Veto ettiği ya da onayladığı yasalardan trafik ışıklarına riayet etmesine kadar birçok konuda onunla ilgili bilançolar çıkarılıyor. Sezer'in gündeme gelen son hareketlerinden biri de, Ankara'da veda ziyaretlerini yaparken Hürriyet'teki işine son verilen Emin Çölaşan'ı görünce konvoyu durdurup "çok üzüldüm" demek oldu. Haberlere göre, o sırada Çölaşan'ın gözleri doldu.
Değişim, dönüşüm
Çölaşan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) yönelik yazıları nedeniyle işinden olduğunu, Sezer'in de en hafif tabiriyle AKP'ye soğuk baktığını düşününce ilk bakışta bu "jest" anlaşılabilir görünse de aslında büyük bir değişime işaret ediyor.
Ne de olsa yedi yıl önce Sezer'in cumhurbaşkanı adaylığı ortaya çıkınca Çölaşan kendisinin PKK'yle benzer bir bakışa sahip olmasından, sadece unvanı nedeniyle Cumhurbaşkanı yapılmasına bir dizi "eleştiri"de bulunmuştu. Mayıs-Haziran 2000'de Çölaşan'ın yazdıklarından birkaç örnek:
- Sezer, Fazilet Partisi'nin elde ettiği bir demokrasi zaferidir.
- PKK, yeni cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'e inanılmaz övgüler düzüyor. Neden? Tahmin ediyorum bunun nedeni, Sezer'in geçen yıl ve bu yıl Anayasa Mahkemesi'nin yıldönümünde yaptığı ve PKK takımının pek hoşuna giden konuşma.
Sezer seçildikten sonra onun "şaibesiz" olmasını öven Çölaşan ekliyordu: "Ülkemizde ilk kez isimsiz biri cumhurbaşkanı oluyor... Ve sadece unvanı nedeniyle oluyor." Sezer'in "eksik"lerinin tamamlanması için de önerisi vardı tabii: "Devlet, bu geceden başlayarak Sezer'e her gün saatler boyu bilgi aktarmalıdır."
Sonuçta yedi sene boyunca "devlet" Sezer'e bilgi aktardı ve bugüne geldik. Görünen o ki, Çölaşan hiç değişmedi bu sırada, değişen Sezer oldu ve her ikisi de "devlet"te buluştu. Nitekim Çölaşan engin deneyimiyle bir kahin gibi bu durumu da ta o zamandan öngörmüştü:
"Bir insanın geçmişteki fikirleri devletin başına geçtiğinde değişebilir. Sezer'in bazı fikirleri de, belli konularda devlet belgelerini gördükten sonra değişecektir."
O günden bugüne
Sezer seçilirken Anavatan Partisi (ANAP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Demokratik Sol Parti (DSP) koalisyonu vardı. Fazilet Partisi (FP) kapatılma sürecindeydi.
Koalisyon liderleri anlaşamayınca bir sene önce bir konuşmasında "Anayasa ve yasalardaki düşünce özgürlüğünü kısıtlayan hükümler, altına imza koyulan uluslararası anlaşmalar çerçevesinde değiştirilmelidir" diyen Sezer üzerinde uzlaştı. 2001'de ekonomik kriz yaşandı, FP kapatıldı, AKP ve Saadet Partisi kuruldu. AKP 2002 seçimleriyle iktidara geldi.
Sezer'le AKP'nin arası hiçbir zaman iyi olmadı. Başörtüsünün "kamusal alan"a çıkması tartışmasından, atamaların, yasaların veto edilmesine kadar bu "soğukluk" hep belli oldu. AKP'nin karşısında, "devlet"in yanında konumlanırken Sezer, 1999'da yaptığı konuşmayı bir daha hatırlamadı.
Sezer'e bir öneri
Bir cumhurbaşkanının işten atılan bir basın emekçisine sahip çıkması çok sevindirici bir değişim olabilirdi ama maalesef Sezer'le Çölaşan'ın buluştuğu yer burası değil.
Yedi yıl boyunca Çankaya'yı insan haklarına kapalı tutan, kendi yurttaşını yabancı sayan Sezer'le, yazılarında insan hakları aktivistlerini, Genelkurmay "andıcıyla" kendi meslektaşlarını hedef gösteren Çölaşan demokrasinin, hakların ve özgürlüklerin karşısında ulusalcı bir "devlet" savunusunda buluştu. Biri devlet diğeri de medya iktidarını tutmuştu.
Basın örgütlerinin "ifade özgürlüğüne darbe" diyerek işten çıkarılmasını kınadığı Çölaşan, en nihayetinde bir basın emekçisi olduğunu hatırlar mı bilinmez ama Sezer'in değişim potansiyeli olduğu görülüyor.
O durumda, Cumhurbaşkanlığının sonuna doğru, geç de olsa basın emekçilerinden yana aldığı tavrı Çölaşan'la sınırlı tutmamasını ve önümüzdeki dönemde "10. cumhurbaşkanı" olarak bu faaliyetlerine devam etmesini bekliyoruz. İşe, pekala geçtiğimiz aylarda Doğan Grubu ve Sabah'ta işten atılan diğer basın emekçilerini ziyaret ederek başlayabilir.(EÜ)