Avukat Mehmet Ali Başaran vicdani reddini açıkladı. Kendisini Müslüman olarak tanımlayan 30 yaşındaki Başaran, aklını, kalbini ve ufkunu bir ulus devletin sınırları ile sınırlandırmadığını ifade ediyor ve ekliyor.
“Böyle bir sığlığa mahkûm olmanın, bana engin bir adalet bilinci bağışlayan İslam’a haksızlık olacağının farkındayım.”
“Sadece devletin penceresinden bakabiliyorduk”
Reddini kişisel blogundan yayımlayan Başaran, özetle şu ifadelere yer veriyor:
“Büyüdüğüm yerde insanlar birbirlerine ‘Ermeni’ diyerek hakaret ediyorlardı. Okulda edebiyat öğretmenimizden öğrenmiştim: ‘Ayıdan post, Yunan’dan dost olmaz’dı. Dört bir yanımız düşmanlarla çevriliydi. Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktu. Ülkemizi bölmek isteyen dış mihraklar Kürtleri kullanıyorlardı. Pek çok Kürt vatandaşımız da kadir kıymet bilmiyor, teröristlere sempati besliyordu! Bu olacak iş değildi ama oluyordu.
“Zorunlu Eğitim’den geçiyorduk ve sadece devlet’in penceresinden bakabiliyorduk dışarıya. Dışarısı ulus devletin avlusundan ibaretti. Düzene uygun kafalar olarak yetiştiriliyorduk. Bize düşen sadece biat etmekti. Ne verilirse onunla yetinmekti.
“Kuran ile tanıştık. İslam’ı ana kaynağından, anladığımız dilde okumaya başladık. Peygamberleri tanıdık ve zindanlarımızın kapılarını açabildiğimiz kadar açtık.
“Zorunlu eğitim gibi zorunlu askerliğe de karşıyım”
“Kendimi insanlık ailesinin bir ferdi; dünyayı da ülkem sayıyorum. Ülkemde inandığım gibi yaşamak istiyorum. İnsanoğlu için iyilik ve güzellikten başka bir şey dilemeyen Allah’a hakkıyla kul olmayı amaçlıyorum.
“İnsanlara inanmadığı değer ve ideolojilerin, yalan ve yanlı bilgi ve düşüncelerin dayatılması, kof bir kalıba ve hizaya girmekten başka seçenek tanınmaması anlamına gelen zorunlu eğitime karşı olduğum gibi zorunlu askerliğe de karşıyım.
“Bir Müslüman olarak teorisini ve pratiğini tasvip etmediğim bir orduya katılmaya zorlanmam bir zulüm; bu zulme boyun eğmem ayrıca bir zulümdür.
“İnsani ve İslami değerleri baskılaya gelmiş, sayısız darbelerle milyonlarca insana işkence etmiş, on binlercesini ‘meçhul’ etmiş, bu ülkedeki çoğunluklara ve azınlıklara, Müslüman olanlara ve olmayanlara türlü türlü eziyetler etmiş, geçmişi ve bugünü hak ihlalleriyle, hukuksuzluklarla dolu bir orduya katılmam düşünülemez.
“Orası peygamber ocağı değil”
“Bir Müslüman peygamber ocağına katılabilir ancak insanların sabah akşam küfür ettiği veya yediği, hakaret ettiği veya yediği, aşağılandığı, haksızlıklara uğradığı ve fakat haksızlıklar karşısında haklı itirazlarda bulunamadığı bir yer, hiç şüphesiz, peygamber ocağı değildir.
“Milliyetçiliğin, ulusalcılığın veya ırkçılığın vücut bulduğu bir yeri peygamber ocağı olarak nitelendirmek gaflet değilse aldatmacadır.
“İnsan ve zaman dâhil devasa imkânların akıl almaz boyutlarda israf edildiği bir yeri peygamber ocağı kabul etmenin imkânı yoktur.
“Bir Müslüman olarak kendime de başka bir canlıya da haksızlık etmek istemiyorum. Kimseyi inanmadığı değerler için savaşmaya, ölmeye ve öldürmeye zorlamadığım gibi, kimsenin de beni inanmadığım değerler için savaşmaya, ölmeye ve öldürmeye zorlamasına razı değilim.
“Vicdani reddimi beyan ediyorum. Askere gitmiyorum.” (EKN)