Demokrasinin önünü tıkayan yayıncılık
Panelistlerden, Le Monde Diplomatique yayın yönetmeni Ignacio Ramonet, dünyanın yeni bir sorunla karşı karşıya olduğunu söyledi: "Mekanizmalarını genellikle demokrasinin önünü tıkamak için kullanan kitlesel yayıncılık."
En etkili yayınlar olarak görülen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yayın organlarının "Washington'daki savaş çığırtkanlığı tavrını dizginleyebilme yetisinden tamamen yoksun" olduğunu söyleyen Ramonet, ana medyanın, "savaşa girmek için kullanılan yalan yanlış bahaneleri" yeren uluslararası toplumun tepkilerini yansıtmayı da başaramadığını ekledi.
Bilginin "arz talep kuralların uygun şekilde dolaşıma girmiş bir mal haline geldiğini" söyleyen Ramonet, haber yayıncılığının uğradığı değişime de dikkat çekti. Ramonet, haber yayıncılığının "sağlam gerçekleri yayınlamak ve toplumu dönüştürmek için toplumun kendisini anlamaya yardımcı olmak yerine, giderek daha fazla sansasyonculuğa ve duyguları sömürmeye bel bağlayarak" eğlence rolünü üstlendiğini söyledi.
Ramonet konuşmasını şöyle bitirdi: "Karmaşık, çok yüzlü, ama güvenilmez bir sistemle karşı karşıyayız. Medya toplumsal kesimlerin sesi olmak gerekirken, dünyanın en güçlü ülkelerindeki üç dört büyük şirketin denetiminde."
Ana medyadan yararlanmak
Forum'a katılan bir kadın gazeteci de, sivil toplumun çıkarları açısından önemli olan bilgilerin ana medyada yer almasının gerekliliğinden söz ederken,. bunu gerçekleştirmenin bir yolunun da televizyonların kullanabileceği yüksek kaliteli malzemelerin üretilmesinden geçtiğini söyledi. Bu strateji, Greenpeace tarafından daha çok insana ulaşmak için kullanılmış ve başarılı olmuştu.
Medya ve sermaye
Forum'a katılanların çoğu medyanın özelleştirilmesinin çoğulluğun bir garantisi olamayacağında hemfikirdiler. Çünkü, İtalyan gazeteci Gianni Mina'nın belirttiği gibi "Bugünün işadamlarının yayın organlarını almalarını nedeni, kendi işlerinin reklamını yapıp, hükümetler karşısında iltimas elde etmek."
Forum'un kapanış konuşmasıysa Küresel Medya İzleme örgütünün genel sekreteri Roberto Savio'dan geldi. Savio, hükümetlerin medya üzerine konuşmayı politik olarak doğru bulmadığını, çünkü medyanın özel bir sektör olduğunu, sonuçta her şeyin gelip mülkiyet özgürlüğüne dayandırıldığını söyledi.
Savio, medya denetiminin bugünkü yoğunlaşmasının, "düşüncelerin dayatılması"yla hiç bu denli yakından bağlantılı olmadığını söylerken, 30 yıl önce de tartışılmış olmasına karşın, "bilgi ve iletişim dünyasının yeni düzeni" göz önüne alındığında, konunun bugün hâlâ geçerli olduğunu belirtti.
Gazetecilerin özgürlüğününse göreceli olduğunu, çünkü etkinliklerinin büyük bölümünün, hangi haberlerin yapılacağına haberin satışa etkisine göre karar veren editörlerin denetiminde olduğunu ifade eden Savio, haberciliğin vurgusunun da giderek olaylara kaydığını, bu arada olayların altında yatan süreçlerin görmezden gelindiğini söyledi.
DSF'nin haberleştirilmesi
Katılımcıların hepsi, DSF'yle ilgili haberciliğin hep edilgen olduğunda, üstelik buluşmaların mesajının ana medyada yer alması için de pek çaba sarf edilmediğinde hemfikirdiler.
DSF Uluslararası Komitesi'nin üyelerinden sosyolog Candido Grzybowski, "İnternet'in varlığının Forum'un gerçekleştirilmesine" olanak sağladığını ve "bir yandan bütün dünyayla bağlantı kurmamızı sağlarken, bir yandan da yıkıcı" olduğunu, "çünkü herkese değil, yalnızca seçkinlere ulaşabildiğini" söyledi.
Katılımcıların hemfikir oldukları bir başka sorun da, haberin, bilginin takibi, devamlılığıydı. Zira, birçok insan, her bir Dünya Sosyal Forumu'nun bütün bir yıl boyunca olup bitenlerin bireşimi olduğunu hâlâ anlayamıyordu.
Bunun üzerine, bu ilk buluşmadan Dünya Sosyal Forumu'yla ilgili bilgilerin sürekliliğini sağlayacak, önemli bir öneri ortaya çıktı. DSF temalarını yalnızca beş günlüğüne değil, sürekli olarak haber yapacak bir sistem oluşturmak. Bu sistemin hedefi, bu konularla ilgilenen gazetecilerin oluşturduğu bir ağ aracılığıyla, yıl boyunca gerçekleşen sivil toplum etkinlikleriyle ilgili bilgileri yaymak olacak. (TK)