Fotoğraf: Geyve İlçe Müftülüğü
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Muhammet Seyfi Çanakçı… Hendek’te cuma günü Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası'nda meydana gelen patlamada 53 yaşında hayatını kaybetti. Patlamada ölen 7 işçiden birisiydi.
Çanakçı, Büyük Coşkunlar'ın Geyve’deki fabrikasında 2013’te meydana gelen ve 8 kişinin yaralandığı patlamanın ardından Hendek’teki fabrikada çalışmaya başladı.
En büyüğü 17 yaşında olan 3 çocuğu ve eşiyle birlikte Geyve’de yaşayan Çanakçı, ölümünün ardından yaşadığı yerde toprağa verildi.
Dayısının fabrikada eleme-ilaçlama tesisinde çalıştığını söyleyen avukat Gülşen Uzuner, “Oysa bizim hiç kabahatimiz yoktu. Buradaki insanlar ekmek kazanıyor diye ölüme mahkum edildiler. Emekleri karşılığında evlerine ekmek götürüyorlardı. Ama emekleri karşında canlarını verdiler” sözleriyle anlatıyor yaşadıklarını.
Sonuna kadar adalet arayışlarını sürdüreceklerini, önlem alınsaydı bu patlamanın olmayacağını söylüyor.
"Kanıksanmışlık var"
Yaşadıklarını bir de Uzuner’den dinliyoruz:
“Dayım aynı şirketin Geyve’deki fabrikasında çalışıyordu. 2013’te çalıştığı fabrikada bir patlama oldu ve fabrika kapandı. Dayım da Hendek’teki fabrikaya geçti. O günden beri de Hendek’e gidip geliyordu.
“Patlamanın ardından gerek cenaze gerek taziye ziyaretlerinde dayımın çalışma arkadaşlarıyla görüştüm.
“Hepsi de önlem alınmadığını söyledi. Anladığım kadarıyla iş güvenliği önlemleri alınmaması, çok da normal görünüyor firma sahiplerine. Çünkü daha önce itirazlarını, sıkıntılarını dile getirenlere fabrika yönetimi ‘Beğenilmiyorsa çalışılmasın, gitsinler başka yerde çalışsınlar’ gibi yaklaşımda bulunmuş. Bu yaklaşım yıllar içinde de, yaşanan diğer kazalara rağmen değişmemiş.
“İşçiler bu patlamada da üretilen maddelerde ısınma olduğunu söylemişler, uyarıda bulunmuşlar. Ama fabrika yönetimi ya da sahipleri kendi güçlerine güvenerek gerekli önlemleri almamış.
Bu uyarılara kulak tıkanması şimdi yedi kişinin hayatına mal oldu. Zaten şehirde ‘Burası böyle, şartları zaten kötü’ diye bir kanıksanmışlık var. Bu süregelen ve herkesin bilgisi dahilinde olan bir şey.”
“İlk fabrika sahiplerinin gözaltına alınması gerekirdi”
Uzuner, havai fişek fabrikasının sahibi Ali Rıza Coşkun ile oğlu Yaşar Coşkun’un hem delilleri karartmaması hem bağımsız, daha adil bir soruşturma yapılabilmesi için patlamanın yaşandığı gün gözaltına alınması gerektiğini ve sorumluluğun onlarda olduğunu söylüyor:
“Burada insanlar ‘Patladı, patladı, patladı, büyük patladı’ diye konuşuyor. Sonuçta da tüm işletme riski fabrika sahiplerine ait. Tüm iş güvenliği önlemlerini alma sorumluluğu da onlarda.
“Fabrikada neler olduğunu da biliyorlar ve önlem almıyorlar. Buna bir maliyet olarak bakıyorlar.
“Buna bir ihmal demektense kasten yapılmış bir şey demeyi tercih ederiz. Çünkü bilinçli olarak önlem alınmamış. Buna hukukta olası kast diyoruz. Sorumluluk silsilesinin en başında fabrika sahipleri var ve bu nedenle patronlar birinci derece sorumlular. Tutuklanan dört kişiden önce patronların alınması gerekirdi.”
"Verdikleri fotoğraf acıya saygısızlık"
Patlamanın ardından MÜSİAD’ın Coşkunlar'ı ziyarete gelip birlikte yemek yerken verdikleri fotoğrafla ilgili olarak ise Uzuner şunları söylüyor:
“Bu meseleyi patronun maddi zararıyla sonuçlanan bir mesele olarak görmeleri çok üzücü. Verdikleri yemek fotoğrafını aileler gördü. Biz orada cenazelerimizi ararken, arayıp bulamazken, fabrika köşelerinde, hastane köşelerinde 48 saat bekleyen, 72 saat bekleyen, parçalanan insanlar varken böyle bir görüntü vermeleri; ne denebilir ki...
"Verdikleri fotoğraf acıya saygısızlık. Acınız zaten var, onu silemezsiniz. Ama acınızın anlaşılması bizler için önemli bir şey. Ama MÜSİAD’ın en başından beri acının anlaşılması yönünde durmadığını, duruşuyla, bakışıyla bize gösterdiğini düşünüyorum. O fotoğraf da ailelerde yara olarak kaldı.
"Taziye için aradılar ama keşke aramasalardı"
Fabrika sahiplerinin taziye için cenaze günü kuzenlerini aradığını fakat telefon konuşmasında kendilerini aklamaya çalıştığını da söyleyen Uzuner sözlerini şöyle dürdürüyor:
“Fabrika sahipleri aramışlar kuzenimi. Ama o görüşme biraz sıkıntılı geçmiş. Kuzenim iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı söylendiğinde ‘Zaten üç patlama oldu, onlarda da birer işçi öldü. Çok beğenmiyorsa, güvenli olduğunu düşünmüyorsa çalışmasaymış’ demişler. Keşke olmasaymış böyle taziye.
"Onlar ölenleri sayıya indirgemiş ama ölenler bizim için sayı değiller.
"Oysa bizim hiç kabahatimiz yoktu. Buradaki insanlar ekmek kazanıyor diye ölüme mahkum edildiler. Emek karşılığında evlerine ekmek götürüyorlardı. Bu hayatlarını tehlikeye atmaları gerektiği anlamına gelmiyor. Aldıkları para emeklerinin sadece cüzi karşılığı. Bir de canlarını vermesi gerekmiyor insanların. Güvenli koşullarda çalışması gerekiyor.
"Şimdi dayımın eşi ve çocukları yalnız kaldı. Çok zor. Ölüm zor ama bu şekli daha da zor. Acılarıyla baş başa kaldılar. Anneannem KOAH hastası, kadın dayanamıyor oğlunun acısına. Keza kardeşleri.
"Ama biz en azından dayımın cenazesine ulaştık. Geyve’de defnettik. Cenazelerini bulanlar kendilerini şanslı sayıyorlar. Bunları konuşmak da acı ama bunların hepsini yaşadık."
Uzuner son söz olarak “Biz adalet arayışını başından sonuna kadar takip edeceğiz” dedi. (HA)