İkinci Karabağ Savaşı'nın Ermenistan ve Türkiye'deki sivil toplum örgütleri üzerindeki etkisine dair dikkat çekici tespitler içeren ve Armine Avetisyan, Kübra Zeynep Sarıaslan ve İhsan Karayazı tarafından hazırlanan "Şimdi Ne Olacak?" adlı rapor Nisan ayında yayınlandı.
İki ülkeden 23 kişiyle yapılan görüşmeler ve saha çalışmasına dayanan rapor, İngilizce, Ermenice ve Türkçe olmak üzere üç dilde yayınlandı.
Ekip ile araştırma sürecini ve II. Karabağ Savaşı'nın Ermenistan-Türkiye arasındaki sivil diyaloğunu nasıl etkilediğini konuştuk.
*2020'deki II. Karabağ Savaşı'na kadar Türkiye-Ermenistan arasındaki sivil toplum kuruluşlarının çalışma ve temasları yoğunken savaştan sonra bir kesinti gördük. Size böyle bir araştırma yapma fikri nereden doğdu?
Ermenistan ve Türkiye arasında hiçbir zaman diplomatik ilişki kurulmadı ve kara sınırı 1993'ten beri kapalı. Buna rağmen her iki tarafın sivil toplumu, iki toplum arasındaki ilişkilerin kültür sanat, medya, eğitim, iş dünyası, turizm vb. gibi çeşitli yönlerden geliştirilmesi için ağır bir yük üstlenmiş halde.
"Savaş, bölgede yepyeni bir jeopolitik gerçeklik yarattı"
Savaş halinde olmasalar da Ermenistan ve Türkiye arasında 1920'den bu yana devam eden anlaşmazlıklar var. Bir tarafta Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu, diğer tarafta ise tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti (Ermenice Artsakh), bu ilişkileri daha da karmaşık hale getiriyor. 27 Eylül-10 Kasım 2020 tarihleri arasında Dağlık Karabağ'da yaşanan 44 günlük savaş, bölgede halen değişim ve dalgalanma sürecinde olan yepyeni bir jeopolitik gerçeklik yarattı.
"Savaş, nefret duygusunu artırdı"
Ermenistan ve Türkiye arasındaki sivil diyalog projeleri, her iki ülkedeki aşırı milliyetçilerin nefret dolu tepkileri nedeniyle her zaman hassasiyetle sürdürülmüş olsa da savaş bu duyguları daha da artırdı. Yine de sivil diyalog projeleri için bir araya gelmenin gerekli olduğuna inandığımız için, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi alanında çalışan sivil toplum aktörleriyle yapılandırılmış çevrimiçi görüşmelere dayanan küçük ölçekli ve kısa süreli bir araştırma yürüttük.
*Kimlerle konuştunuz ve nasıl bir rapor ortaya çıktı?
"Sırada ne Var?" sorusuna cevap bulmak için sivil diyalog programlarının ana aktörleriyle bir odak grup görüşmesi ile bütünlemeyi planladığımız mülakatlar yapmaya karar verdik. Araştırmanın katılımcılarını, özellikle geçmişte Ermenistan ve Türkiye arasındaki sivil toplum çalışmalarına aktif katılımlarına göre seçtik. Avrupa Birliği tarafından 2014'te "Ermenistan-Türkiye Normalleşme Süreci Destek Programı (ATNP)" kapsamında kurulan konsorsiyuma üye kuruluşlar, son birkaç yıldır bu alandaki en aktif aktörler oldukları için ağırlıklı olarak bu kuruluşlara odaklandık. Ayrıca iki ülke arasındaki ilişkileri bağımsız ama aktif bir şekilde takip eden diğer STK temsilcileri, sanatçılar, gazeteciler ve akademisyenlerle de görüştük.
*Son olaylardan sonra Türkiye'de diyaloga önem veren çevreler Ermenistan'ın sesini çok fazla duymadılar. Ermenistan'da ikili ilişkilerin gelişmesine önem veren kesimler tarafından bu süreç nasıl ilerledi?
Herkesin sesinin duyulduğu güvenli alanlar
Türkiye'den sivil diyalog aktörlerinin Türkiye'nin Azerbaycan'ı Ermenistan'a karşı savaşında doğrudan kollaması konusunda çoğunlukla sessiz kalmaları, Ermenistanlı ortaklar için oldukça hayal kırıklığı yaratan bir deneyim olmuş. Türkiye'deki bu sessizlik Ermenistanlı ortakların da iyi bildiği üzere birkaç nedenden kaynaklanıyor; bunlardan en önemlileri sivil toplum kuruluşları üzerindeki yoğun siyasi baskı ve önceliklerinin iç politika alanındaki başka konular olması. Bununla birlikte, sivil toplum aktörlerinin, gelecekte etkili iş birlikleri yürütebilmelerini sağlayabilmek ve savaş süresince COVID-19 salgınının da etkisiyle yıpranan ya da kesintiye uğrayan kişisel ilişkilerini onarabilmek için, herkesin sesinin mutlaka duyulduğu güvenli alanlar yaratmaları gerektiğine inanıyoruz.
*Türkiye'deki sivil toplum çok büyük zarar gördü. Birçok insan hapiste, hapiste olmayanlarda özgür bir şekilde çalışma yürütemiyor, keza Osman Kavala Türkiye-Ermenistan projelerinde en aktif rol alan insanlardan biriydi. Sizce Türkiye, Ermenistan ile ortak adım atmaya hazır mı?
"Resmi baskı, sivil diyalog girişimlerine zarar veriyor"
Hem Türkiyeli hem de Ermenistanlı katılımcılar, Türkiye'deki bazı sivil toplum kuruluşlarına yönelik resmi baskının iki ülke arasındaki sivil diyalog girişimlerine zarar verdiği konusunda hemfikir. Osman Kavala'nın hapsedilmesinin sınır ötesi iş birliğini olumsuz etkilediği defalarca dile getirildi. Ayrıca, Kavala'nın savaş sırasında sivil toplum sahnesinde yer almamasının, Türkiye'deki sivil toplumun kolektif sempatiyi iletmek için harekete geçmemesinin nedenlerinden biri olduğunu belirttiler. Bazı sivil toplum kuruluşları, Ermeni meslektaşlarıyla dayanışma içinde savaşa karşı bir basın açıklaması yapmayı planladı. Ancak Türk hükümetinin sınır ötesi sivil diyaloğu teşvik eden kuruluşlara yönelik baskısı nedeniyle bu mümkün olmadı. Ancak Türkiyeli katılımcılar tabii ki Ermenistanlı ortaklarıyla çalışmaya devam etmek istiyor ve bu kararlılıkları takdir topluyor.
*Kars ve Gümrü gibi sınır kentlerinde durum nedir? İnsanlar kapıların açılmasını istiyorlar mı?
Kars ve Gümrü sınır kentlerindeki durum
Raporumuzun sonunda kısaca bu şehirlerdeki beklentilere değindik. 2023'ün başında Kars'ta konuştuğumuz insanların çoğu, sınırın açılmasının bölgenin her iki tarafındaki insanlar arasında ekonomik refah için fırsatlar yaratacağına ve bunun nihayetinde daha barışçıl bir ortamla sonuçlanacağına inanıyordu. Jeopolitik meselelerin veya kişiler/gruplar arası ilişkilerin ticaret yoluyla daha iyi çözülebileceğine inanıyorlardı. Ancak, sınırın diğer tarafındaki görüşler Kars'ta gözlemlediklerimizle tam olarak örtüşmüyordu. Gümrü sakinleriyle devam eden kişisel iletişimimiz, insanların Türkiye ile açık bir sınıra sahip olma fikrine şiddetle karşı çıkmasalar da Türkiye'nin ekonomik genişlemesi, ek güvenlik endişeleri ve hem tarihsel hem de yenilenmiş travmalar da dâhil olmak üzere, bunun getirebileceği potansiyel riskler konusunda ciddi endişeler var.
*II. Karabağ Savaş'ndan sonra ülkeler arasında milliyetçilik ve Ermenistan düşmanlığı çok fazla yükselmişti. Azerbaycan ve Türkiye istediğini almaya başladıktan sonra birdenbire hükümetler arası normalleşme süreci oldu. Bu sivil toplum kurumlarını nasıl etkiledi?
Sınır halen kapalı
Savaşın ardından Türkiye ile Ermenistan arasında başlayan ilk normalleşme müzakerelerinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Sınır hala kapalı. Genel olarak, pandemiden bu yana sivil toplum çalışmaları büyük ölçüde yavaşladı. Savaştan sonra sivil diyalog projelerinden kaçınıldı ve/veya çok fazla dikkat çekmedi ya da tanıtım yapılmadı. Fakat ortaklıklar devam ediyor ve edecek gibi görünüyor.
*Süreçle ilgili beklentileriniz ve endişeleriniz nelerdir? Mevcut süreçten umutlu musunuz? Bundan sonra ne olacak?
İki toplum arasında köprüler kurarak diyaloğu beslemek
Savaşın yıkıcı etkilerine rağmen, Ermenistan-Türkiye ilişkileri konusunda çalışan sivil toplum, en iyi bildiği şeyi yapmaya devam ediyor: iki toplum arasında köprüler kurarak diyaloğu beslemek ve devletler arasındaki normalleşme süreçlerine yardımcı olmak. Biz de bu çalışmayla onların çabalarına katkıda bulunmayı umut ediyoruz.
(ÖFK/NT)