Tarihyazımı, ulusal kimliğin inşasında çok önemli bir alandır. Bu nedenle, ulus-devletler üniversiteleriyle, akademileriyle bu alanı "başıboş" bırakmazlar. Bu alanın içerisinde de tarih ders kitapları kilit konumdadır. Bunlar, ulusal kimliğin bizzat harcını oluşturur, bu nedenle okullarda hangi kitabın okutulacağı bizzat talim ve terbiye komisyonu gibi adlar taşıyan komisyonlarca belirlenir.
Bu komisyonların üyeleri arasında, ülke (nadiren olabilir) veya yurtdışı düzeyinde kabul görmüş tarihçiler pek yer almaz. Çünkü bu disiplinin uluslararası akademik/etik kuralları sonucu ortaya çıkan ürünler, ulus-devletin bu ders çerçevesinde anlatılmasını pardon belletilmesini istedikleriyle örtüşmez. Bu nedenle, bu herkese güvenilemeyecek alanın ders kitapları öyle kolay kolay değişmez. Örneğin benim kuşağımın okuduğu lise tarih kitabını babam da okumuştu.
Nüfusun büyük bir kesiminin yüksek öğrenim göremeyeceği düşünülürse, ilk ve orta öğretim tarih ders kitapları, nüfusun önemli bir kısmının hayatı boyunca belki de okuyacağı tek tarih kitabını oluşturmaktadır. Bu durum, tarih ders kitaplarına paha biçilemeyecek bir değer kazandırır; ulus-devlet hangi ulusal değerleri aktaracaksa onu ancak bu kitaplarla yapabilir.
Bölgemizdeki tarihyazımlarının bazı özellikleri Batı tarihyazımlarından farklılıklar gösterir. Rakip ya da "düşmanlara" karşı, ulusal kimliğin kendini meşrulaştırdığı ve savunduğu alan olan tarihyazımlarının "ötekileştirici", kendini "iyi", diğerini "kötü" gösteren söylemi, Batı tarihyazımlarında uzun bir süre sorgulanmış ve bu kategorileştirici yöntem terk edilmeye başlanmıştır. Örneğin tarihlerinde düşmanlıkların doruk noktasına ulaşmış Almanya ve Fransa ortak ders kitabı noktasına varmışlardır.
Ulusçu söylem, coğrafyamızda tarihyazımındaki ağırlıklı yerini korumaya devam etse de, bu makalenin boyutlarını aşacak bir tartışma olan büyük değişim süreci, Batı'dan Doğu'ya doğru ilerlemeye başlamış, bu da tarihyazımlarının sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Bu sorgulama süreci, tarihçilerin kendi tarihyazımlarındaki efsaneleri ve mitleri keşfetmelerini, eleştirmelerini ve değiştirme taleplerini de doğurmuştur.
Türk ve Yunan tarihyazımları da bu süreçten geçmektedir. Bağımsızlıklarını birbirlerine karşı kazanmış bu iki ulus (Osmanlı=Türk değildir ama bu ayrı bir tartışma konusu), ulusal kimliklerini de birbirlerine karşı inşa etmişlerdir. İnşa, Türk'ü ya da Yunan'ı tanımlamaya kalkışacak fazla ortak öge ortada olmadığı için aslında din temelli başlamış, Müslüman'dan Türk'e, Ortodoks'tan Yunan'a doğru bir süreç izlemiş, okullarda çocuklara da bu realitenin tam tersine ulus'un ortak dil, ortak kültür, ortak ülkü olduğu şeklinde tanımlar ezberletilmiştir. Oysa bunların hepsi ulus'un değil, ulus-devletin hedefleridir.
Bu iki ulusçu tarihyazımı, kendi kimliğini öteki/diğeri/düşman üzerinden tanımladığı için, düşmanlıkların sürmesi ulusal kimliğin bekaası için hayati bir önem taşımaktadır. Bu kimliğin bir tek düşmana yaslandığı da sanılmasın. Ulusal kimlikler bu kadar da "zayıf" değildirler. Aralarında bir hiyerarşi olsa da, birden çok düşmana ihtiyaç duyarlar ve konjonktür aralarındaki sıralamayı (önem sırasını) değiştirebilir. Örneğin; Kürt'ü, Ermeni'yi, Yunan'ı Türk kimliğinin karşısından çeker alırsanız, bir sarsıntı başlayabilir. Aynı şekilde, Türk'ü, Müslüman'ı, Makedon'u ("Üsküp Çingeneleri") Yunan kimliğinin karşısından almaya kalkarsanız, "Ellinismos" ne hale gelir acaba?
Elbette bunun karşıtı yani ötekine yaslanmayan güçlü kimliğin dayanağı, Baskın Oran'ın deyimiyle zorunlu değil, gönüllü vatandaşlık ortamını yaratacak olan demokrasi olabilir. Ancak demokrasi ortamı da, ötekiler ve korkular üzerine kurulu bu coğrafyanın iktidarlarının karabasanıdır. Böyle bir ortamda iktidarlarını sürdüremezler. Bu yüzden hem Türk hem Yunan tarihyazımları, efsaneler üretmiş, kuşaklar bunlara inandırılmışlardır.
Bu nedenle Türk çocukları, onlara öğretilen İzmir Yangını'nı, Patrikhane'yi, Mavri Mira'yı, "Megalo İdea"yı; Yunan çocukları Küçük Asya Felaketi'ni, Gizli Okullar'ı, Kilise'nin rolünü sorgulamaya kalkarlarsa ulusal kimlik tutkalı zedelenebilir. Bunu yapmaya kalkanlar için de her iki tarafta aynı sıfatlar kullanılır.(EM/EÜ)
* Sürecek.
** Yrd. Doç. Elçin Macar'ın bu hafta ilk bölümünü yayınladığımız incelemesi Azınlıkça dergisinin Mart 2007 sayısında yayınlandı.