Baba ve annelerinin eğitim durumu: Baba ve anneleri ilkokul terk, ilkokul mezunu, orta terk...
Çoğunun evi kira, iki- üç tanesininki kendilerine ait. Hepsi köy kökenli. Tatillerini de köylerinde geçiriyorlar.
Yaşamdan beklentileri: Evlerinin daha düzgün olması, kendi evleri olması, anne ve babalarıyla mutlu ve sağlıklı bir yaşam. İki tanesi, temiz havası olan bir yerde yaşamak istiyor. Bir tanesi, yaşamdan beklentisini "öğün öğün yemek yemek" olarak açıklamış.
Fakirliği, "parası olmamak, kendisini geçindiremeyecek kadar az para kazanmak" olarak tanımlıyorlar. Çoğu, köyde yaşayanların fakir olduğunu savunuyor. Kendilerini şanslı görüyorlar.
Onların zenginlik tanımı ise, "daha iyi yaşayan, arabası olan, güzel kıyafetleri olan, istediği yere gidip istediği yerde yaşayabilen insanlar zengindir" şeklinde.
Bir tanesi Fransa'da, biri Amerika'da, biri Beykoz'da biri de Kartal'da yaşamak istiyor. Bir tanesi de köyüne geri dönmeyi hayal ediyor.
"Mutluluk nedir?" sorusuna öğrencilerden bir tanesi, "hiç mutlu olmadığım için mutluluğun ne olduğunu bilmiyorum" yanıtı vermiş. Bir diğeri "babam her akşam eve gelse, birlikte yemek yesek, otursak sohbet etsek..." diyerek yanıtlamış soruyu...
Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu annesinin evde çalışmasını, babasının ise polis olmasını istiyor. Annesinin öğretmen olmasını isteyenler ikinci sırada. Öğrencilerin bir kısmı babalarının memur, bir kısmı doktor bir grubu da şoför olmasını hayal ediyor.
İki tanesi dışında hiçbirinin evlerinde kendilerine ait çalışma odaları yok. İkisinin odası olmadığı halde kendisine ait bir çalışma masası var. Bir öğrencinin evde bilgisayarı var. Öğrencilerden üç tanesi dışında hiçbirisi sinema ya da tiyatroya gitmemiş ve ders kitapları dışında hiçbir kitapları olmamış.
Fındıklı İlkokulu öğrencileri, "yoksulluk, zenginlik, mutluluk nedir?" sorusunu yanıtlayıp, hayallerini ve isteklerini anlattı. Okuma yazması çok kötü olan bir öğrenci, soruları ve yanıtları yazamadı.
Öğrencilerden bazılarının anlattıkları şöyle.
Savaş Çeçen: Zenginler bir sarayda yaşarlar
Savaş Çeçen, İstanbul'a Diyarbakır'dan bu yıl gelmiş. 10 kardeşi var. Annesi halen Diyarbakır'da, işsiz. Babası ölmüş. İki kardeşiyle birlikte, İstanbul'da buldukları bir gecekonduda yaşıyorlar. Kardeşleri, geçici işlerde çalışıyor. Kiralarını ve giderlerinin büyük bir bölümünü dayısının gönderdiği para ile karşılıyorlar.
Savaş, yaşamdan "huzur ve mutluluk" bekliyor ama, "Sizce mutlu yaşam nasıl olmalıdır?" sorusuna "Mutluluğu hayatımda tatmadığım için nasıl olduğunu bilmiyorum" diye yanıt vermiş.
Türkçesi çok bozuk olduğundan arkadaşlarıyla anlaşmakta ve dersleri takip etmekte zorluk çekiyor. Kardeşleriyle, iki odalı evlerinde bir ocak ile ısınmaya çalışıyorlar. Kendisine ait çalışma odası, bilgisayarı yok. Ders kitaplarını okullar açıldıktan uzun bir süre sonra güçlükle tamamlayabilmiş. Hayatında hiç sinemaya, tiyatroya, tatile gitmemiş.
Büyüdüğünde memleketinde yaşamak ve polis olmak istiyor.
"Sizce yoksulluk nedir?" sorusunu yanıtsız bırakmış, "Sizce zenginlik nedir, zengin insanlar nerede nasıl yaşarlar?" sorusuna ise, "Bir sarayda yaşarlar" diye yanıt vermiş.
"Çevrenizde sizden daha iyi yaşadığını düşündüğünüz insanlar varsa, nasıl yaşıyorlar ki, sizden iyi olduklarını düşünüyorsunuz?" sorusunu, "Bizim maddi durumumuz iyi olmadığı için bilmiyoruz" diye yanıtlamış.
Tuğba Pala: Oyuncaklarımın olmasını isterdim
Tuğba Pala, 10 yaşında. Üç kardeşi, annesi ve babasıyla birlikte üç odalı bir evde yaşıyorlar. Evleri kira. Tuğba'nın kendisine ait bir çalışma odası, bilgisayarı yok. Hayatında, ders kitaplarının dışında hiç kitabı olmamış, sinemaya, tiyatroya gitmemiş. Tatillerini memleketleri olan Ordu ve Erzurum'da geçiriyorlar.
Tuğba'nın ilkokul mezunu olan babası geçici işlerde çalışıyor, ilkokul birinci sınıfı okuyan annesi ise ev hanımı. Ama o, babasının büyük bir işadamı, annesinin ise mühendis olmasını hayal ediyor. Büyüdüğünde "insanlara yardım etmek için" doktor olmak istiyor.
"Sizce yoksulluk nedir?" sorusuna, "Yoksulluk işsizliktir. Yoksul insanlar köylerde yaşarlar" diye yanıt vermiş. Zenginliği ise, "Zengin her şeyi olandır. Zenginler lüks yerlerde yaşarlar" diye açıklamış.
Yaşamayı hayal ettiği çocukluğu "Oyuncaklarımın olmasını isterdim... Odam olsaydı, bilgisayarım olsaydı..." diyerek anlatan Tuğba, mutluluğun tanımını yapması istendiğinde "Her şeyimiz olsaydı mutlu olurduk. Ama biz yine de mutluyuz" demiş.
Ayşegül Coşkun: Hastalandığımızda doktora gidebilsek...
Kağıthane'de annesi, babası ve kardeşiyle birlikte iki odalı bir evde, kirada oturan Ayşegül Coşkun'un kendisine ait bir çalışma odası, bilgisayarı ya da kitapları yok. O, kömür sobasının olduğu, anne ve babasının televizyon izlediği odada ders çalışmaktan şikayetçi.
"Maddi ve manevi durumları bizden daha iyi olanlara özeniyorum" diyen Ayşegül, büyüdüğünde "rahat, sorunsuz bir ortamda yaşamayı" istiyor. Bunun gerekçesini "Neden? Çünkü büyüyünce şu an yaşadığım şartlarda yaşarsam hayatta hiçbir istediğimi elde edemem" sözleriyle açıklamış.
Ayşegül, hastalandıklarında doktora gidememekten yakınıyor ve bu nedenle büyüdüğünde doktor olmak istiyor.
"Düşlediğiniz yaşam nasıl olmalıdır" sorusunu Ayşegül, "Kendimize ait evimiz, babamın düzenli bir işi olsaydı, hastalandığımızda doktora gidebilseydik, istediğimizi yesek, giysek, gezseydik..." sözleriyle yanıtlıyor.
"Bir bisikletinin olmasını" ve "daha çalışkan olmayı" isteyen Ayşegül için yaşamda başarının anlamı, "dürüstçe çalışmak."
Ayşegül, yoksulluğu, "yoksulluk parasızlıktır.Parası, malı, mülkü olmayanlar yoksuldur"; zenginliği ise, "zengin insan fakirin zıttıdır. Onlar istedikleri yerlerde yaşarlar" diyerek anlatıyor.
Onun için "mutluluğun" tanımı ise; "Haline şükretmek ve hayata iyi bakmak"...
Anıl Çekiç: Haftasonu gezmeye gidiyorlar
Anıl, kızkardeşi, konfeksiyon işçisi babası ve ev işçisi annesi ile birlikte tek odalı bir kira evinde yaşıyor. Onun hayatı da arkadaşlarınınkinden pek farklı değil. Çalışma odası, bilgisayarı, kitapları yok. Sinemaya, tiyatroya gitmiyor; tatillerini köylerinde geçiriyor. Yaşamdan, "bir odasının ve bilgisayarının olmasını" bekliyor.
"Çevrenizde sizden daha iyi yaşadığını düşündüğünüz insanlar varsa, nasıl yaşıyorlar?" sorusunu; "Babalarının imkanı var, haftasonu gezmeye gidiyorlar" diye yanıtlamış.
Babasının futbolcu, annesinin öğretmen olmasını isteyen Anıl, büyüdüğünde "devlet memuru olmak için öğretmen ya da doktor olmayı" istiyor.
Yoksulluğu, "Yokluk ve sefalet içinde yaşamaktır. Fakir, hiçbir şeyi olmayan kimsesiz biridir. Ekmeğini nerede bulursa orada yaşar" diyerek; zenginliği de "Varlık, variyet içinde, lüks yerlerde yaşamaktır. Zenginler eğlenir" sözleriyle açıklıyor.
"Sizce mutlu yaşam nasıl olmalıdır?" sorusunu, "Kazancın isteklerini karşılıyorsa, mutlu yaşam budur" diyerek yanıtlamış.
Tunay Sağlık: Parasıyla değil mi?
Babası terzi, annesi temizlik işçisi olan Tunay, ailesiyle birlikte, kendilerine ait bir evde yaşıyor. Yaşamdan beklentisi, "bu zamanda okuyabilmek".
O, annesinin ve babasının işlerinden memnun ama, "okumuş olmalarını" istermiş. Büyüdüğünde insanları iyileştirmek için doktor olmayı hayal eden Tunay, yoksulluğu, "insanların ihtiyaçlarını karşılayamamaları, kira evlerde oturmaları ya da evsiz olmaları" olarak tanımlıyor.
"Sizce zenginlik nedir?" sorusunu ise, "İhtiyaçlarından fazla şeyleri olan, istedikleri yerde otururlar. Parasıyla değil mi?" diye yanıtlıyor.
"Büyük adam olup huzurlu bir ortamda yaşamayı" düşleyen Tunay, başarının tanımını, "Güzelce okuyup büyük adam olmak, çalışkan olmak" diye yapıyor.
Ailesinin kendisine ve kardeşine istedikleri hikaye kitaplarını aldığını belirten Tunay, "Halime şükrediyorum. Birçok arkadaşımdan iyi durumdayım" diyor.
Begüm Uğrak: Bildiğiniz zengin çocuklar gibi
Ağabeyleri, kızkardeşi, annesi ve babasıyla birlikte yaşayan Begüm'ün annesi ve babası ilkokul mezunu. Babası elektrikçilik yapıyor. Evleri kendilerine ait ve Begüm'ün kendisine ait bir çalışma odası var.
Evlerinde babası ve ağabeyleri çalışıyor. "Zenginler lüks giyinir, güzel yerlerde yaşarlar" diyen Begüm, bir gün bir sitede yaşayabilmeyi istiyor.
Ailesiyle senede bir kez tiyatroya gittiğini belirten Begüm, "nasıl bir çocukluk yaşamak isterdiniz" sorusunu; "Bildiğiniz zengin çocuklar gibi..." diye yanıtlamış.
Filiz Mestan: Her istediğim alınsın isterdim
Filiz, kardeşleri Sabiha ve Fayze ile birlikte iki odalı, sobalı bir kira evinde yaşıyor. Annesi ve babası işsiz. Bir gün "aybaşında kira ödemek zorunda olmadıkları" bir evinin ve kendisine ait bir odasının olmasını istiyor.
Annesinin öğretmen, babasının doktor olmasını hayal eden Filiz, "Annem ve babam her istediğimi karşılayamıyorlar ama şikayetçi değilim... Ellerinden geleni yapıyorlar" diyor.
Onun için fakirlik, "insanın gelirinin olmaması, karnını zorlukla doyurması ve geçimini zor sağlaması". Malı mülkü olan, kendine ait bir işyeri olan insanları ise "zengin" olarak tanımlıyor.
Onun en büyük düşü, "büyük bir evde, giderlerini karşılayabilecekleri bir yerde yaşamak". Mutluluğun tanımını ise, "her istediğini gerçekleştirebilen mutlu yaşar. Ben de her istediğim alınsın isterdim" diye yapıyor. (BB)