Yemekte davetlilere "hoş geldiniz" konuşması yapan Leyla Zana, Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgede yaptıkları gezi sırasında edindikleri izlenimi "bölge insanı, özgün dil ve kültürel haklarının Türkiyelilik üst kimliğinde ifade edilebileceğini düşünmekte ve toplumda eşit - özgür birer yurttaş olarak, coğrafi ve siyasal bütünlüğün daha da güçleneceğine inanmaktadır" diye ifade etti.
Zana, "bölge insanı sorunların çözüm dilinin şiddet ve silah değil, her koşulda barış, uzlaşı ve diyalog olduğunu kararlılıkla ifade etmektedir. Ayrıca, çatışma ortamının bir an önce son bulmasını sağlayacak cesur adımların atılmasını beklemektedir" dedi ve ekledi:
"Bu nedenle silah, inkar, imha, asimilasyon ve ayrılıkçı düşünceye hangi koşulda olursa olsun tümden veda edilmesini arzulamaktadır. Türkiye Cumhuriyetini sembolîze eden tüm değerlere bağlı ve saygılı bir duruş sergileyerek, Avrupa Birliği ile ilişkiler bağlamında atılan demokratik adımlara destek vermektedir, hükümeti de zaman içinde atılması gereken demokratikleşme adımlarında cesur ve kararlı olmaya davet etmektedir."
Türkiye'nin AB'ye alınması çağrısında bulunan Leyla Zana'nın öğle yemeğinde yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:
"Hoş geldiniz,
Bir arada olmaktan dolayı çok mutluyuz. Katılım ve yargılama boyunca süregelen ilgileriniz için şahsım ve arkadaşlarım adına sizlere en içten ve en sıcak, duygularla teşekkür ediyorum.
On yılı aşan hapislik yıllarımızdan sonra değişen hayat ve dünya ile yeniden yüz yüzeyiz. On yıl, insan yaşamında elbette çok önemli bir süre. Ancak demokrasi, barış, özgürlük ve kardeşlik gibi değerlere bedelsiz de ulaşılamıyor. Yüz yıllarca bir savaş alanı olan Avrupa tarihi buna 'en büyük tanıktır. Bu nedenle hapiste geçen kayıp yılları Türkiye'nin değişim sürecinde ve demokrasinin gelişiminde küçük bir katkı olarak algılıyor, ülkemizin kazanımında pay sahibi olmaktan onur duyuyoruz.
Bilindiği üzere, değişim rüzgarı baş döndüren bir hızla esiyor. Bu hıza ulaşamayan, direnen ya da özümseyemeyen birey, kurum, yapı ve hatta devletlerin kendilerine rağmen aşıldığını, değiştirilip, dönüştürüldüğünü göldük, görüyoruz. Yakın tarihimizden onlarca örnek vermek tabii ki mümkün. Ancak bu ilk buluşmamız daha çok tanışma, ülkemizin öncelikli sorunları hakkında karşılıklı düşünce alış verişinde bulunma ve bölge gezisi sonrası edindiğimiz gözlemleri aktarma olacak. Genele ilişkin düşüncelerimizin bir başka buluşmanın gündemini oluşturmasında yarar görüyoruz.
Bu bağlamda ifade etmeliyim ki, değişim için ilk yapılması gereken; geçmişi Öncelikle unutmak ve daha sonra da yaraları kaşımadan acılarımızı ortaklaştırarak birlikte ve kardeşçe yaşama gücüne dönüştürebilmektir. Bu olgunluğa erişip erişmediğimizi elbette zaman gösterecektir. Bizler, ülkemizde -özellikle Kürt sorunundan kaynaklı- tüm acıları kendi acımız olarak algılıyor, yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. Bir daha yaşanmaması için elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız. Bu nedenle şu an dinlemekte olduğumuz yemek müziğine Mozart'ın Türk Marşıyla başladık, kemanist Dilşad'ın otantik Kürt ezgileriyle devam ederek kardeşlik ve birlik; Nicos'un evrensel-Akdeniz esintileriyle de evrensellik mesajı vermek istedik. Masa örtüleri ve çiçekler de beyazı seçerek siyasette yeni bir sayfayı ve arınmış bir siyasal duruşu sembolize etmek istedik.
Bizler, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ve siyasal dilde gerçeklikten, şeffaflıktan, bilimden ve her koşulda barış, uzlaşı ve diyalogdan yanayız. Bu nedenle yeni bir dönemi başlatmak gerektiğine inanıyoruz. Özce, herkes kendi konumunda yeni bir sayfa açmalı ve bunu kolektif bir ruhsal bütünlüğe dönüştürerek barışçıl sürece egemen kılmalıdır. Bu arzumuzun hayata geçirilmesinde kuşkusuz tek belirleyen bizler değiliz, olamayız da.
En az bizim kadar ülkeyi yönetenlerin, siyasal partilerin, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarının, iş çevrelerinin, yerel kanaat önderlerinin, medyanın ve kendilerini bu sürecin tarafı olarak gören birey ve kurumların ve tabii ki siz, Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin değerli temsilcileri ve diğer dostlarımızın da aynı duyarlılıkta yaklaşmalarını umuyoruz. Aksi taktirde, bu arzumuz sadece bir ütopya olarak karşımızda durmaya devam edecektir. Bizler/ bu yürüyüşte siyaseten tek başına kalma pahasına dahi olsa, çağın, değişimin, yeninin ve barışın yanında olmaya devam edeceğiz. İşimizin gerçekten zor, ama çok zor olduğunu biliyoruz. Fakat zoru birlikte ve hiçbir çıkara dayanmayan dostane ilişkiler geliştirerek aşabileceğimize de inanıyoruz. Her türlü düşünce, öneri ve eleştiriye açık olduğumuzun bilinmesini istiyor ve dostlarımızın bunu önemseyeceklerine inanıyoruz.
Bölge gezimizle bir kez daha açığa çıkmıştır kî; bölge insanı, özgün dil ve kültürel haklarının Türkiyelilik üst kimliğinde ifade edilebileceğini düşünmekte ve toplumda eşit - özgür birer yurttaş olarak, coğrafi ve siyasal bütünlüğün daha da güçleneceğine inanmaktadır. Sorunların çözüm dilinin şiddet ve silah değil, her koşulda barış, uzlaşı ve diyalog olduğunu kararlılıkla ifade etmektedir. Ayrıca, çatışma ortamının bir an önce son bulmasını sağlayacak cesur adımların atılmasını beklemektedir.
Bu nedenle silah, inkar, imha, asimilasyon ve ayrılıkçı düşünceye hangi koşulda olursa olsun tümden veda edilmesini arzulamaktadır. Türkiye Cumhuriyetini sembolîze eden tüm değerlere bağlı ve saygılı bir duruş sergileyerek, Avrupa Birliği ile ilişkiler bağlamında atılan demokratik adımlara destek vermektedir, hükümeti de zaman içinde atılması gereken demokratikleşme adımlarında cesur ve kararlı olmaya davet etmektedir.
Sevgili Dostlar,
Hem Türkiye hem de Türkler ve Kürtler için Avrupa Birliği yeni bir hayat tarzıdır. Bu yeni hayat tarzına ulaşmakta kuşkusuz bazı zorlanmalar olacaktır. Bu zorlanmalar, ancak Türk ve Kürt halklarımın hassasiyetlerini ortak bir paydada buluşturarak aşılabilir. Bu konuda bize düşen görev ve sorumluluklar olduğu gibi, Avrupa Birliği'ne üye ve dost ülkelerin de kolaylaştırıcı ve teşvik edici görev ve sorumlukları olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, öncelikle yapılması gereken Kürt sorununu demokratik zemine çekmek ve bu zeminde barışçıl yöntemlerle kalıcı olarak çözmektir.
Bugün nasıl ki; bir İngiliz ya da Fransız için dünya sadece Londra ve Paris'ten ibaret değilse, bir Kürt ya da bir Türk için de dünya yalnızca Diyarbakır ve Ankara'dan ibaret değildir. Ne Türk'ü Kürtsüz, ne Kürt'ü Türksüz ne de her iki halkı Avrupasız düşünebiliriz. Bu yıl sonunda yapılacak Avrupa Birliği zirvesinde Türkiye ile üyelik müzakerelerinin hemen başlatılmasına yönelik karar; değişim ve barış yanlılarını güçlendirecektir. Böylelikle, Avrupa Birliği'ne tam üye bir Türkiye, Avrupa uygarlığını tamamlayan bir partner olarak layık olduğu yeri alacaktır.
Bizler, kültürel ve tarihsel açıdan önemli bir birikim ve zenginliğe sahip olan Türkiye'nin demokratikleşme sürecine hız vererek iç barışı sağlayacağına inanıyoruz. AB hedefine ulaşan bir Türkiye'nin 'Avrupa Uygarlığını, Çağdaş Demokratik Uygarlığa' dönüştüreceğini, tüm dost ülkelerle 21. yüzyılın yükselen değeri ve çözüm gücü olabileceğini içtenlikle umut ediyoruz.
Dostluk duyguları ve saygılarımızla..
Kadehimi dostluk ve barış için kaldırıyorum, tekrar hoş geldiniz.
Leyla Zana"
(YS/)