiz geliyor insana...
Bürokrasi, kırtasiyecilik böyle bir şey!
O gün sabah 09.00'da yola koyulduk.
Farklı kentlerden Adli Tıp'a gelenleri düşününce hakikaten ben çok şanslıydım.
Zira 10.30'da Adli Tıp'taydık.
Sağlıkçı evrakları içeri verdi ve beklemeye başladık.
Ringin o bunaltıcı havasında saatler geçmek bilmedi.
Saat 14.30'da bekleme salonuna aldılar.
Yani tamı tamına dört saat ellerim kelepçeli ringte beklemiştim.
Türkiye'nin dört bir yanından gelen mapuslar için bir bekleme odası bile yapmayı akıl edememişler!
Üçe beş kala odaya aldılar.
Hapishaneden getirdiğimiz sağlık dosyamdan benimle ilgili bilgileri alt alta dizmişler.
Onlara dair birkaç soru yöneltti listeyi hazırlayan memur.
Sonra bir doktor geldi; sırt ve göğsüme dinleyip, tansiyonumu ölçtü.
Ardından da gidebilirsiniz dediğinde saat:15.10'du!
Yani bütün gün güneşe karşı oksijensiz, pis kokan ringte havasız bir ortamda beklememin hepsi bunun içinmiş!
Ve bu bütün hasta tutsaklara yapılan rutin bir uygulamaymış...
O gün Diyarbakır'dan Ağrı'dan ve değişik illerden gelip, sabahın erken saatlerinde sıraya giren ringlerdeki bütün hasta tutsaklar bu işlem için bekletilmişler...
Şaka mı bu diyeceğim...
Hakikaten hafif kalır.
Bu nasıl bir bürokrasi?
Nasıl bir uygulama?
Mademki hapishane dosyasında bulunan raporlar üzerinden değerlendirme yapılarak rapor veriliyor.
Neden dosyayla yetinmek yerine hasta tutsağa onca eziyet çektiriliyor?
Dönüş yolunda öfkeyle bir biri ardına sıraladığım sorular havada asılı kalırken...
Adana'dan Erzurum'dan Diyarbakır'dan... günlerce yolculuk yaparak Adli Tıp'a getirilen hasta tutsakları düşündüm...
Güler Zere, Mehmet Aras, ... Ve diğerlerini!
Onlarca tutsak için Adli Tıp'ın verdiği "cezaevinde tedavi olabilir" raporlarını hatırladım.
Ve yüreğimden gözlerimden akan öfkeyle bir kez daha seyre daldım İstanbul'u... (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 6 Ekim 2012