Paper Tiger'ın en fazla meşgul olduğu ve sizin kaygılarınızı da yansıttığını tahmin ettiğim meselelerden biri de medyanın muhalif ve kenarda kalmış seslere yer vermemesi. İnsanlar her ne kadar medyaya eleştirel bakmaya çalışsa da bu konu akıllarına gelen ilk şey olmuyor çoğu zaman. Ben bu durumun internet ve diğer yeni teknolojilere de yansıtılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Dolayısıyla sizin 15 yıllık deneyiminiz şimdi internetle uğraşan ve farklı seslere yer vermek isteyen insanlar için de aydınlatıcı olabilir...
Bu bahsettiğiniz durum bir şeyin tekrarlana tekrarlana doğal kabul edilmesi gibi. 200 yıl boyunca kölelikle yaşadıysanız bunu değiştirmek gerçekten zor hale geliyor. Mücadele vermek zorlaşıyor. Gazetelerde yer alan şirket birleşmeleriyle ilgili bütün o haberler, fotoğraflar...
Onların arasında bir tane bile kadın göremezsiniz mesela. Eğer bu toplumda iktidarın nasıl korunduğuna bakarsanız, büyük bir şirketin yönetim kurulunda bir tane kadın bulursunuz belki ama bütün gücün bu beyaz adamların elinde olduğunu görürüsünüz.
Kaliforniya Üniversitesi'nde bir ders veriyordum, 280 kişilik büyük bir sınıftı ve hepsinin bilgisayarda kişisel hesap açma hakkı vardı ama bu durum seçime bağlı olduğundan sadece 20 kadarı hesap açtırmış ve sınıf içinde küçük ayrı bir grup oluşturmuşlardı. Ben derse girmeye başladığımda bunu değiştirdim ve basılı hiçbir malzeme kullanmayacağımı, her şeyin e-postalarla gideceğini söyledim. Bu durum çocukları korkuttu, özellikle de kızları.
Ama iki hafta sonra hepsi nasıl kullanılacağını öğrenmişlerdi. Hatta bazı öğrencilerin alternatif medya kurumlarının başına kadar yükseldiler; biri EcoNet'in bir başkası da halkın internete ulaşımı için mücadele eden Public Electronic Network'ün (PEN) yöneticisi oldular.
Sonra onlardan biri bana eğer zorlanmamış olsaydı asla bilgisayar öğrenmekle uğraşmamış olacağını söyledi. Bence şimdi olan da bu, insanlar özellikle de kadınlar yavaş yavaş bu yeni teknolojileri benimsemeye başlıyor.
Bu başka bir şey, ben bu teknolojilerin, kavramın çok karmaşık olmasından, dolayısıyla ilk adımları kaçırınca bir daha hiç ipin ucunu yakalayamayacakmış gibi hissetmekten bahsediyorum. Ve bu durum çoğu zaman bilinçli olarak manipüle ediliyor, herkes bu kaynaklara ulaşmasın diye uğraşılıyor. İleri teknoloji sektörü için konuştuğumuzda bile kadınlar "zararsız" işlerle uğraşırken tüm önemli işleri erkekler yapıyor. Bu durumla ciddi olarak mücadele edilmesi gerekli.
Bilgisayarların yanında dursunlar diye kızların işe alındığı bu konferanslarda bile aynı durum söz konusu. Geçenlerde okuduğum bir istatistiğe göre bir konferansta çalışan kadınların yüzde 87'si mayolu bir şekilde bilgisayarların yanında poz vermeleri için tutulmuştu.
Hiç bu "sanal dünya" denilen yerlere gittiniz mi? Bir gün öğrencilerimi alıp San Diego'da gittik hep beraber. Seni bir kutunun içine koyuyorlar ve orada arabanı sürebiliyorsun ya da uçağını uçurabiliyorsun vesaire... Orada yeni gelenlere bir tanıtım filmi gösteriyorlar ve filmde sanal bir kadın size neler yapabileceğinizi anlatıyor. Bu iş için bile bir kadını kullanmış olmaları çok ilginç.
Derginin bu sayısı için konuşurken kadınların "eşya" olarak kullanılmasından bahsettik. Yani bilgisayar ve onu çevreleyen alan kadın dostu değil...
Ve onun etrafında oluşturulan kültür de...
Evet. Sanal ortamda olsanız bile ırk, cinsiyet gibi göndermeleri yapmamak zorundasınız. Bu açıdan bakınca, Deep Dish ve Paper Tiger gibi bu süreci çözümlemeyi, demistifiye etmeyi amaçlayan, televizyonun da demokratik bir alan sunabileceğini gösteren projelerden yola çıkarak yeni teknolojinin yarattığı alanda bu nasıl yapılabilir ve marjinal sesleri kapsayacak bir hale getirebilir?
Her şeyden önce teknolojiye herkesin ulaşabilir olmasını sağlamanız lazım. San Diego'daki PEN projesi bu yüzden ilginçti. Proje belediye tarafından finanse ediliyordu ve tüm yurttaşların -sadece bilgisayarı olanların değil- teknolojiye ulaşabilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Sağlık ocaklarına, kreşlere, yemek dağıtım merkezlerine ,evsiz barınaklarına bilgisayarlar koydular.
Gerçekten başarılı oldu, günde yaklaşık 7 bin kişi bilgisayarları kullanmaya başladı. Konferanslar düzenlediler, mesela evsizler üzerine. İlk defa evsiz insanlar kentin daha varlıklı insanlarıyla yüz yüze konuşabilme fırsatı buldu ve ilginç öneriler ortaya çıktı: Santa Monica'da bir barınak açılıp açılmaması tartışılırken bir kadın "ben onları evimin etrafında istemiyorum çünkü çok kötü kokuyorlar ve pisler" dedi. Bunun üzerine bir evsiz cevap verdi ve "Pis olmamızın sebebi duş yapacak hiçbir yerimizin olmaması" dedi.
Ve şehrin çeşitli yerlerine duşlar konulmasına karar verildi. Bütün bu iş evsizlerin seslerini duyurabilmeleriyle mümkün oldu.
Yani bu elektronik aletleri daha eşitlikçi bir şekilde dağıtabilmek mümkün. Videoya halkın erişiminden çıkarılan dersler burada kullanılabilir sanırım çünkü insanların aletlere saygı gösterdiği ortaya çıktı. Bilirsiniz herkes "gelecekler ve her şeyi kıracaklar, çalacaklar" diye düşünüyor ama bu projeler ortaya çıkardı ki toplumun bu teknolojiye eşit ulaşımı sağlandığı zaman kimse çalmıyor ve kırmıyor. Eğer insanlar saygı gördüklerini düşünürlerse onlar da karşılığında ekipmana saygı gösteriyor.
Daha eşit bir ulaşım sağlamanın önünde doğal bir engel yok. Sorun bizin toplumumuzun gitgide daha da adaletsiz olması ve eşitsizliğin büyümesi. Yöneticilerin maaşları artarken işçilerinki azalıyor. Uçurum oldukça derin ve teknolojinin bu açığı kapayabileceğine emin değilim.
İşin ilgi çekici yanı insanlar bu yeni elektronik teknolojiyle gerçekten uğraşmak ve interaktif olmak istiyorlar. Bu yüzden kullanıcı dostu programlar bu kadar başarı kazanıyor. Programları herkesin kullanımına açıyorlar, çünkü aksi halde karlı bir iş olmuyor. Aynı şey video kameralarla ilgili olarak da yaşandı. Mesela Sony bir ara sadece görüntü oynatacak videolar piyasaya sürmeyi denedi ve başarısız oldu.
Şimdi birçok şirket ucuz bilgisayarlar üretmeye çalışıyor ama bu bilgisayarlar da gerçekten diğer insanlarla iletişime geçmek yada bilgi toplamak için gerekli olan donanım yok. Daha çok bir televizyon gibi...
Pasif bir durum diyorsunuz...
Ah, gördünüz mü ben de bu tuzağa düştüm. Oysa Paper Tiger televizyonun zorunlu olarak pasif bir şey olmadığını kanıtlıyordu...
Evet. Aslında tüketici poülerliği açısında insanların daha fazla müdahil olmak, teknolojiyi verimli bir şekilde kullanmak istediklerinin anlaşıldığını düşünüyorum. Walkman'ler çok poopüler olduğunda bile kaset kaydediciler satmaya devam etti. Ve bunun sonucunda Hip Hop ve DJ'ler gibi insanların varolan müziği alıp karıştırıp kendileri haline getirdiği farklı formlar ortaya çıktı. Kısacası insan ruhunun yaratıcılığına inancım tam.(EÜ)