Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Beni hiç ırgalamıyor.
Bir siyasetçinin yurttaşlarından nefret ettiğine ilk kez tanık olmuyoruz.
10 Aralık İnsan Hakları Günü'dür. 72 yıl önce 10 Aralık 1948’de Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu yüzyılların belgesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni kabul etmiştir.
Bildiri ’ye göre; bütün insanlar özgürdür. İnsan onuru ve hakları bakımından eşit doğarlar.
Herkes, ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin Bildiri ’de yer alan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden eşit olarak yararlanır. Başta yaşam ve özgürlük olmak üzere sağlık, eğitim, yiyecek, barınma ve toplumsal hizmetler ve sağlığına, güvenlik ve esenliğine uygun bir yaşam düzeyine kavuşmak tüm insanların hakkıdır.
Herkes yasanın koruyuculuğundan eşit olarak yararlanmalıdır. Barışçıl amaçlar için toplanma ve dernek kurma; evlenme, mal ve mülk edinme; çalışma, işini seçme özgürlüğü; din, vicdan, düşünce ve anlatma özgürlüğü hakları İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin temelidir.
Bildirinin hiçbir unsuru, içinde açıklanan hak ve özgürlüklerin bir devlet, topluluk ya da bireyce ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir etkinlik ya da girişime hak verir biçimde yorumlanamaz.
10 Aralık günü Türkiyeli 805 yurttaş onurlu, huzurlu, güvenli yaşam hakkı talep etmişler ve ortak bir metni imzalayarak kamuoyuna duyurmuşlardır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’de, 11.12.2020 tarihinde Twitter hesabından yaptığı açıklamada 805 yurttaşın hazırladığı İnsan Hakları bildirisine "zillet bildirisi" demiştir.
805 aydını hedef alarak; "10 Aralık İnsan Hakları Günü münasebetiyle, yine bildik aydın müsveddeleri, kiralık kalem, sözde gazeteci ve kimliksiz akademisyenlerden mürekkep 805 çürük şahıs sipariş bir zillet bildirisine ortaklaşa imza atmışlardır. İhanet masasının başında mama kuyruğuna girmişlerdir. Bölücülük pervasızdır, pişkindir, pisliktir. Bölücülük medyada, üniversitede, belediyede, Meclis’tedir” demiştir.
Devamını şöyle getirmiştir: “Zillet ittifakının istismar kozları elinden alınmalıdır. Uzayıp giden davalar süratle karara bağlanmalıdır. Terörist Demirtaş veya Sorosçu Kavala hakkında karar oluşmalı, hukuken suçlu olup olmadıkları da teyit ve tescil edilmelidir. Yargı reformunun önceliği bu olmalıdır. Cezaevinde tutuklu bulunan bir teröristten demokrasi abidesi çıkarma çabalarına bağımsız ve tarafsız Türk mahkemeleri geldiğimiz bu aşamada bir son vermelidir. Kim olursa olsun, muhatap şahısların hakkında Türk adaletinin vereceği her karara saygı duymak da temel ilkemizdir. Terörist Demirtaş davasının bu kadar sürmesinin, mesela 16 Mart 2021’e ertelenmesinin makul bir nedeni var mıdır? Suç ve suçluyla gecikmeksizin mücadele edilmelidir. 2021 yılında terörle ilgili tüm davalar sonuçlanmalı, Türkiye bu bahsi hukuken kapatmalıdır."
Anayasanın 138'inci maddesine göre; hiçbir organ, hiçbir merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez. Tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Ama nefret dolu sözler söylendi, yargıya telkin ve tavsiye de bulunuldu. Olabilir mi? Olur!
Bu sözleri hiç önemsemiyorum. Ama demiş midir? Dediği anlaşılıyor!
Bazen söylenen nefret söylemleri sözlerle birlikte sözün kim tarafından söylendiği de önemlidir. Önemseyip değer vermek niyetinde değilim. Beni bu yüzden hiç mi hiç ırgalamıyor.
Türkiyeli 805 yurttaş olarak onurlu, huzurlu, güvenli yaşam hakkı talep ediyorlar.
İşte tam bu noktada 805 yurttaşın “onurlu yaşam” talepleri beni çok ırgalıyor.
Çünkü Dünyanın herhangi bir yerinde bu talepte bulunan tanıdığım ve tanımadığım ne kadar insan varsa insan hakları ziyadesiyle beni ırgalıyor… Hele kendi memleketimde bu bildiriyi çok kıymetli bir çağrı olarak görüyorum.
Çünkü 805 yurttaş ilk ve öncelikli adımlar olarak neler talep ediyorlar anımsayalım:
Ayrımcı salıverme düzenlemelerinin kalkmasını istiyor 'ayrımcılık yasak eşitlik kuraldır', diyorlar.
“Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen tutsaklıkları sürdürülen muhalif aydınlar, siyasetçiler özgürlüklerine kavuşturulması” zaten hukukun gereğidir, hukukun üstünlüğünü talep ediyorlar.
Belki bir kısım yurttaşları bu bildiri hiç ırgalamıyordur, bu da beni ırgalamıyor.
Ama 805 yurttaş eğer;
HSK yeniden yapılandırılsın, yargının yürütmeden bağımsızlığı sağlansın,
KHK’larla mağdur edilen binlerce kişi gasp edilmiş haklarına kavuşturulsun,
Milyonlarca seçmenin iradesini hiçe sayan kayyım uygulamalarına son verilsin, seçilmişler görevlerine iade edilsin,
Kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırılar derhal durdurulsun, eşitlikçi yasalar uygulansın, İstanbul Sözleşmesi temel bir referans olarak alınsın,
Doğal varlıkların ve çevrenin rant uğruna talan edilmesinin önüne geçilsin, çılgın projeler iptal edilsin,
Çoban ateşlerinin sesi olacak demokrasi ittifakı kurulsun….
Diyorlarsa ve talep ediyorlarsa; beni çok yakından ilgilendiriyor ve derinden ırgalıyor.
Çünkü bu ülkenin 805 yurttaşının şu söyledikleri farklı görüşte olan herkesi ilgilendirir.
“Sorunların dağ gibi büyüdüğü bu günlerde; geleceğe güvenle bakacağımız, onurlu ve huzurlu ortak yaşam hakkımızı talep ediyor ve diyoruz ki:
İnsanca onurlu yaşamın ön şartı her bireyin aş, iş, asgarî gelir sahibi olmasıdır. İnsanların sağlık, barınma, eğitim hakları devlet tarafından güvence altına alınır ve maliyeti bütçede gerekli düzenlemelerle iktidarlarca karşılanır.
Bu ülkede yaşayanlar kimliklerinden, düşüncelerinden, farklı aidiyetlerinden, farklı yaşam biçimlerinden bağımsız olarak yasalar karşısında ve toplumsal alanda eşittirler.
Özgürlük ve eşitlik ortak yaşamın tesisinin ve toplumun yeniden “biz” olmasının önkoşuludur.
Demokratik katılım ortak yaşamın ve ortak bir gelecek inşa edebilmenin teminatıdır. Halkın istisnasız her kesiminin kendisini her şekilde eşit ve özgürce ifade edebilmesi, örgütlenebilmesi, yönetime katılabilmesi için demokratik katılım mekanizmaları güvence altına alınmalıdır.
82 milyonun eşit haklarla özgür yaşayabilmesi için, memleketin dört bir köşesinde yanan çoban ateşlerinin sesi olacak bir demokrasi ittifakının, halkın onayını ve kitlesel desteğini alarak, arayış içindeki milyonlara umut olacağına inanıyoruz.”
805 yurttaşımız ve herkes; demokratik muhalefetin cesaret göstermesini, görev ve sorumluluğunu yüklenmesini, kapsayıcı bir demokrasi ittifakını oluşturmasını isteme hakkına sahiptir. Muhalefetin hızla cesur bir adım atması bekleniyor; muhalefet adım atmalıdır.
Devlet yurttaşına küfretmez, yurttaşların birbirine sövmesine izin vermez. Kimse yurttaşların oylarını, görüş ve düşünce açıklama ve oy verme hakkını baskılayamaz.
Kimse, kimseye hakaret etme hakkına sahip değildir. Hiç kimse sözde gazeteci, kiralık kalem, kimliksiz akademisyen, çürük şahıs, pislik, bölücü değildir. Bu memleketin yurttaşıdırlar.
Korkutmak mı istiyorsunuz, korkmazlar. Baskılamak mı istiyorsunuz, başaramazsınız.
Hiç kimsenin siyasi partilere küfretme hakkı yoktur, yurttaşların oylarıyla seçilmiş ve Meclis'te grubu bulunan muhalefet partisi üyelerini “HDP isimli husumet ve hıyanet oluşumu” olarak nitelendirilemez. TBMM ne der bu sözlere bilemeyiz!
Konu herkesi çok yakından ilgilendirmelidir.
Bu kişi ağır eleştiri sınırlarını çoktan aşmıştır. Sadece 805 yurttaşı değil herkesi, her yurttaşı ve yargıyı rahatsız edici sözler herkesin onur, şeref ve saygınlığını rencide ediyor.
Beni de çok yakından ilgilendiriyor, ben yurttaşım ve bu topraklar üzerinde yaşıyorum.
10 Aralık İnsan Hakları Günü nedeniyle meşru ve haklı taleplerini dile getiren 805 yurttaşı kamuoyu nezdinde düşmanlık ve husumet yaratacak şekilde kimsenin hedef göstermeye, tahkir edici bir dille suçlamaya hakkı yoktur. Herkesin anayasal haklarını kullanmasını tehdit eden nefret söylemi hiçbir kişiye; herkese tanınmış olan anayasal temel hak ve özgürlükleri, ifade özgürlüğü hakkını yok etme hakkı vermez.
Bu sözler hadi bizi ırgalamaz dedik…
O zaman kimi ırgalar?
Bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez suçu soruşturma mecburiyeti olan savcıları ve yargıyı… (Fİ/RT)