Uzun yıllar önce vefat eden babasının kendisine çocukken anlattığı bir şehre dair mekân ve mekânların izini sürmek üzere şehre gelmişti. Baba Arthur Kürkçüyan Diyarbekirli bir Ermeni. 1930'lu yıllarda Şam, Suriye üzeri Fransa'ya varır. Sonra orada evlenir. Yıllar sonra kızı Ursula'ya kendisinin artık yaşlandığını ama Ursula'nın mutlaka o şehri, kendi şehrini görmesi gerektiğini anlata durur. Hele kenti yöneten erkânın yönetim birimlerinin mekânı olan girişinde de aslanlı çeşmelerin ağzından şarıl, şarıl suların aktığı yeri anlata, anlata bitiremez.
İşte insan yaşamında mekânların bu denli önemli olduğu ve binlerce kilometre ötelerden bile sürüklenerek kimi kez de anıların insanı mekânlara taşıdığı anlar az değildir. Ursula ile gün boyu şehri dolaşmıştık. En çok da İçkale'nin, Saray Kapının halen de var olması onu epeyce etkilemişti. Hele Aslanlı çeşme adeta babasının anlattığı kente dair anılara taşımıştı hemşehri gazeteciyi. Yalnız fotoğraf çekilmesine izin verilmemesi çok etkilemişti Ursula'yı. Hiç değilse o tarihlerde yaşayan teyzesine aslanlı çeşmenin önünde çekilmiş fotoğrafını götürmek istemiş ama askeri yetkililerce izin verilmemişti. Sonra telafi için ben aslanlı çeşmenin bir kartpostalını kendisine yollamıştım.
Düşünün bir kez, hangi şehirde kentin binler yıllık tarihinin, geçmişinin izlerinin, bir höyüğün(İçkaledeki Virantepe ya da Hemadek Höyüğü) altında olduğu bilinir de yıllardır hiçbir şey yapılamadan beklenir.
Yine bir şehirde en azından 800 yıl önce kentte hüküm sürmüş Artukluluların sarayının yıkıntılarının toprak altında olduğu bilinir de hiçbir şey yapılamaz. Ve yine 800 yıl önce yapılmış Artuklu kemerinin altından sıkça geçilir de kemerin belki de farkına varılmaz.
Hemen kemerin karşısındaki bir çift bekçi gibi duran Aslanlardan birinin yıllar önce çalınıp götürülerek kentin belleğinden çıkarılmasının ezikliği süredururken suyunun da akmaz olmasının derin hüznüne kimler ortak olmak gereksinimini duyar.
Yine 800 yıl önce Artuklu hükümdarına gündelik hayatı kolaylaştırmak üzere robot yapan Ebül İz Cezeri'nin Kitab-ül Hiyel'inin sayfalarının yaprak hışırtılarını acaba kaç kişi duyumsar.
Ya 1700 yıllık Saint George Kilisesinin amaç dışı kullanımının acısı ve çalınıp sırra kadem basan kapısının hesabı kimden sorulacak.
Bugün artık Diyarbekir tarihe ışık tutuyor. Tarihini Surlarının beden'ine ince bir oya gibi işleyen Diyarbekir insanlık mirasına sahip çıkmak adına sırlarını gönül verenleriyle paylaşmak istiyor. Ve diyor ki sadece dört kapılı 82 burçlu değil Diyarbekir Surları. Surlar içindeki en eski mekânıyla ve surlarıyla ikisi içeriye ikisi de dışarıya açılan ayrıca dört kapısı ve 16 burcu olan bir de İçkalesi olan bir başka gizli mekânı var bu sevdalı şehrin.
Ve Diyarbekir kabuğunu kırıyor dünyaya açılan projeleriyle. İlk olarak Valilik ve Büyükşehir Belediye Başkanlığının ortaklığında 2000 yılında Çekül Vakfınca başlatılan "Diyarbakır Surları Koruma Projesi" 9 Ekim günü İçkalede görücüye çıkıyor. Hem de "21. Yüzyılda Diyarbakır Surları ve İçkale" sergisiyle.
Bizler daha 5 yıl öncesine kadar belki Surların kurtuluşunu çocuklarımız görür deyip uğraşadururken zaman hızla yürüdü. Ve bugün sırtımızı surlarımıza dayayıp, surlarımızdan güç alarak surlarımızın biz hemşerilerine fısıldadığı sırlarını bugün dünya aleme bağırmak arifesindeyiz.
Ve diyoruz ki, kafalardaki ideolojik sınırların aşılmasının şehre dair örnek olayıdır Diyarbekir Surları. Gelin bu paydada sizler de paydaş olun. (ŞD/YS)