Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve yerine kayyım atanması siyasetin gündemindeki yerini koruyor.
Türkiye’nin en fazla nüfusuna sahip (978 bin) ilçesinde her iki kişiden birinin oyunu alarak göreve gelen Özer’in, evi çarşamba sabahı polisler tarafından kapısı kırılarak basıldı. Evde arama yapıldığı sıralarda polisler belediye binasına da gitti. Belediyenin de kapısını kırarak giren polisler, Özer’in makam odasında arama yaptı.
Evindeki aramadan sonra gözaltına alınan Özer, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Dosyaya gizlilik kararı ve 24 saat avukat görüş yasağı getirildi.
Avukatlara bilgi verilmezken bu sırada gizlilik kararını yok sayan İstanbul Başsavcılığı dosyaya ilişkin açıklama yaptı.
Yaptığı açıklamayla Özer’in tutuklanacağı sinyalini daha o saatlerde veren Başsavcılık, Özer’in "PKK/KCK soruşturması" kapsamında gözaltına alındığını duyurdu.
Açıklamada Özer’in 10 yıldır telefonunun dinlendiği ve fiziki takipte olduğu belirtildi. KONGRA-GEL Eş Başkanı Remzi Kartal ile telefon görüşmesi ve PKK lideri Abdullah Öcalan ile İmralı adasında yapılan görüşmede isminin geçmesi ise suçlama konusu yapıldı.
Suçlamalar
Başsavcılığın açıklamasına tepkiler yükselirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, grup toplantısında Özer'e atıf yaptı. Erdoğan'ın suçlama barındıran konuşmasından kısa süre sonra Özer'in emniyet ifadesi apar topar alındı. Adliyeye sevk edilen Özer, aynı günün gecesinde “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklandı.
Özer’in adliyede sorgusu devam ederken iktidara yakın Sabah Gazetesi, Özer'in yerine Beşiktaş Kaymakamının kayyım olarak atandığı duyurdu. Valilik o saatlerde bu bilgiyi doğrulamadı. Fakat Özer’in tutuklanmasının sabahında İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy’un yerine atandığı duyuruldu.
Özer’in tutuklanmasının yarattığı tepki devam ederken kayyım atanması öfkeyi daha da büyüttü.
Halk, gece geç saatlere kadar belediye önünde nöbet tutarken; sabahın erken saatlerinde belediye binası ablukaya alındı. Sadece belediye binası değil, belediye ile komşu olan Esenyurt Üniversitesi ve AVM de kuşatmadan nasibini aldı.
Yüzlerce çelik kuvvet polisi, TOMA, jandarma özel harekat ile Esenyurt’ta adeta olağanüstü hal ilan edilmişti.
Belediye kuşatma altındayken halk ise çevrede toplanmış, garip bakışlarla ne yapıldığını anlamaya çalışıyordu. Zira herhangi bir gün değildi, “Belediyede işim var” diyerek belediyeye gidemiyorlardı. Neden oraya geldiklerini polislere anlatmak, ikna ederlerse binanın etrafında tam bir tur attıktan sonra içeri girebiliyorlardı.
Bazı yurttaşlar ise; belediye başkanlarının tutuklanmasını ve kayyımı protesto etmek amacıyla belediyede olan tüm işlemlerini askıya aldıklarını söylüyorlardı. Belediye binasına bakıp kendi aralarında sohbet ederken “Devlet görevini devlet gibi yapmıyorsa ben de yurttaşlık görevimi yapmıyorum. Ödemiyorum vergi mergi" diyordu bir yurttaş:
"Kayyım nedir kardeşim?! Bizimle dalga mı geçiyorlar? Adamı seçmişiz, vay efendim 10 yıldır dinleniyormuş! Şimdi mi geldi aklına, seçimden önce temiz kağıdı vermediniz mi adama?”
"Sanki sıkı yönetim dönemi...”
Esenyurt’ta 30 Ekim sabahı belediyenin önündeki banklarda oturan, yaşları 75’in de üstünde denilebilecek yurttaşlar, etraflarında dolanan yaşları 25’i dahi geçmeyecek polislere aldırış etmeden bu konuşmayı yapıyorlar. Ve herkesin ağzında aynı cümleler, “Hele şuraya bak, sanki sıkı yönetim dönemi...” yanı başında elinde bastonuyla oturan amca, “O dönemden de beter...” diye karşılık veriyor.
Oturdukları yerden gelip geçen gazetecilerden de son duruma dair bilgi almak istiyorlar ve tabii en çok belki umut dolu bir şey duyabileceklerini düşünerek “Bırakırlar mı hocayı?” diye soruyorlar. Esenyurtlular, “başkan” diye hitap etmiyor Ahmet Özer’e, “hoca” diyorlar... Hemen herkes “bilge” bir kişi olduğundan söz ediyor. “Hoca” söylemi akademisyen kimliğinin ötesinde bir anlam ifade ediyor onlar için "bilge"...
24 yaşındaki Siirtli genç bir taksici, şöyle anlatıyor Özer’i: “Hocaya dışarıdan bakınca serttir, otoriterdir diye düşünürsün ama hiç öyle biri değil. Çok alçak gönüllüdür, profesördür mesela ama kibirli bir adam değildir. Derviş gibidir... Küçük-büyük, yaşlı-genç, çocuk hiç ayırmaz herkesle samimi şekilde konuşur. Esenyurt, Necmettin Kadıoğlu hatta Kemal Bozkurt döneminde bile görmediği hizmeti gördü hocadan. Bozkurt da çalışmadı ama hoca gelir gelmez çalıştı. Bir taraftan öncelikli hizmeti yapıyordu diğer taraftan kültür merkezinde, meydanda her hafta bir etkinlik oluyordu.”
Bariyerler
Belediyenin önündeki banklarda oturanlar saat 13.00’e doğru CHP İlçe Örgütü’nün bulunduğu, aynı zamanda mitingin yapılacağı Cumhuriyet Meydanı’na doğru ilerliyor.
Yolda tanıdıklarıyla karşılaşıp ‘Haydi dön, mitinge gidelim’ diyenler dahi oluyor. Mitingin yapılmasına saatler var ancak meydan oldukça kalabalık, sadece meydan değil meydanın etrafındaki kafe ve restoranlar da mitinge gelenlerle dolu. Fakat gelenler sadece yurttaşlar değil. Miting alanında “İstanbul Emniyeti’nin hepsi burada mı görevlendirilmiş?” diyebileceğiniz kadar polis de var. Alan ise ikişer bariyerle sımsıkı sarılmış.
Açık alanlar da kapatılıyordu ki o sırada CHP heyeti otobüsle meydana yanaştı. Heyetin alana araçla girmek istemesiyle ortalık bir anda gerildi. Polis, otobüsün Meydan’a girmesine izin vermedi. CHP’liler aracın alana gireceğini ifade etti. Gerilim devam edince polis, vekillere biber gazı sıktı. Yeniden başlayan müzakereler ve halkın gösterdiği büyük tepkinin ardından "o otobüs alana" girdi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in burada yaptığı kısa konuşmanın ardından MYK toplandı. Aynı saatlerde 10 dakika uzaklıktaki DEM Parti de MYK toplantısındaydı. Her iki parti de yol haritası belirledikleri toplantının ardından saat 16.00’da miting alanında yerini aldı.
Fakat sadece Esenyurt’ta Kent Uzlaşısını sağlayan CHP ve DEM Parti değil; EMEP, TİP, SOL Parti, ESP, KESK yani muhalif tüm kesimler alandaydı.
İstanbul Üçüncü Bölgenin neredeyse her ilçesi alandayken; Anadolu yakasından Tuzla CHP ilçe Örgütü dahi mitinge dahil olmuştu. Hafta içi olmasına rağmen Cumhuriyet Meydanı tamamıyla dolmuştu. Hatta polisin sınır çizdiği barikatlar kalabalıktan kaybolmuş, alana giremeyenler barikatları çevrelemişti.
Konuşmalar yaklaşık 20-25 dakika sonra başladı, o sırada alandan aralıksız sloganlar yükseldi: “Hak, hukuk, adalet”, “Hükümet istifa”.
Alan oldukça kalabalık ve sesleri duymak oldukça zor ama o kalabalıkta dahi konuşulan aynı şey:
- Milletin kafası karışsın, kimse tepki vermesin diye en büyük ismi söylüyorlar, Remzi Kartal’la konuşmuş. 10 yıl sonra mı suç olduğuna karar vermişler?
- Gülen’in eteğini öpüyordu hepsi...
- Bunlar ölçüyor, bak gör İBB’ye kayyım atayacaklar, erken seçim gerekli.
- Hangi diktatör seçimle gitmiş ki...
Mücadele vurgusu
Otobüsün üstünden konuşmalar başlayınca sloganların tonu daha da yükseldi. İlk konuşmayı DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları yaptı. Ardından İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve sonra olarak CHP Genel Başkanı Özgür Özel çıktı sahneye... Mücadeleye vurgu yaptı her üç isim de; kararlılıkla mücadele edeceklerini ifade ettiler. Her ne kadar yol haritalarına dair ipucu vermeseler de alanda olacaklarını hissettirdiler.
Konuşmaların ardından “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarıyla yavaş yavaş dağıldı kitle. Ama kimsenin gitmeye niyeti yoktu. Alanda; belediye başkanları, eskisinden yenisine çok sayıda milletvekili, genel başkan yardımcısı vardı.
Hiçbir mitingde, eylemde bu kadar siyasetçiyi bir arada bulmak mümkün değildi. Bu fırsatı değerlendiren yurttaşlar da mitingin sonunda selam verip siyasetçilerle sohbete koyuldular. Kimi yurttaşlar sükûnetle yol almak gerektiğini ifade etti vekillere, kimisi sokakları terk etmemek gerektiğini... Ama nerdeyse hemen herkes “Şimdi bir şey yapılmazsa yarın geç olacak, İBB’ye de kayyım atayacaklar” demeden geçmedi.
Ve birçok kişi Van örneğini vererek "Van'da yapılan eylemlerin iktidara geri adım attırdığını" ifade ediyorlar. Aynı eylemlerin Hakkari'de yapılamadığı için kayyım atanabildiğini incelikle vekillere anlatıyorlar.
Ve "Ya Esenyurt Van olacak ya da İstanbul Hakkari..." diyorlar.
Miting alanından yükselen ses kimde nasıl karşılık bulacak önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama görünen o ki, Özer’e yönetilen suçlamaların ve yerine kayyım atanmasının halkın gözünde en ufak bir meşruluğu yok, hatta alay konusu dahi olmuş durumda. Olacakları bekleyip göreceğiz, fakat Özer kararıyla birlikte iktidarın samimiyet testini geçmesi zor görünüyor.
(RT)