Babam tam bir patriarktı, her sabah ayakyoluna girdiği zaman, annem elinde bir havlu, bir ibrik kapının önünde beklerdi. Bir gün sordum:
“Sen babamın hizmetçisi misin?”
“Her kadı kocasının hizmetçisidir” dedi.
“Ben kocamın hizmetçisi olmayacağım.”
“Olacaksın.”
“Öyleyse evlenmeyeceğim.”
“Evleneceksin...”
Evlendim ama kocamın hizmetçisi olmadım. Beni kadın haklarını savunmaya iten bu tepkiydi.
Korhan Atay İletişim Yayınları'ndan yeni çıkan "Serteller" kitabında Sabiha Sertel’in sözlerini Roman Gibi kitabından almış.
İkisi de Columbia Üniversitesi’nden; Sabiha Sosyal Hizmet/Çalışma, Zekeriya Gazetecilik Okulu’ndan. İkisi de Selanik’ta doğmuşlar; Sabiha 1895, Zekeriya 1890’da.
İsimleri Selanik’ta onbeş günde bir yayımlanan Yeni Felsefe dergisinde 1911’de kesişiyor. Zekeriya köşe yazarı, Sabiha 16 yaşında felsefe dergisi okuru, sık sık da görüşlerini dergiye yolluyor.
TIKLAYIN-Sabiha Sertel: "Fikre Artık Yeter Tahakkümünüz"
Serteller kitabı ne anlatıyor? “19. yüzyıldan 20. yüzyıla Osmanlı’nın son yılları”? “Kuruluştan Türkiye”, “Osmanlı/Türkiye basını”, “Türkiye Komünist Partisi”, “Sol”, "hapisler, sürgünler, saldırılar", "Tan gazetesinin yok edilişi", “Özgürlükler/özgürlüksüzlükler”, “Osmanlı’da, İşgal altında İstanbul’da,", “1950’ye kadar Türkiye’de, sonra da Budapeşte, Prag’da, Leipzig’de gazetecilik, radyoculuk, Bakü’de yazarlık”, “Başkaldıran bir komünist kadının, gazeteci kadının, feminist kadının zorlu hayatı”.
Hepsi ve fazlası.
Arka kapaktan
Serteller, Osmanlı’nın yıkılış ve Türkiye’nin kuruluş döneminde düşünce, duygu ve yeniliklere yön veren iki başarılı gazeteci ve yazarın; Sabiha ve Zekeriya Sertel’in hikâyesini anlatıyor.
Sabiha ve Zekeriya Sertel çifti, 1911-1978 yılları arasında hemen hepsi çok satan dergi ve gazeteler çıkardı, pek çok kitap yazdı.
TIKLAYIN- Sabiha Sertel: Popüler Bir Mecmua Olarak Projektör
Nâzım Hikmet, Suat Derviş, Sabahattin Ali, Nail Çakırhan başta olmak üzere ülkenin demokrat, ilerici ve sosyalist pek çok aydın ve yazarı bu yayın organlarında çalıştı, kitapları Serteller tarafından basıldı.
Serteller yönetimindeki Tan gazetesi yükselen Alman faşizmine, yerli Nazi işbirlikçilerine ve dönemin baskıcı tek parti hükümetlerine alabildiğine muhalefet etti, çok partili demokrasiyi, düşünce özgürlüğünü ve insan haklarını savundu.
Tan Matbaası ve gazeteleri iktidarın el altından kışkırttığı bir saldırıyla yok edildikten sonra yurt dışına çıkmak zorunda kalan Sertellerin, asla açıklamadıkları onlarca yıllık serüvenleri; Paris, Budapeşte, Prag, Leipzig, Moskova ve Bakû’daki yaşamları, tanıklıklara ve gizli Sovyet belgelerine dayanarak ilk kez gün ışığına çıkarılıyor.
Tan gazetesinin düşmanı Nazi dostu basın organlarına Almanların nasıl para yağdırdığını, bazı ünlü yazarların yalnızca Nazi parasıyla nasıl gazete çıkardığını gizli Nazi belgelerine dayanarak aktarıyor.
İçindekiler
115 arabaşlıklı kitap altı bölümden oluşuyor: “Türkiye’nin Nazileri, Tan Gazetesi Yıkımı ve Bilinmeyene Yolculuk”, “Osmanlı’nın Avrupası Selânik’te İttihat ve Terakki “İhtilâli”, ”Ağa Çocuğu Zikri, Dönme Kızı Sabiha’yla Evleniyor".
“İlk Feminist Makaleler, Amerika’da Eğitim, Resimli Ay Dergisi ve Nâzım”, "Son Posta ve Tan Gazetesi, Devletin ve Yükselen Faşizmin Baskısı”, “Zorlu Sürgün Yılları, Nâzım’ın Desteği, Komünizme Adanmış Yaşamlar ve Bakû’da Ölüm”, “Kaçış, Yeniden Zorlu ve Yoksun Yıllar, Her Şey Türkiye’ye Dönmek İçin”.
Tadımlık9 Eylül 1950: Dönüş ihtimali olmayan bir yolculuk Uçak havalandı. Yuvarlak pencereden İstanbul'u seyrediyorum... Aşağıda Yeşilköy, cami minareleri, evleri, birer birer benden uzaklaşıyor. Yeşil ağaçların tepelerini görüyorum. Bulutların arasına giriyorum. Artık hiçbir şey görünmüyor. Başımı uçağın koltuğuna dayadım. Gözlerimi kapattım. Savaş dolu bir hayatı arkamda bırakıyordum. Uğruna bu kadar fedakârlık yaptığım halkımın, en güç günlerinde onların davasını savunmak hürriyetinden yoksundum. İçim sızladı. Gözlerimden akan yaşların sıcaklığını dudaklarımda duydum. (Roman Gibi, s. 353-354.) Sabiha Sertel, eşi Zekeriya ve kızı Yıldız'la Paris'e gitmek üzere bindiği uçak İstanbul'u terk edip bulutlara doğru yükselirken büyük bir düş kırıklığı içindeydi. Pasaport alabilmek ve Air France'ın 9 Eylül 1950 Cumartesi günkü tarifeli uçağına binebilmek için çok uğraşmış, pek çok tehlikeyi göze almışlardı. Uçak pisti terk edinceye değin, yürekleri birisinin kendilerine engel olacağı, pasaportlarına el konacağı ya da tutuklanacakları korkusuyla çarpmıştı. Dönüşü belirsiz bir yolculuğa çıktıkları fark edilmesin diye sadece birer küçük el çantası almakla yetinmişlerdi. Ömürleri boyunca yazdıkları makalelerin, kitapların, dergi ve gazetelerin tekini bile yanlarında götürmeye cesaret edememişlerdi. Şimdi, uçak bulutlara karışıp pervaneler Paris'e doğru dönerken yıllar süren baskı ve tehdit ortamından sıyrıldıkları için rahatlamaları gerekirdi ama tam tersi tuhaf bir mağlubiyet duygusu içindeydiler. Her üçü de böylesi bir kaçışa mecbur bırakıldıkları için çok kızgın ve kırgındı. Sabiha Sertel bu zorunlu kopuşun ardından yurtdışında yaşayacağı 18 yıl boyunca sayısız macera ve badireden geçti; çok sevdiği memleketini ve halkını ise bir daha göremedi. Pek çok sorunu, tehlike ve krizi Sabiha'yla birlikte göğüsleyen eşi Zekeriya zorunlu göçten ancak 27 yıl sonra yeniden anayurda ayak basabilme hakkını elde edebildi. Sabiha'nın deyişiyle "Yeşilköy Uçak Meydanı"ndan bu dönüşü belirsiz yolcuğa çıktıklarında; o 55, Zekeriya Sertel 60 yaşındaydı. Her ikisi de Osmanlı'nın yıkılış ve Türkiye'nin kuruluş döneminin; düşünce, duygu ve yeniliklere yön verebilen iki başarılı yazar ve gazetecisiydi. Hemen hepsi çok satan ve okunan dergi ve gazeteler çıkardılar, pek çok kitap yazdılar. Modern bir matbaaları, başarılı meslek geçmişleri, her kuruşunu hak ederek sağladıkları konforlu bir hayatları vardı. Hangi koşullar ve tehlikeler onları yanlarına sadece birer küçük çanta alarak, ne zaman ve nasıl geri dönebileceklerini bilemeden çok sevdikleri ülkelerini terk etmeye zorlamıştı? Bu nasıl bir badireydi ki, orta yaşın üstünde, orta üst sınıfa mensup iki insan her şeyi geride bırakıp, 27 yaşındaki kızlarını da beraberlerinde sürükleyerek sonu belirsiz bir maceraya atılmayı göze alabildi? Bu tuhaf ama bazı ülkelerde vaka-i adiyeden sayılabilecek serüveni algılayabilmek için 1930'lu yılların sonlarına, yaklaşan İkinci Dünya Savaşı'na; demokrasiyi yalnızca Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer alan bir sözcüğe indirgemiş, ekonomisi darmadağın olmuş "Milli Şef" yönetimindeki Türkiye'ye uzanmak gerekiyor. ((s. 15-16) "Sertel çiftinin bitmek bilmeyen yurt hasretini gidermeye ne yazık ki, ölüm bile çare olamadı. "Sabiha Sertel Bakü'de, Zekeriya Sertel Paris'te çok özledikleri yurtlarına kavuşamadan toprakla buluştu.Neyse ki, kızları Sevim ve Yıldız, toeunleı Denis (Deniz) onlardan yıllar sonra hayata veda ettiklerinde; Büyükada'nın Çarkıfelek sokağından çıkılan Tepeköy semtindeki harikulade güzel mezarlğına yani anavatan toprağına gömülmeyi başardılar. " (s.421) |
Hüseyin Korhan AtayMüzisyenlik ve profesyonel fotoğrafçılığın ardından, 1977'de Aydınlık gazetesinde muhabirlik, 1980-1981'de Ses dergisinde muhabirlik ve fotoğrafçılık yaptı. 1982-1991 arasında Nokta dergisinde muhabir, istihbarat şefi, haber müdürü, yayın ve yazı kurulu üyesi olarak çalıştı. 1991-2001 yıllarında kurucusu ve ortağı olduğu yapım şirketi, Star TV, Kanal 6, ATV, Kanal D, TRT-1, TRT-2 televizyonlarına tartışma, haber, belgesel ve dizi programları üretti. Yayımlanan kitapları: Katina'nın Elinde Makası (Figen Kumru ile, Alfa Yayınları, 2006), Mizahın Abisi Oğuz Aral (Figen Kumru ile, Doğan Kitap, 2008), Adalarda İz Bırakanlar (Adalı Yayınları, 2011), 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı Neden ve Nasıl Kana Bulandı? (Metis Yayınları, 2013). 1949 yılında İzmir, Karşıyaka'da doğdu. |
(APA)
* Korhan Atay, Serteller, editor: Ahmet İnsel, dizi kapak tasarımı. Ümit Kıvanç, kapak: Suat Aysu, uygulama: Hüsnü Abbas, düzelti: Remzi Abbas, dizin: Berkay Üzüm, İletişim Yayınları, 2021, İstanbul, 432 s.