13 Mart 2011; bir sağlıkçı mitingine tanıklık etti, Ankara. Yaklaşık 30 bin sağlıkçı, sağlıkçı adayı, sağlıkçı yakını, vatandaş AKP'nin "Sağlıkta Dönüşümü"nü protesto etti.
Hepimizin yüzlerinden mutluluk okunurken, mitingin en büyük mimarlarından biri olan Ali Özyurt, yanıma yaklaşarak sordu: "Cumhuriyet tarihinin en büyük sağlıkçı mitingi diyebilir miyiz?" Bu soru üzerine düşündüm; en azından kendi bildiklerimi hatırlamaya çalıştım. Sonra, "Son 25-30 yılın en büyük sağlıkçı mitingi" dedim...
23 Ekim 1988: 1980 sonrası ilk büyük sağlıkçı mitingi. Ankara Tabip Odası'nın düzenlediği, sevgili Nusret Hoca'nın katıldığı, 2500 kişinin Etlik Kasalar bölgesinde bir araya geldiği miting. Neredeyse 23 yıl olmuş, sorunlarımızı bu yolla dile getirdiğimiz bir etkinlik.
5 Aralık 1992: TTB'nin Ankara'da düzenlediği ve çok sayıda tabip odasının katıldığı bir başka miting. Yine, gözlerden oldukça uzak; Etlik Kasalar'dayız. DYP-SHP Koalisyon Hükümeti'nin bugünkü gelişmelerin bir öncüsü sayılabilecek Sağlık Reformu'nu ve hekimlerin sağlık koşullarını protesto ettiğimiz miting.
.23 Ocak 1995: Bu kez Sıhhiye'deyiz. Sayımız çok değil. 1980'lerin ikinci yarısında yükselen işçi ve sağlıkçı eylemleri dalgasının inişe geçtiği bir dönemde, belki bir şeyler yapabilir miyiz diyerek çıktığımız alanda, umduğumuzu bulamamıştık. Bu umduğumuzu bulamama hali, uzunca süre bizi olumsuz etkiledi.
29 Ocak 1999: Abdullah Öcalan'ın yakalanıp, Türkiye'ye getirildiği dönem. Yükselen şovenizm dalgası, herkesi tedirgin ediyor. Yaprağın kımıldamadığı bir ortamda, Ankara'da Abdi İpekçi Parkı'nda umudu diri tutmak isteyen bir avuç hekim ve sağlıkçı bir araya geliyor. Sayı değil, ama umut açısından moral düzeltici bir etkinlik.
11 Mart 2007: Bu kez Sıhhiye Meydanı'ndayız. Resmi rakamlara göre 7500, bizce 10 bin kadar sağlıkçı. TTB ve SES'in Türkiye çapında yaptığı, daha çok sosyal güvenlik alanındaki olumsuzluklara dikkat çekme amaçlı bir etkinlikti.
Ve 13 Mart 2011: Evet, en azından son 30 yılın en geniş katılımlı sağlıkçı eylemi. Bu yüksek katılım, bu katılımı ve sonrasını daha iyi analiz etme görevini önümüze koymakta. Bu yüksek katılımı sağlayan dinamik(ler) nelerdir? Şimdiye kadar bu tür etkinliklere katılmayıp, bu etkinliğe katılan yeniler, kimlerdir? Bu yenilerle, sorunlarımızı çözmek için, birlikte neleri yapabiliriz?
Katılımı artıran bazı nesnel dinamikler var, tabii. Önemsiz değil, ama son katılımı açıklamakta yeterli olmayan dinamikler. Nedir, bunlar? Sayımızın artması. Çalışma koşulları kötüleşen sağlıkçı sayısının artması.
Güvence sorunu. Ayrıcalıkların aşınması. Sağlıkçıların sıradan birer ücretli haline gelmesi. Denilebilir ki, tüm bunlar dün de vardı, neden bu kadar ilgi ve katılım bugün gerçekleşti? İşte bu sorunun yanıtını bulmak durumundayız.
Bu soruya yanıt bulmadan önce, yeni olanı tarif etmeye çalışalım. Kimdi, yeniler? Daha önce hiçbir etkinliğe katılmamış, bir anda Sıhhiye'de bir araya gelmiş 30 bin kişiyi oluşturanlar kimlerdi? Gelemeyip, gönül desteği veren bir o kadarı, kimlerdi? Gördüğüm ve söylendiği kadarı ile yeniler ağırlıkla tıp öğrencileri, asistanlar, genç hekimler ve sağlıkçılar, genç öğretim üyeleri ve kadın sağlık çalışanlarıydı. Son 25-30 yıldır hep birlikte olduğumuz arkadaşlarımızın dışında, çok sayıda yeni ve genç insan oradaydı. Ve işte bu yeni olan, sayı kadar, belki de sayıdan daha çok yüzümüzü güldürendi.
Şimdiye kadar örgütlerimizin yeteri kadar temas etmediği/edemediği bu yenileri katan etkenlerden biri, bu eylemin çağrısında kullanılan dildi diyebilir miyiz? Evet, diyebiliriz. Özellikle "çok ses, tek yürek" sloganı ve slogan altında yapılan etkinlikler, özellikle "sözlerimi geri alamam" parçasını çok sayıda birimde, çok sayıda sağlıkçının birlikte söylemesi, umulmadık bir ilgi yarattı. Yeni kitle ve yeni bir dil. Benzer bir tablonun, Hacettepe Asistan eyleminde de yaşandığı ifade edildi.
Bu arada, özellikle TTB yöneticilerinin il il, birim birim tüm ülkeyi dolaşmaları ve sorunları olan insanlarla yüzyüze temas etmeleri de, bu denli yüksek katılımı olumlu yönde etkiledi diye düşünüyorum.
Eylemin hemen ertesinde ilk akla gelenler bunlar. Sanırım, örgütlerimiz, daha kapsamlı ve daha kolektif değerlendirmeler yapacak ve bizlerle paylaşacaktır. Ancak, şunu söylemek mümkün: 13 Mart eylemi, neoliberal saldırıların sağlık ayağındaki tahribatına karşı, yeni güçleri de yanına alarak bir tepkiyi ifade etti. Bu tepki, sadece sağlık alanı için geçerli değil, tüm toplumsal alanlar için de bir örnek sayılabilir. Olumlu ve örnek tarafı şu; neoliberal saldırıdan mağdur olan ve şimdiye kadar yeterince temas edemediğimiz insanlara, temas etmek ve onlarla birlikte hareket etmek mümkündür. "Kitleler duyarsız" karamsarlığını kıran en olumlu ders, bu.
Bir de önümüzde duran yeni bir problem var. Bu yenilerle birlikte ne yapacağız? Nereye kadar gideceğiz? Bu probleme verecek bir yanıtım yok. Ama, bu problemi çözmeye başlamak, bu yeniyi anlamaya başlamakla mümkündür.
Nasıl ki kapitalizm yeniden yapılanıyor, devlet yeniden yapılanıyor, ekonomi güvencesizlik üzerine yeniden inşa ediliyorsa, toplum da, sınıflar da yeniden şekilleniyor. Ve bu şekillenme, kısa sürede tamamlanacak gibi görünmüyor.
Dolayısı ile, geleneksel ile yeninin harmanlanması da uzunca sürecek bir siyasallaşma ve toplumsallaşma süreci ile paralel seyredecek görünüyor. Bu yenileri, geleneksel örgütsel formlara sokmaya zorlayarak, geleneksel yöntemlerle biçimlendirmeye çalışarak bir kazanım beklemek doğru olmayabilir.
Yani, uzunca sürecek bir iletişim ve ilişki içinde şekillenecek yeni gelişmelere hazırlıklı olmak gerekir: Birlikte birbirini tanıyarak, birlikte değişen bileşenler durumu. Bundan sonra seçilecek eylem yöntemleri ve dil tercihleri, bu bileşenlerin ne kadar kaynaşıp kaynaşmayacağını etkileyecektir. (AS/EÖ)