Basında çıkan haberler üzerine Leyla Zana, Claudia Roth'a bir mektup yazmış ve "Siyasal duruşum nettir; hiçbir pazarlık ve kullanıma zemin tanımayacak kadar dik, esnemez ve kesindir" diyerek tepki göstermişti.
Zana'nın tepkisine, dün Avukat Yusuf Alataş aracılığıyla kendisine iletilen bir mektupla yanıt veren Claudia Roth, mektubunda "Senin serbest bırakılman karşılığında silah ambargosunun kaldırılması teklifinde bulunduğum iddiası, ancak hukuk devleti anlayışı olmayan çevrelerden gelebilir," dedi.
Türk basının haberleri çarpıtmasına alışık olduğunu belirten Claudia Roth, partisi Yeşillerin her zaman silahsızlanmadan yana olduğunu ve partinin Alman hükümetinde yer almasından bu yana silah ihracatının sıkı yükümlülükler altına alındığını vurguladı:
"Yeni sınırlayıcı silahlanma yönetmeliklerinin müzakeresine Yeşiller adına şahsen ben katıldım. Şimdi nasıl olur da ben, Türkiye ile silah ticaretine yol açmaya çalışabilirim? Leyla bu, saçma, gerçek dışı bir suçlama."
Mektubunda "Türkiye'de Kürt halkının siyasal, sosyal ve kültürel haklarının tanınıp hayata geçirilmesi, benim için daima, Türkiye'de demokratik gelişmenin de bir ölçeği olmuştur," diyen Claudia Roth, kendi ve Zana arasındaki dostluğun asılsız haberler nedeniyle değişmeyeceğini ifade etti.
Claudia Roth'un 18 Mayıs 2004, Berlin tarihli mektubunun tam metni şöyle:
Sevgili Leyla,
Bana hitap eden açık mektubun otantik olduğunu ve gerçekten senin kaleminden çıktığını avukatın bize ancak dün akşam bildirebildi. İstanbul'daki basın konferansında söylenenleri duyduğum zaman, ilk anda inanamadım. Çünkü ben arkadaşımın, bu kadar ağır bir ithama katılmadan önce, bana sormasını beklerdim.
Ben, bazı Türk basınının haber aktarırken doğruyu bildirmemesine, hatta kendilerince uygun bir politikayı yürütmek maksadıyla çoğu kez bile bile yanlış bilgi vermesine alışığım. Nitekim senin hakkında da yanlış haberler yayınlanmakta ve ben bu nedenle böyle haberleri ciddiye almamaktayım.
Senin de katıldığın suçlamaları söz konusu etmeden önce, şunu belirtmek isterim ki, ben on beş yıldan daha uzun bir süreden beri demokratik bir Türkiye, insan haklarına, azınlıklar haklarına ve hukuk devletine dayanan bir Türkiye istediğimi belirtmekteyim. Bunun için de çoğu kez düşman kazandım.
Türkiye'de Kürt halkının siyasal, sosyal ve kültürel haklarının tanınıp hayata geçirilmesi, benim için daima, Türkiye'de demokratik gelişmenin de bir ölçeği olmuştur. Senin kişisel kaderin Diyarbakır'daki insanlarınkine bağlı olduğu içindir ki, özgürlük senin için önem taşıdı ve taşıyor.
Gerek partim gerekse ben son yıllarda, Türkiye'nin kesinlikle AB'ye girmesinden yana olduğumuz, ancak demokratik bir Türkiye'yi AB-üyesi olarak görmek istediğimiz hususunda hiçbir şüphe bırakmadık. Bu nedenle de Türkiye'de ülkenin demokratlaşması için mücadele eden tüm güçleri destekledik. Biz Avrupa'da Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı olanlara karşı da mücadele verdik ve şimdi yine vermekteyiz; çünkü bu kimseler dışlayıcı, Hıristiyan bir Avrupa istemekte ve demokratik çerçeveye sahip bir Türkiye'ye bizimki kadar büyük ilgi göstermemektedirler.
Biz Yeşiller daima silahsızlanmadan yana olduk, silah ticaretine ise karşı çıktık; aynı şekilde politikanın sivilleştirilmesi ve askeri olanın azaltılmasından yana olduk, şiddetin ise her türlüsüne karşı çıktık. Hükümete katılmamızdan sonra da bu politik kültürde hiçbir şey değişmedi. Almanya Federal Cumhuriyeti'nin, silah ihracatına sıkı yükümlülükler altında ve ancak insan haklarının korunması şartına bağlı olarak izin veren pek az ülkeden biri olması da yeşil politikanın bir başarısıdır.
Yeni sınırlayıcı silahlanma yönetmeliklerinin müzakeresine Yeşiller adına şahsen ben katıldım. Şimdi nasıl olur da ben, Türkiye ile silah ticaretine yol açmaya çalışabilirim? Leyla bu, saçma, gerçek dışı bir suçlama.
Sevgili Leyla,
10 - 15.05.2004 tarihleri arasında Ankara, Diyarbakır ve İstanbul'a yapılması planlanan gezimiz sırasında seninle buluşabileceğimizi düşünerek çok sevindim. Seninle buluşup konuşmayı düşünmek beni esinlendiriyor, sevindiriyordu.
Alman Federal Meclisi Alman-Türk Parlamenterler Grubu delegasyon başkanı olarak pek tabii yetkili Federal Meclis Sekreterliği ve Alman Dışişleri Bakanlığı'na vakitlice başvurarak tüm delegasyonun seni ziyaret edebilmesi için izin alınması ricasında bulundum.
Ancak Türk tarafı uzun zaman bekledi ve başvurumuzu, hareketimizden bir gün önce, senin ne akraban ne de avukatın olduğum gerekçesiyle reddetti. Ankara'ya vardıktan sonra delegasyonda hep birlikte, izin verilmemesine rağmen cezaevine gidip senin için bir buket çiçek bırakmayı kararlaştırdık.
On yıldan beri her defasında tekrarladığım bu davranış, bir Show değildi, dostluğumuzun bir işaretini göstermek, seni ve diğer eski milletvekillerini, dolayısıyla da Kürt sorununu unutmadığımızı belirtmek içindi.
Yazık ki, Türkiye'nin demokratlaşmasına ve insan haklarının tanınmasına karşı olan kimselerin, benim yetkili makamlardan ziyaret izni istemediğim yolundaki iddialarına sen de katıldın. Tabii tamamen yanlış bir iddia bu.
Benim Türkiye'ye, senin serbest bırakılman karşılığında silah ambargosunun kaldırılması teklifinde bulunduğum iddiası, ancak hukuk devleti anlayışı olmayan çevrelerden gelebilir. Ben böyle bir şey yapacak olursam, senin dostluğunu hakketmem. Ama beni, böyle bir teklifte bulunmayacağımı bilecek kadar iyi tanıman gerekir. Türkiye'deki milliyetçi çevrelerin yorumlarının ne kadar ihtiyatla karşılanması gerektiği hususunda benim gibi senin de acı tecrübelerin vardır. Söz konusu iddia, birkaç yorumcunun çirkin ithamıdır.
Delegasyonda bulunan Johannes Kahrs adında bir SPD'li arkadaş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile konuşmamız sırasında Kopenhag Şartlarının yerine getirilmesinden ve somut AB-Giriş müzakerelerinin başlamasından sonra Almanya ile Türkiye arasındaki askeri işbirliğinin yoğunlaştırılması imkânına değindi.
Ancak J. Kahrs bu sırada sadece kişisel görüşünü dile getiriyordu. Ben, Türkiye'nin başka destek şekillerine daha çok gereksinimi olduğu görüşünde olduğum için, arkadaşın görüşüne katılmıyorum. Türkiye Başbakanı'nın, Türkiye'nin silaha değil, ülkenin sivil gelişimi için yatırıma gereksinimi olduğu şeklindeki cevabını, eğitim, bölgeler arasındaki belirli farklılıkların giderilmesi ve işyeri yaratılması için yapılacak yatırımları desteklediğim için, memnunlukla karşılıyorum.
Sevgili Leyla,
Umudum, yakında özgürlüğüne kavuşup demokrasi ve özgürlük yolundaki siyasi mücadelene devam edebilmendir. Ben, AB-üyesi olarak görmek istediğim ve Kopenhag Şartlarını yakın zamanda yerine getireceğini umduğum demokrat bir Türkiye için gerek Almanya'da gerekse Avrupa'da çabalarımı sürdüreceğim.
Dostluğumuzu ilerde de bu değerler destekleyecektir. Bunun için de, birer araç haline getirilmek istemiyorsak, biz dostlar arasında güvene ihtiyaç vardır. Cezaevini tam bir onurla terk edeceğin ve gardiyanların gözetimi olmadan birbirimizi kucaklayıp uzun uzun konuşabileceğimiz günü hasretle bekliyorum.
Candan selamlar
(İmza)
Claudia Roth (YS/BB)