BSH'nin çalışması şu üç temel noktaya odaklanıyor:
1. Yasanın hazırlanma süreci,
2. Yasa tasarısının içeriği ,
3. Yasa tasarısına karşı çıkış ve BSH
İş Kanunu ön tasarısının genel gerekçesi çerçevesinde iş kanunu ön tasarısının madde bazında incelemesinin yapıldığı çalışmada önce şu sorunun yanıtı aranmış:
TİSK İş Yasası Ön Tasarısına Nasıl Yaklaşıyor?
Sözkonusu çalışmada, İş Yasası Ön Tasarı Genel Değerlendirmesi şöyle bir çatı altında yapılıyor:
1. Yasanın hazırlanma süreci
Normal parlamenter işleyişte yasama organı (Meclis) kendi içinden oluşturduğu komisyonlar aracılığıyla yasama işlevini yerine getirir. İş yasası ile ilgili yasa hazırlama işi ihaleye verilmiştir. İhaleyi 9 kişilik Bilim Kurulu almıştır.
Bilim Kurulu devletin, işverenlerin ve sendika konfederasyonlarının önerdikleri isimlerden oluşturulmuştur. Hazırlanacak tasarının tarafsızlığı böylece iki kez (bilimsellik ve temsiliyet ) garanti altına alınmak istenmiştir.
Yasa hazırlanma süreci, büyük bir gizlilik içinde sürdürülmüştür. 2001 yılı haziran ayında imzalanan gizli bir protokolle Bilim Kurulu çalışmaları başlatılmıştır. Protokole, Çalışma Bakanı, Türk İş, DİSK, Hak İş ve TİSK genel başkanları imza atmışlardır.
Protokolde, iş, sendika ve grev yasalarının iş yasası öncelikli olmak üzere bilim kurulu tarafından hazırlanarak 2001 Ekim'inde yasalaşmak üzere parlamentoya sunulması kararlaştırılmıştır.
Bundan da önemlisi, protokole imza atanlar, bilim kurulunun hazırlayacağı tasarılar oy birliğine sahip olursa tasarılar hakkında çekince koymayacakları konusunu da kararlaştırarak, imzalamışlardır. Oybirliği ile değil de oy çokluğu ile gelirse tasarılar yine de Meclise gönderilecektir.
Bilim Kurulunun hazırlamış olduğu tasarı, İş Kanunu Ön Tasarısı (diğer ikisi hakkında protokole aykırı olarak bir çalışma yapmamışlardır) protokolün imzalanmasından yaklaşık bir yıl sonra taraflara iletildi. Bu arada çalışma bakanı tarafından, konfederasyonlara gizlilik anlaşmasına uydukları için teşekkür edildi.
Her temsilci kendilerini gönderen konfederasyonlara bilgi verdi. Bu bilgilendirme, çalışmanın bilimsel olduğu, AB ve ILO normlarına uygun olduğu, eğer işçilere anlatılıyorsa, işverenlerin ve rakip konfederasyonun bu düzenlemeyi istemeyeceği, karşı çıkacağı şeklinde sunuş teknikleriyle yapıldı. Ağırlıklı olarak da protokole atılan imza hatırlatıldı, bu sunuşlarda. İstenilen ses çıkarılmadan mutabakat içinde yasanın meclisten indir kaldır yöntemiyle geçirilmesiydi. Protokol bozulmaya kalkıldığında işverenler diledikleri türde değişiklikleri meclisten geçirebilirlerdi. Bu ve benzeri yöntemlerle tepkiler bastırılmaya, tasarının kamuoyunda tartışılması engellenmeye çalışıldı.
Ön tasarı metni konfederasyonlara iletildikten sonra yapılan ve masrafları konfederasyonlar tarafından üstlenilen bir Abant toplantısında, bilim kurulu tarafları "dinleyerek", son düzeltmeleri kendi içine kapanarak ve taraflarla hiçbir şekilde tartışmadan gerçekleştirdi.
2. Yasa tasarısının içeriği:
Tasarı, esnek çalışma sistemini yerleştirmek hedefiyle hazırlanmıştır ve kendi içinde tutarlıdır. Tasarıyla esnek hale getirilen sadece çalışma ilişkileri değildir. Ücretler de esnekleşmeden payını almaktadır.
Esnek çalışma modelinin bir gereği olarak işgücü çekirdek ve çevre işgücü olarak ikiye bölünmekte ve katmanlı hale getirilmektedir.
Çekirdekte yer alanlar sayıca az, iş güvencesi ve sendikal haklara kağıt üstünde olsa da sahip işçilerden oluşmaktadır. Çevre işgücü ise, işçi sınıfının büyük kitlesinin dahil olduğu alandır. Burası yarı-işsizlik konumudur, hiçbir güvence ve sendikal hak yoktur. Bunları kullanma olanağı fiilen ellerinden alınmıştır.
Bu katmanlaşma yasa ile birlikte gelen bir şey değildir. İşçi sınıfı bugün zaten katmanlaşmış durumdadır. Tasarı uygulamada var olanı yasa haline getirmektedir. Kısmi zamanlı çalışma, taşeronluk, çağrı üzerine çalışma , ödünç iş verme... Bunların hepsi hali hazırda uygulanmaktadır. Sorun tasarının bunları yasa diline tercüme ederken, hangi sınıfın çıkarına uygun bir dil kullandığıdır. Tasarı metninin incelemesinde çok açıklıkla ortaya çıkmaktadır ki, kullanılan dil sermayedar sınıfın dilidir .
Tasarı hali hazırdaki uygulamayı yasalaştırmaya çalışırken diğer yandan var olan yasal hakları ortadan kaldırmaktadır . Bunun en açık örneği, fazla mesai ödemelerinin ortadan kaldırılmasıdır. Esnek çalışma sisteminin doğal sonucu olarak haftalık çalışma sürelerinin düzenlenmesi prensibi terk edilerek yerine denkleştirme ilkesi getirilmekte ve bunun sonucu olarak günlük fazla mesai çalışmalarının karşılığı ortalama haftalık çalışma süresi içinde eritilmektedir. Ücretler çalışma süresiyle doğrudan bağlantılı hale getirilerek, çalışma sürelerinin kısaltılması ücret indirimleriyle birlikte gerçekleştirilmektedir.
Fazla mesailere ek olarak, kıdem tazminatına ilişkin getirilen düzenleme de var olanı ortadan kaldırmaktadır. Fondan yararlanma koşulları daraltılmış, fon bir emeklilik ikramiyesine ("ölüm tazminatı") dolayısıyla işçi sınıfının sınıfsal bir kazanımı bireysel tasarrufa dönüştürülmüştür. Tazminat miktarlarının belirlenmesinde getirilen usuller ise maddi kayıplara neden olacak içeriktedir.
Sendikal hareketin uzun yıllardır önemli gündem maddelerinden birini oluşturan iş güvencesine tasarının getirmiş olduğu düzenleme esnek çalışma modeline uygun ancak işçilerin büyük çoğunluğunu kapsamamaktadır.
On işçiden fazla işçi çalıştıran işyerlerinde çalışanlar, altı aylık kıdemi olanlar ve belirsiz süreli iş akdiyle çalışanlar iş güvencesinin kapsamı içindedir. İş güvencesi düzenlemesi, işten çıkarmaları güvenceye alan bir anlayışa sahiptir. Üstelik tasarının kendisi iş güvencesinin yetersiz olduğunun farkında olduğu için, ücret garanti fonu ve kısa çalışma ödeneği gibi ek güvenceler getirme gereği duymuştur.
3. Yasa tasarısına karşı çıkış ve BSH
Tasarı, işçi sınıfının bileşimindeki değişmeyi kabul etmekte ve bu bileşimi sermayenin çıkarları çerçevesinde "hizaya" sokmaya çalışmaktadır. İşçi sınıfının bileşiminde önemli bir dönüşümün yaşandığı, proletaryanın yeni kesimlerinin sınıfın içindeki ağırlıklarını giderek artırdıkları tespiti BSH'nin temel tezlerinden ve ortaya çıkış nedenlerinden biridir. Bu bileşimi kapsayacak tarzda bir mücadele ve örgütlenme tarzına olan ihtiyacı dile getirdiği ve bunun varolan sendikal yapılar tarafından karşılanamayacağını söylediği için BSH ortaya çıkmıştır. Bu nedenle yasaya ilişkin tartışmaların, nasıl bir sendikal mücadele ve örgütlülük tartışmalarına dönüştürülmesi BSH'lilerin içinde bulunduğumuz dönemdeki özel görevleri arasında yer almaktadır.
BSH'nin temel sloganlarından birisi olan "İşçi sınıfının ihtiyacından büyük yasa yoktur" sloganının yasa tartışmalarında BSH'nin farklılığını ortaya koyar tarzda yaygınlaştırılması gerekiyor. Yasanın gerek hazırlanış, gerek içerik bakımından teşhiri ile birlikte işçi sınıfının örgütlü gücü ve militan mücadelesi olmaksızın işçilerin haklarını koruyan ve geliştiren yasal düzenlemelerin yapılamayacağı ve dolayısıyla en kötü yasal düzenlemeler altında dahi işçi sınıfının gücünün kazanımların ölçüsü olduğu bilinci yayılmalıdır.
İşçi sınıfı örgütlülüğü ve militan mücadelesi olmaksızın işçiler yararına yasa düzenlemesi talebinin hiçbir karşılığı olmadığı geniş işçi kitlelerine anlatılmalıdır. Ayrıca her yasal düzenlemenin sınıflar arası güçler dengesinin belirli bir kalıba dökülmesi ve sistem içine dahil etme özelliği taşıdığı unutulmamalıdır. İşçi sınıfının bağımsız eylemi ve örgütlülüğünün ön plana çıkarılması, yasa konusunda sermayeden ve devletten medet uman anlayışların teşhiri için olmazsa olmaz koşulların başında gelmektedir.
Varolan sendikal yapılar, iş güvencesinin ön tasarıda yer almasını yeterli saymakta beis görmemektedirler. Bu anlamda tasarının çekirdek işgücü düzenlemesinin cazibesine kapılmışlardır. Oysa 12 milyon çalışanın büyük çoğunluğunun çeperde yer aldığı bir işgücü yapısında çekirdek işgücünün hakları kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur.
Sendikal yapıların işçi örgütü olmaktan çıkmalarının yasa tarafından desteklenmesi ve sendikaların buna gönüllü olmaları durumu, meşruiyetlerini devlet ve katında aramaları çabaları yasaya karşı mücadelenin öznesinin kim olmayacağına açık kanıt oluşturmaktadır.
BSH yasa tasarısının gizlilik örtüsünün kaldırılması konusunda oldukça başarılı bir faaliyet yürütmüştür.
Şimdi sıra, yasanın içeriği ve anlayışıyla teşhir edilmesi, işçi sınıfının varolan bileşimiyle ne tür bir sendikal mücadelenin yürütülmesi gerektiğini işçilere anlatmaktan ve çıkarılmak istenen yasanın var olan bürokratik sendikal yapıları ortadan kaldırmaktan çok onların her geçen gün işçi örgütü olma vasfını yitirme süreçlerini hızlandırarak düzene yedekleme harekatı olduğunu açık sözlülükle anlatmaya gelmiştir.
İş Kanunu Ön Tasarısının Genel Gerekçesi
Yasaların gerekçe bölümü, yasa maddelerinden daha büyük öneme sahiptir. Çünkü bu bölümde yasayı hazırlayanlar niyetlerini ve anlayışlarını ortaya koyarlar. Ancak bu bölümler dikkatli ve eleştirel bir okumayı gerektirmektedir.
İş Kanunu Ön Tasarısı Genel Gerekçesi Cumhuriyet dönemi içinde iş yasalarıyla ilgili yapılan düzenlemeleri değerlendirmeye ayrılmıştır. Bu değerlendirme yasanın gerekçesini de oluşturmaktadır.
Gerekçenin birinci paragrafında Cumhuriyetinin kuruluş yıllarından beri çalışma hayatının yasalarla düzenlenmesi fikrinin benimsendiği söylemekte, İzmir İktisat Kongresi'nde (1923) alınan kararlara gönderme yapmaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra hazırlıklar yapılmasına rağmen bunun 13 yıl sonra gerçekleştirilebildiğini söylemektedir. Aradan geçen 13 yıl da iş yasasının niye çıkarılamadığının açıklaması da gerekçe de üstü örtülü olarak verilmektedir. Genç cumhuriyet kıt ulusal kaynaklara sahiptir ve bir an önce kalkınabilmek istemektedir. Demek ki, cumhuriyet bütün arzusuna rağmen, bir an önce kalkınabilmek adına işçilerin yasal korumaya sahip olmadan çalıştırılmalarına göz yummuştur . Gerekçe itiraflarına devam etmektedir. İş yasasının çıkarılmamasını 1930'lara kadar özel sektöre dayalı bir politika izlenmesiyle açıklamaktadır. Yani işçileri korumasız çalıştırılmasının nedeni özel sektörün desteklenmesi yönündeki politikalardır.
1930'lardaki zorunlu devletçilik uygulamalarıyla birlikte bir iş kanunu çıkarılmış ancak bu da yine gerekçeden öğrendiğimize göre tek partili otoriter bir rejimin özelliklerini yansıtmaktadır.
Bir sonraki paragrafta, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra iş yasası sendikalar yasasındaki girişimlerin tamamen uluslar arası ortamdan kaynaklandığı söylenmektedir. TC devletinin iş yasası çıkarması, sadece bir niyettir bu niyetten özel sektör adına vazgeçilmiş, devletçilik döneminde de çıkarılan yasa otoriter özelliklere sahip olmuştur. Değişim ve demokratikleşme dışarıdan gelmiştir.
1961 Anayasasının getirdiği demokratik ortam, iş yasasına 1967 yılında hazırlanan yasayla giderilmeye çalışılmış ancak 1975 yılında 1475 sayılı kanunla yani tam 14 sene sonra iş yasası çıkarılabilmiştir. Ön tasarı gerekçesi 1475'in çıkarıldığı zaman geri bir yasa olduğunu çünkü dünyada yeni bir teknolojik devrimin yaşandığı sırada çıkarılmasına rağmen bu gelişmeleri dikkate almadığını kabul etmektedir.
Gerekçeye göre bu teknolojik devrimin simgesi, mikro elektronik teknolojisidir . Gerekçe 1475'in çıktığı dönemde geri kalmasını ve çağın ihtiyaçlarını karşılayamadığını söyleyerek yeni bir iş yasasına ihtiyaç olduğuna kendisini ikna etmeye çalışmaktadır. Kendini oluşturacağı zemin de hazırdır:
1. Uluslararası ortam (Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma miras)
2. Özel sektöre dayalı politikalar (cumhuriyetin ilk yıllarından kalma miras)
3. Otoriteryanizm-korporatizm (devletçilik döneminin mirası)
Gerekçe bu zemini şu cümlelerle ifade etmektedir. " Bu hususta Türkiye Cumhuriyeti'nin avantajı Atatürk devrimlerinin bir sonucu olarak Türk İş Hukukunun öteden beri Avrupa hukukundan esinlenmiş ve Uluslararası Çalışma Örgütünün normlarından etkilenmiş olmasıdır."
Ve yine " Yukarıda değinilen ve çalışma hayatını yakından etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar, Türkiye Cumhuriyetinin iş hukuku alanındaki yetmiş yıla yaklaşan birikimi, uygulamada karşılaşılan sorunlar, esnekleşme gereksinimi, Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü normlarına uyum sağlama zorunluluğu mevcut İş Kanununda bazı değişiklikler yapılması yerine yeni bir iş yasasının hazırlanmasını zorunlu kılmıştır."
Bunlar, yasanın hangi ideolojik perspektifle hazırlandığının kendi diliyle itiraf edilmesinden başka bir anlama gelmemektedir. Kendi dilimizle söyleyecek olursak: emperyalistler ve işbirlikçilerinin çıkarları, devletin sendikaları ele geçirme politikaları ve işçi düşmanlığı yasa tasarısının gerekçelerini oluşturmaktadır.
Tisk İş Yasası Ön Tasarısına Nasıl Yaklaşıyor?
TİSK Abant toplantısına sunduğu yazılı metinde, yasa tasarısında yapılması gereken düzenlemeleri 3 grupta toplamıştır. Mutlaka değişmesi gereken maddeler, değişmesinde yarar görülen , tasarının redakte ettiği ama kabul edilen maddeler.
Mutlaka değişmesi gereken maddeler TİSK'in kabul etmedikleridir.
1. Tanımlar kısmında Alt işveren kısmına karşı çıkmaktadır. TİSK'e göre tasarıdaki şekil, alt işveren ilişkisini uygulamada ortadan kaldıracaktır. TİSK alt işverenin toplu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini asıl işverenin üstlenmesine ve daha önce işyerinde çalıştırılan kimselerle alt işveren ilişkisi kurulamayacağı ifadelerine karşıdır.
2. İşyerinin bütün olarak devri (Md. 6 b bendi) durumunda toplu sözleşmesinin sona erdirilemeyeceği hükmünün 2822 sayılı yasanın varolan düzenlemelerini kısıtladığını söylemektedir. Ayrıca işletme sözleşmesi kapsamındaki bir işyerinin devredilmesi durumunda işyeri TİS'nin iş sözleşmesi hükmü olarak devam etmesine karşıdır. Önerisi en fazla bir yıl ve TİS sona erinceye kadardır. Devir durumunda sözleşmelerde değişiklik yapılmasına getirilen sınırlamaya karşıdır. Yine 2822'nin hükümlerinin kısıtlandığını gerekçe göstermektedir. Bu anlamda 2882'de değişikliğe karşıdır.
3. Belirli süreli iş sözleşmelerine getirilen sınırlamanın (MD. 12) kaldırılmasını, belirli süreli aktin birden fazla üst üste yenilenmesine olanak tanınmasını istemektedir.
4. Emsal işçi tanımının esnek çalışmayı sınırladığını, çıkarılmasını istemektedir.
5. İhbar önellerinin sözleşmeler ile artırılmasını istememektedir.
6. İşverenin ispat yükümlülüğüne işçiyi de ortak etmek istemektedir. "İşveren işçiyi attığı nedenin dışında bir neden işçi tarafından iddia edilirse, ispat yükü işçide olmalıdır" demektedir.
7. Kıdem tazminatında fona karşıdır. Sürenin 15 güne çekilmesi, kıdem tazminatı tavanının indirilmesini, hak kazanmanın 3 yıla çıkarılmasını istemektedir.
8. Özürlü ve eski hükümlü istihdamının zorunlu olmamasını, para cezasının kaldırılarak oluşturulacak fona katkı payı ödemelerini istemektedir.
9. Ücretin gününde ödenmemesi ile ilgili düzenlemenin çıkarılmasını istemektedir.
10. Fazla çalışma ücretinin yüzde 25'e düşürülmesini ve serbest zamanın fazla çalışma zamanına eşitlenmesini istemektedir.
11. Denkleştirme süresinin 4 ay olmasını, anlaşmayla 6 ay ve 12 aya kadar uzatılabilmesini istemektedir.
12. Telafi çalışmalarının günde 3 saati aşamayacağı ve tatillerde telafi çalışması yapılamayacağı kısıtlamalarının yasadan çıkarılmasını istemektedir.
13. İşyerinin krizi durumunda da kısa çalışma yapılmasının olanaklı kılınması ve çalışılan sürenin ücretinin ödenmesi istenmektedir.
14. Toplu sözleşmelerin içermediği maddeleri toplu sözleşme hükmü haline getirecek ek bir maddenin tasarıya ilave edilmesini istemektedirler.
15. Esnek çalışma modellerine uygulanmayacak kanun hükümlerinin neler olduğunun belirtileceği bir madde istemektedir.
Görüldüğü gibi, işverenlerin özü itibariyle karşı oldukları dört konu vardır: Alt işveren, kıdem tazminatı fonu, emsal işçi ve hak grevi .
Bunlardaki karşıtlık, bunları doğuran temele karşı çıkmak biçiminde değildir. Emsal işçiye karşıdır çünkü esnek çalışmanın mantığıyla bağdaşmadığını düşünmektedir.
TİSK'in tasarıda değişmesini istediği maddeleri temel olarak AB yönergelerine gönderme yapmaktadır.
1.Ödeme aczine düşme durumunun bütün işyerlerinin ücret garanti fonu kapsamına alındığından yakınmakta, bazı işyerlerinin ve işçilerin kapsam dışında tutulmasını, fona devletin katkıda bulunmasını istemektedir. AB yönergesine gönderme yapmaktadır. (80/987 sayılı)
2. Asgari ücretin saatlik olarak da belirlenmesinde ısrar etmektedir.
3. Yıllık izin hak sürelerinin aynı kalmasını istemektedir. AB yönergesine uygun olmakla birlikte AB ülkelerinde bile 3 yıllık geçiş süreci tanındığını gerekçe yapmaktadır.
4. 50 yaşın üzerindeki işçilere 20 günden az olmayan ücretli izin verilmesine karşıdır.
5. Ara dinlenmelerinde AB yönergesinin uygulanmasına (6 saatten fazla işlerde bir ara dinlenmesi) dolayısıyla 4 saat ve daha kısa süreli işlerde 15 dakika ara dinlenmesine karşıdır .
6. Gece tanımının AB yönergesine uydurulmasını istemektedir. 24-05 arası ve 7 saatten az olmayan. Yönergede 8 saat varken tasarıda 7.5 saat olduğunu tasarının AB yönergesinden ileri olduğunu söylemektedir. Aslında sadece tasarı değil mevcut yasa da AB yönergesinden ileridedir.
7. Mesleki faaliyet olarak ödünç iş ilişkisinin ayrı bir kanunla düzenlenmesini istemektedir.
8. İşçi temsilciliğinin sendikalaşma önünde engel oluşturabileceği, küçük işletmelerde sorun olacağı gerekçesiyle karşıdır ancak üretime katkıda bulunmak, çalışma barışını sağlamakla görevlendirilmelerini istemektedir. NU
--------------------
Çalışmanın İş Kanunu Ön Tasarısı'na "Madde" bazında bakış bölümüne ilgi duyanlar için : www.antimai.org