Aydınoğlu'na göre, 17 Aralık'ta Türkiye "müzakerelere başlama tarihi" alacak. "Bu, Türkiye iç politikası açısından da AB'nin Türkiye ile ilişkileri açısından da önemli. Zirveden Türkiye kamuoyunu memnun edecek bir karar, mutlaka çıkacak."
"Türkiye'nin konumunu AB'nin geleceği belirleyecek"
Ancak Aydınoğlu'nun asıl önem verdiği konu; "AB'nin geleceği". Çünkü Aydınoğlu'na göre, "belirsiz olan sadece AB-Türkiye ilişkileri değil, bunun yanı sıra, AB'yi nasıl bir geleceğin beklediği". Türkiye'nin AB ilişkilerinde, AB'nin önümüzdeki yıllarda nasıl şekillendiği belirleyici olacak:
* İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile arası iyi olan yeni birlik üyelerinin düşündüğü gibi, AB uzun vadede bir 'EuroZone' - Ortak Pazar yönelişine girerse, Türkiye de tam üye olabilir.
* Ancak, 1980'lerin başında planlandığı gibi Anayasalı, ulusal iktidar organlarının yetkilerini AB üst organlarına devrettiği ulusötesi bir oluşum olarak düşünülürse, Türkiye ile AB arasındaki mesafeli ilişki de devam eder. Bu durum 'imtiyazlı ortaklık' diye ya da farklı bir ifadeyle adlandırılabilir.
"AB projesinin çökmesi ihtimali, yüzde 50"
Sovyet blokunun dağılmasından sonra yaşanan gelişmeleri "AB açısından beklenmedik" bulan Aydınoğlu, Birliği sarsan son gelişmeyi de "Irak savaşı ve ABD'nin oluşturduğu ittifak" olarak nitelendirdi.
Aydınoğlu, "beklenmedik tarihsel gelişmelerle" şekillenen süreci, şöyle özetledi:
* AB'nin yaşadığı genişlemenin önemli bir kısmı, dünya kapitalizminin genişleme dönemine rastladı. İspanya, Portekiz, Yunanistan, birliğe bu dönemde katıldılar. Genişleme ayrıca, İngiltere, Avusturya gibi Avrupa'nın ileri derecede endüstrileşmiş ülkelerine yönelik oldu.
* Ancak 1989'dan sonraki genişleme aslında AB yöneticilerinin planları dahilinde değildi, zorunlu bir genişlemeydi. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Sovyet egemenliğinden kurtulması bu genişlemeyi tetikledi. Bu ülkelerin savaş öncesinde olduğu gibi Birleşmiş Almanya'nın egemenliği altına girme ihtimallerinin ortadan kalkması için, bu ülkelerin AB üyeliği gündeme geldi.
"Türkiye'nin üyeliği gerçekçi değil"
"Bu beklenmedik büyümenin ardından bir de Türkiye'nin Birliğe dahil edilmesini, ben gerçekçi bulmuyorum" diyen Aydınoğlu, Joschka Fischer'in birkaç yıl önce söylediklerini hatırlattı:
"Birkaç yıl önce Joschka Fishcer 'Öyle bir formül bulalım ki, Türkiye hem içeri giremesin hem de fazla dışarıda kalmasın' demişti. Bu yaklaşımın sürdüğünü düşünüyorum."
Aydınoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin dahil olması, ulusötesi AB projesini bir parça yıprattı ve belirsizleştirdi. Irak savaşı ve ABD'nin oluşturduğu ittifaklarla da Birlik sarsıldı. İngiltere'nin tavrı da net, EuroZone-Ortak Pazar beklentisi içinde. Bu da demektir ki, önümüzdeki 20-30 yıllık süreçte bu tez öne çıkabilir. AB projesinin mimarları bile, bu projenin çökmesi ihtimalinin yüzde 50 olduğundan söz etmeye başladılar."
Cumartesi sabahı, Türkiye
Zirve sonrasında da AB konusunun Türkiye siyasetindeki merkezi konumunu koruyacağını belirten Aydınoğlu, zirveden çıkacak sonuç "olumlu" da olsa, Türkiye'yi uzun ve yıpratıcı bir sürecin beklediğini vurguladı:
"Türkiye, karşısında 25 ülkeden oluşmuş bir birlik bulunduğunu unutmamalı. Bu ülkeler, Türkiye ile ilgili çeşitli sorunları koz olarak kullanmayı sürdüreceklerdir."
"Müzakere süreci, uzun ve hantal bir prosedürler silsilesi. Müzakereler bir dizi konuda AB ile Türkiye'nin uyumunu sağlamayı amaçlayacak. Bu hem Türkiye'yi formel olarak AB müktesebatına uydurmak hem de Türkiye ekonomisini AB'nin absorbe edeceği bir hale getirmek demek. Olağanüstü uzun, sancılı, Türkiye açısından ucu görünmeyen bir süreç..." (KÖ/BB)