Fotoğraf: MA
İşçi Sağlığı ve İşçi Sağlığı Meclisi (İSİG), İstanbul Tabip Odası’nda (İTO), “6331 Sayılı İSG Yasası”, “İş Cinayetleri”, “İşkollarında Durum” ve “Çocuk-Kadın-Göçmen-Yaşlı İşçiler, İşçi Sağlığı Mücadelesi” konu başlıklarıyla forum düzenledi.
İSİG Genel Koordinatörü Murat Çakır, çok farklı mecralarda işçi sağlığı konusunda mücadele verildiğini söyleyerek İSİG’in de bu yönde kurulduğunu dile getirdi. Mücadelelerinin sendikal harekete dayandığını ifade etti.
6331 Sayılı İSG yasasının1 Ocak 2013’te yürürlüğe girdiğini hatırlatan Çakır, bu yasa ile birlikte neo-liberalizmin daha da açık hale büründüğünü söyledi.
İşçi cinayetleri çoğaldı
Çakır, bu yasaya karşı çıktıklarını ve yasanın yürürlüğe girmesi halinde işçi cinayetlerinin çoğalacağına dair öngörülerini paylaştıklarını ancak buna rağmen yasağının yürürlüğe girdiği ve öngörülerinde haklı çıktıklarını anlattı.
İktidarın söylediklerinin tam tersi bir sürecin yaşandığını dile getiren Çakır, iş cinayetlerinin önlenebilir olduğunu ifade etti.
“Karşınızda yer alan sermaye ve devlet, eğer güçlü bir mücadele ve örgütlülük yoksa ne derse o olur” diyerek, yasanın yürürlüğe girdikleri sıralarda yeterince mücadele etmediklerini ifade etti.
Sorunların çözümü noktasında direkt işçinin başat rol alması gerektiğini dile getiren Çakır, böyle olmadığı taktirde yaşanan sorunlara dair çözümünü geciktiğini belirtti.
Çakır, “Projeye başladıkların da ‘şu kadar işçi ölür’ diyorlar. Her şeyi başta diyorlar. Kentleşme oranı çok yüksek. Ekolojik denge bozulmuş. Bu nedenle salgınlar çıkıyor. Bunun için hiç tahmin dahi edemediğimiz işçi sorunları da ortaya çıkıyor” dedi.
12 yılda 18 bin işçi öldü
Türkiye’de 2013 ile 2022 arasında 18 bin 285 kişinin yaşamını yitirdiği bilgisini paylaşan Çakır, bu cinayetlerin 2 bin 70’inin İstanbul’da yaşandığını kaydetti.
Duyulmayan birçok cinayetin de olduğunu söyleyen Çakır, işçilerin her konuda korumasız olduğunu da sözlerine ekleyerek yaşamını yitiren işçilerin yüzde 85’inin ücretli işçiler olduğunu geri kalan yüzde 15’inin ise esnaf ve çiftçiler olduğu bilgisini de paylaştı.
Türkiye ve İstanbul’da işçi cinayetlerinin alanlara göre dağılımını grafiklerle anlatan Çakır, bu cinayetlerinin en çok yaşandığı alanın başında inşaat geldiğini kaydetti. İş cinayetlerinin nedenlerine de işaret eden Çakır, en yüksek oranın trafik ve servis kazası, ezilme ve yüksekten düşme nedenlerinin yer aldığını belirtti. Çakır, İstanbul’da ise bu nedenin en yüksek olduğu olgunun ise yüksekten düşme olduğuna dikkat çekerek, yoğun yapılamaya işaret etti.
Örgütsüzlük öldürüyor
Cinayetlerin cinsiyet dağılımına yer veren Çakır, bu cinayetlerin yüzde 95’inin erkeklerin oluşturduğuna değindi. Cinayetlerin yaş dağılımına da değinen Çakır, en yoğun ölümlerin 28 ile 50 yaş grubunu oluşturduğunu dile getirdi. 28-50 yaş arasındaki ölümlerin iş cinayetlerinin yüzde 49’unu oluşturduğunu aktardı. Çakır, işçilerin emekli olamadan yaşamını yitirdiğini kaydetti.
Göçmen işçi cinayetleri verileri üzerinde de duran Çakır, Suriyeli göçmenlerin bu oranın yüzde 50’sini oluşturduğunu kaydetti. Göçmen işçilerin yaşadığını sorunlara da işaret eden Çakır, birçok işçinin kayıtsız bir şekilde çalıştığını dile getirdi.
Çakır, yaşamını yitirenlerin yüzde 96’sının sendikasız olduğu bilgisini vererek, örgütlü işçilerin üye oldukları sendika ile aldıkları haklar ile korunduklarına dikkat çekti.
Güvenlik anlayışı
Daha sonra söz alan Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Sekreteri Nihat Demir, iş kollarının “kaos” olduğunu söyledi.
İşçi cinayetlerinin sorunlarına ve nedenlerine işaret eden Demir, iş güvenliğinin artık ayakkabı ve baretten ibaret görüldüğünü belirtti.
Olması gerektiği gibi işçi sağlığı ve güvenliğinin yapılmadığını dile getiren Demir, cinayetlerin bu nedenle yaşandığına dikkat çekti.
Kürt işçilerin mağduriyeti
En çok cinayetlerin yüksekten düşmeden kaynaklandığını dile getiren Demir, “Ancak yaşanan bu sorunlara ve kaynaklarına karşı çok ciddi bir direniş de var. İş alanında faaliyet yürütürken, savaş mağduru veya Kürdistan’dan gelen işçilerin çok daha fazla mağdur edildiğini gördük. Yaşam ve sosyal yaşam hakkı gasp ediliyor. Hijyenik olmayan ortamlarda çalışıyorlar. Ayrıca kötü hava koşulları da ölümler yaşanıyor. Bu sorunların son bulması için mücadele ediyoruz. Ancak yeterli, tatmin edici bir seviyeye ulaşamadık” ifadelerini kullandı.
Son dönemlerde iş kollarında genç ve üniversite öğrenci veya mezunlarının giderek çoğaldığına dikkat çeken Demir, bu durumun sorunların daha artırdığını dile getirdi. Demir, sorunların son bulması için yeterli düzeyde mücadele edilmesi gerektiğini kaydetti.
Deniz işçileri sorunları
Deniz İşçileri Platformu üyesi Onur Özkaya da, mesleklerine dair pek bilgi sahibi olunmadığını ancak deniz işçileri için de bir mücadele hattı oluşturmaya çalıştığını dile getirdi. İş sağlığı ve güvenliklerinin olmadığını dile getiren Özkaya, kesim ve kaynak gibi durumlarda aspes nedeniyle hastalandıklarını dile getirdi.
Kimyasal ve radyasyona maruz kaldıklarını dile getiren Özkaya, ölümlerin çok fazla olduğunu söyledi.
En çok ölümlerin kalp krizi nedeniyle yaşandığına dikkat çeken Özkaya, “Her iki yılda bir sağlık raporu alarak çalışmamız lazım. Ancak 10 dakika içinde verilen sağlık raporlarıyla işe başlanılıyor. Bir işçi yaşamını yitirdiğinde ise işveren ya da devlet hesabını vermemiş oluyor. Rüşvet de çok fazla. Şirketler rüşvet vererek, denetimi sıkı tutabiliyor. Ayrıca gemi içinde zorbalık, şiddet de çok yaşanıyor. Bu nedenle psikolojik sorunlar da ortaya çıkıyor. Bu nedenle taciz ve tecavüz gibi olaylar ya da intiharlar meydana geliyor” diye konuştu.
Sağlık haklarının da çok sınırlı olduğunu ifade eden Özkaya, “Bir yaralama ya da hastalık durumunda 10 saate ancak karaya varabiliyoruz. Bu durum da ölümün yaşanmasına neden oluyor” dedi.
Sistem çöküyor
Daha sonra söz alan avukat Berin Demir ise, işçilerin yargı sürecinde yaşadığı sorunlar üzerine konuştu.
Demir “Biz sahneye girdiğimizde işçi yaşam hakkını yitirmiş oluyor” dedi. Demir, ölümlerin temel kaynakları arasında devlet denetiminin olmamasını ve özelleştirmenin yoğun olmasını gösterdi.
Denetleme mekanizmasının olmadığını, teftişlerin ise göstermelik olduğunu ifade eden Demir, “Yargı sürecinde de devletin geri çekildiğini görüyoruz. İşçi işe girerken birçok belge imzalatılıyor, formaliteden atölyeler düzenlediklerine dair görüntüleri klasörler halinde önümüze koyup işçinin ölümünden sorumlu olmadıklarını iddia ediyorlar. 2008’de yaşanan işçi ölümleri davası hala sürüyor. Bu nedenle aileler yasalarını tutamıyor. Adalet müessesesi çalışmıyor. Bu nedenle tüm sistem çöküyor” diye konuştu.
(HA)