“İktidar her yerdedir; her şeyi kapsadığından değil, her yerden geldiğinden dolayı her yerdedir.”
M. Foucault
Mahalle baskısı derken, toplumsal baskılar sonucu bireyin olmak istediği gibi olamamasını, yapmak istediklerini yapamamasını, istemediği şeyleri yapmak zorunda kalmasını ve başkalarınca belirlenen sınırlara hapsedilmesini anlıyorum.
Bir başka deyişle, bireyin -kendisi farkında olmasa bile- yaşamının toplumsal baskılarla terörize edilip kendi kontrolünden çıkarılmasından, kendi kararlarını verme gücünün elinden alınıp nesneleştirilmesinden, özneliği elinden alınıp yapamaz/edemez hale düşürülmesinden bahsediyorum. Böyle olmayacaksın-şöyle olacaksın, bu değilsin-şusun, bunu yapacaksın-şunu yapmayacaksın, aksi halde seni dışlarım-ezerim, diye diye, bireyin üstüne çullanılmasıdır mahalle baskısı.
J. Holloway’in, “Bütün dünya, birinin içinden kurtulsak diğerine dolanacağımız örümcek ağlarının bir toplamı mı?” sorusuna karşılık gelen cevaptır mahalle baskısı.
Pekii, sakatlığı olan bireylere nasıl uygulanır bu baskı? Ne talep edilir sakatlığı olan insanlardan? Nasıl olmaları beklenir? Hangi alanlarda/sınırlarda yaşamaları dayatılır? Peki ya sakatlığı olanlar bu sınırların ötesine geçerse, geçmek isterse, o zaman ne olur, ne yapar toplum?
İşte tüm bu sorulara -sakatlığı olan- arkadaşlarımın yaşadığı –sıradan- olayları aktararak cevap vermek istiyorum.
Bakalım ne diyor mahalleli
Henüz yeni doğum yapmış bir anneye bir yakını: “Sakat doğacağına keşke ölseymiş”
Televizyonda bir dizide, sakat doğan çocuğu kastederek buyuruyor biri: “Kim bilir anne-babanın hangi günahın bedelidir bu çocuk”
Trafik kazası sonucu felç olan bir kişinin annesine –felçli kişi de odada olduğu halde- bir komşusu: “Keşke ölseymiş, daha iyiydi, böyle sana da zor olur”
Bir anne ev kiralamak istiyor, ev sahibinden aldığı yanıt: “Sana evi kiralamam, çünkü çocuğun sakat. Komşular rahatsız olur”
Çocuğunu okula yazdırmak isteyen bir anneye okul müdürü buyuruyor: “Ne işi var bu çocuğun okulda hanım. Götür evde ömrünü tamamlasın, uğraşmana değmez”
Anaokulu öğretmenine bir grup veli toplanıp ültimatom veriyor: “Ya o çocuk gider okuldan (tekerlekli sandalye kullanan yavrucağı kastediyorlar) ya biz gideriz”
Ayağında sakatlığı olan ilkokul öğrencisi çocuk, öğretmenin tahtaya yazdığı kompozisyon ödevi konusunu defterine not ediyor: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur"
Ortaokulu ve liseyi birlikte okuduğu samimi arkadaşının annesi, çocuğuna öğüt veriyor: "Oğlum, şimdiye kadar yaşın küçüktü, söylemiyorduk, ama şimdi sen büyüdün; bırak artık bu arkadaşını, o engelli, seninle aynı şartlarda değil, bu yüzden çevrendeki insanlar da senden soğumaya başlar"
Birbirini seven ve benzer sakatlıkları bulunan iki kişi evlenmek istiyor, görece daha az sakatlığı olan kişinin ailesi: “Yok, bizim kızımızın sakatlığı daha az, bizim size verecek kızımız yok”
Sakatlığı olan kadınla uzun süredir flört eden adam: “Seni seviyorum, sakatlığın da benim için hiç önemli değil, ama seninle dışarı çıkmaya utanıyorum”
Sakatlığı olan kişilerin otomobilleri için ayrılan özel park alanına park eden kişiyi, “Lütfen aracınızı buraya park etmeyin” diyerek uyaran kişiye cevap veriyor: “Sana ne! Allah belanı vermiş zaten, git bir de benden bulma"
Sakat damgası bulunan plakaya sahip otomobille seyahat etmek zorunda bırakılan kişiyi trafikte sıkıştırıp, bağırıyor biri: “Ne işin var kardeşim sakat halinle dışarıda! Yürüü! Git evinde otur”
Mükemmel derecede dudak okuyan işitme engelli bir üniversite öğrencisinin derste hocasına, “Hocam, konuşurken başınızı biraz dik tutar mısınız, o zaman daha kolay anlayabilirim” ricasında bulunması üzerine hocanın cevabı: “Bana ne! Bana mı sordun okula gelirken”
Kamu binasının önüne gelip, merdivenleri aşamayınca işini halledemeyen kişiye verilen yanıt: “Bana ne kardeşim tekerlekli sandalye kullanıyorsan, işlemi yapmak için yukarı çıkmalısın”
İşitme engelli çocuğu daha iyi eğitim alsın diye didinen ailelere, Milli Eğitim Bakanlığı'nın en üst bürokratlarından biri buyuruyor: “Ne diye uğraşıyorsunuz, Allah onları öyle yaratmış, Allah’ın veremediğini siz mi vereceksiniz, 124 Murat ile Mercedes’i yarıştırmak istiyorsunuz; bu çocukları neden lise giriş sınavlarına sokmak istediğinizi anlayamıyorum"
Konservatuar eğitimi almak isteyen kişiye okul müdürü: “Benim okulumda sakat öğrenci olamaz”
Bastonuyla yolda yürüyen birinin yanına küçük bir çocuk yanaşıyor: “Al amca, bu parayı babam gönderdi”. Alışveriş etmek için mağazaya girmek isteyen tekerlekli sandalye kullanan kişiye içerden çıkan görevli: “Al şu gömlekleri, giyersin”
Üniversite eğitimini tamamlamış, mesleği için önemli sertifikalara sahip ve üç yıl da iş deneyimi olan –sakatlığı olan- biri, kariyerine daha iyi bir yerde devam etmek için iş başvurusunda bulunuyor. Aldığı yanıt: “Size ancak santralde istihdam edebiliriz"
Telefonda iş görüşmesi yapıyor, cv (özgeçmiş) gönderiyor, her şey mükemmel; bir gün sonra işe başlamak niyetiyle işyerine gidiyor, ve sakatlığı gören işveren: “Biz o kadro için biraz önce başkasını aldık”. Kapıdan çıkıp sesini değiştirerek aynı yeri aynı iş için arıyor, gelen cevap: “Buyurun görüşelim”
Neden herkesle aynı işi yapmama ve aynı eğitimi almama rağmen maaşım herkesten düşük, diyen çalışana verilen cevap: “Çünkü sakatsın”
Örnekler çoğaltılabilir...
Kısacası, evde oturun diyor mahalleli, sizin için çizdiğimiz kaderiniz bu! Sinik ve yitik şekilde, önünüze konulanlarla yaşamak zorundasınız. Sessiz, uysal, boynu bükük, minnettar ve sınırlarını bilen “şeyler” olduğunuz sürece, şuracıkta durabilirsiniz.
Pekii, mahallelinin bu insanlarla ne alıp veremediği var? ‘Kadın’ diyoruz, ‘namus’ diyorlar; ‘cinsel özgürlük’ diyoruz, ‘günah’ diyorlar; ‘inanç özgürlüğü’ diyoruz, ‘Müslüman mahallesi’ diyorlar; ‘başörtüsü’ diyoruz, ‘kamusal alan’ diyorlar... Ya ‘sakat’ deyince! Ona ne bahane buluyorlar?
Cevap basit aslında: Farklısınız. Farklısınız ve bizden/çoğunluktan değilsiniz. Bundan dolayı da güçsüzsünüz. Hey hak! İşte fırsat! Üzerinizde iktidar kurabilirim. (BK/NZ)
* Engelliler.Biz Platformu. www.engelliler.biz