Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) Başkanı Aydın Cıngı, Seçim gününden iki hafta kadar önce mevcut şansölye Schröder ile şansölye adayı Merkel arasındaki televizyon düellosunun bir tür dönüm noktası oluşturduğu görüşünde.
"Esasen çoğunluk, SPD'ye sırt çevirmesine karşın, Schröder'i şansölyeliğe Merkel'den daha çok yakıştırıyordu. Ancak Schröder'in çok üstün çıktığı bu televizyon tartışmasından sonra aralarındaki fark daha da açıldı. Kamuoyu araştırmalarına göre halkın Schröder'i şansölye olarak görmek isteyen kesimi Merkel'i isteyenlerden 19 puan fazla oldu."
Cıngı,Almanya seçimlerine ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Kısa bir süre öncesine değin Almanya'da 18 Eylül seçimlerinin CDU/CSU (Hıristiyan Demokratlar) ve FDP (Hür Demokratlar) koalisyonunu iktidara, Angela Merkel'i de başbakanlığa getireceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Daha bir kaç hafta önce CDU/CSU, iktidardaki SPD'nin (Sosyal Demokratlar) 20 puanı aşkın farkla önünden gidiyordu" dedi.
Cıngı, Hıristiyan Demokratlar'ın oy kaybetmesi Sosyal Demokratlar'ın oy kazanması sonucu aradaki farkın 5-6 puana düştüğünü, son günlerde ise, iktidara geleceği düşünülen CDU/CSU+FDP oylarının toplamının, Bundestag'da (Alman Meclisi) milletvekili çoğunluğu için gerekli olan yüzde 48,5'in altına indiğini söyledi.
"Schröder proje sunmaktan çok seçmene 'beterinden' sakınmasını öneriyor"
Schröder'in kampanya boyunca, SPD'nin sosyal ve ekonomik çizgisini kendisinden önceki Şansölye Kohl'ün anti-sosyal politikalarıyla karşılaştırarak savunduğunu, geleceğe ilişkin proje sunmaktan daha çok, seçmene "beterinden" sakınmasını önerdiğini belirten Cıngı,. "Merkel ve Bavyeralı ortağı Stoiber de gaflarıyla Schröder'i pek haksız çıkarmadılar" dedi.
"Stoiber eski Doğu Almanya seçmenlerini küçümser yönde sözler edip onları gücendirdi. Merkel ise kendine danışman olarak seçip kabinesinde maliye bakanı yapmayı düşündüğü Kirchhof adlı bir profesörün vergi reformu taslağının promosyonuna girişti. Bu 'reforma' göre, zengin fakir tüm Alman vatandaşlarından yüzde 25 oranında sabit bir vergi alınacaktı.
"Sosyal adalet kavramıyla bağdaşmayan bu vergi sistemi SPD tarafından koz olarak kullanıldı. Sonunda Merkel de bu konuyu açmaktan kaçınır oldu; hatta iktidara gelirse Kirchhof'u maliye bakanı yapmayabileceğini ima etti.
Ancak iki hafta önce CDU/CSU'nun vergi politikasına güvenen seçmen oranı yüzde 42 ile SPD'ye güvenen yüzde 23'ün 19 puan üstünde iken bu oranlar 10 Eylül'de yüzde 35'er olarak eşitlendi. Bir başka deyişle, Kirchhof serüveni CDU/CSU'ya 7 puan kaybettirirken SPD'ye 12 puan kazandırdı."
Scröder kişisel yetenekleri ve karizmasıyla durumu toparladı
Cıngı, Schröder'in, kişisel yetenekleri ve karizması sayesinde SPD'nin durumunu bir hayli toparlamış olmasına karşın, Dışişleri Bakanı Fischer'in Yeşilleri ile birlikte yönettiği koalisyona bu kez çoğunluğu kazandırabilmesinin güç olduğunu söylüyor ekliyor: "Ancak bu arada Günter Grass, Wim Wenders gibi aydınların da desteğini arkasına almış bulunan eski iktidarın 2002'deki bir önceki genel seçimde olduğu gibi ipi son anda göğüslemesi de olanaksız sayılmamalı."
Seçmenlerin yüzde 22'sinin 12 Eylül itibariyle hala kararsız olduğuna dikkat çeken Cıngı, "Bunların çoğu bir önceki seçimde SPD'ye oy verip düş kırıklığına uğramış kesim olup sandık başına gittiklerinde oylarının yine SPD'ye kayma olasılığı yüksektir. Ayrıca seçmenlerin yüzde 46'sı karar vermekte hiç bu seçimde olduğu kadar zorlanmadıklarını açıklıyorlar" dedi.
Cıngı, durumun şimdilik çıkmazda gibi görünmekle birlikte dengelerin yüzde 1'lik bir seçmen kaymasına bağlı olduğu düşünülürse, başta CDU/CSU+FDP çoğunluğu olmak üzere herkesin tüm olasılıklara hazır olması gerektiği görüşünde.
Seçim kampanyalarında Türkiye'nin AB üyeliği öne çıktı
Seçim kampanyası boyunca dış politika konularının başında Türkiye'nin AB üyeliği konusu geldiğini ifade eden Cıngı tarafların bu konuda zaten belli olan pozisyonları daha da belirginleştiğini söyledi.
"Schröder ve Fischer, Hıristiyan Demokratları, 2002'de Irak'a ilişkin olarak yaptıkları gibi bu kez de Türkiye'nin üyeliğine muhalefet ederek yine temel bir dış politika yanlışına sapmakla suçladı.
"Öte yandan ABD yanlısı bir dış politika çizgisi benimsediği bilinen CDU/CSU ve FDP'nin, Irak politikalarına karşı duran SPD'den daha fazla moral ABD desteği almakta oldukları da kuşkuludur. Türkiye'nin AB üyesi olmasını bölgeye ilişkin stratejisinin temel öğelerinden biri yapan ABD'nin gönlünün, en azından bu alanda, söz konusu üyeliğe muhalefet eden Hıristiyan Demokratlar'dan çok onu destekleyen Sosyal Demokratlar'a kaymakta olduğu düşünülebilir. " (KÖ/EÖ)