Kanserli mahkum Güler Zere'yle ilgili Adli Tıp Kurumu'nun "iyileşme şansı yok" raporu vermesi dört ay sürdü. Daha önce Zere için "tedavisi hastanenin mahkum koğuşunda devam edebilir" diye rapor veren 3. İhtisas Kurulu, yeni raporu dün (4 Kasım) akşam saatlerinde hazırladı.
Zere'nin şikayetleri Elbistan Cezaevi'nde tutulduğu sırada başladı. Avukatlarının verdiği bilgiye göre, Zere'nin bugün doktorların "çok zamanı kalmadı" dediği noktaya getirilmesi şöyle gerçekleşti.
Ağustos-Eylül 2008: Zere, diş ağrısı nedeniyle hapishane doktoruna başvurdu. Bu ağrılar antibiyotikle geçiştirilmeye çalışıldı. Uzun süre aldığı ilaçlar hiçbir işe yaramadı; ağzındaki apseler şişti ve konuşamaz duruma geldi.
27 Ekim 2008: Elbistan Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Diş hekimi derhal tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmesini istedi. Durumun aciliyetini sevk evrakına not düştü.
5 Kasım 2008: Balcalı Hastanesi'ne getirildi. Doktor kontrolü yapıldı, ağzındaki yaraların tümör olduğu söylendi, iyi huylu olma ihtimali üzerine sıra olmadığı gerekçesiyle biyopsi örneği alınabilmesi için 2 ay sonraya randevu verildi.
5 Şubat 2009: Balcalı Hastanesi'nde biyopsi örneği alındı.
23 Şubat 2009: Tümörlerin kötü huylu olduğu anlaşıldı. Bu nedenle ilk ameliyatı yapıldı.
12 Mart 2009: Avukatları 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Hakkında Kanun'un16. maddesindeki "infazın ertelenmesi" için Adana Başsavcılığına başvuruda bulundular.
4 Mayıs 2009: Kanserin yayıldığı anlaşıldı, hemen ameliyata alınması gerektiği söylendi, hapishaneye hastaneye getirilmesi için yazı yazıldı. Ancak hastanenin mahkum koğuşunda yer olmadığı gerekçesiyle 5 Haziran'a kadar hastaneye yatırılamadı. Bu nedenle ameliyatı geç yapıldı.
4 Haziran 2009: Avukatları 12 Mart'ta infazının ertelenmesi için yaptıkları başvuru sonucunda hiçbir işlem yapılmaması üzerine, tekrar infazın ertelenmesi için başvurdu. Ayrıca mahkum koğuşunda yer olmadığı için hastaneye getirilmeyen Zere'nin getirilmesi için de başvuruda bulundular.
5 Haziran 2009: Zere hastanenin mahkum koğuşuna yatırıldı. Bu tarihten itibaren hep mahkum koğuşunda tutuldu. Koğuş, havalandırması olmayan, yapay ışıkla aydınlatılan, sürekli jandarmalar tarafından izlenen bir yer.
10 Haziran 2009: İkinci ameliyatı yapıldı, damak bölgesi alındı.
22 Haziran 2009: Çukurova Üniversitesi Adlı Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından "cezanın infazının ertelenmesi gerektiği ve hastalığının son evresinde olduğunun" kaydedildiği rapor hazırlandı.
2 Temmuz 2009: Çukurova Üniversitesi Adlı Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı Elbistan Savcılığı'nın talebi üzerine ek rapor hazırladı. Ek raporda, mahkum koğuşunda kalmasında dahi sakınca olduğu, koğuşun hastalığın tedavisinde yetersiz kalacağı söylendi.
4 Temmuz 2009: Elbistan Savcılığı kendi talebi üzerine hazırlanan, rapor hazırlanması için avukatların başvurusunu İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderdi.
5 Temmuz 2009: Güler Zere 14 saatlik sarsıcı bir yolculukla Adana'dan İstanbul Adli Tıp Kurumu'na getirildi. 5 dakika muayene edildi. Aynı gün geri götürüldü.
6 Temmuz 2009: Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, raporu hazırladı, ancak raporun yazımı 16 Temmuz'da tamamlandı. Başkanlığını, daha önce işkenceyi gizlediği için İstanbul Tabip Odası'nın meslekten men cezası verdiği Nur Birgen'in yaptığ kurul, raporda Güler Zere'nin hastanenin mahkum koğuşunda tedavi olabileceğini yazdı. Zere daha sonra, bu rapor için yapılan muayenenin üstün körü olduğunu anlatacaktı.
8 Temmuz 2009: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Zere'nin adını geçirmeden yaptığı açıklamada "tutukluları değil, hükümlüleri affedebileceğini", bunun için de önüne Adalet Bakanlığı üzerinden kişinin dosyasının gelmesi gerektiğini söyledi.
20 Temmuz 2009: Avukatlar, Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu'nun kararına itiraz etti. Dosya böylece Adli Tıp Genel Kurulu'nun önüne geldi.
31 Temmuz 2009: "Güler Zere'ye Özgürlük" eylemleri başladı.
7 Ağustos 2009: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, Zere'yi görmek için Adana'ya gitti; daha sonra "Burada yatıyor olması tedaviyi kolaylaştırıyor" diye açıklama yaptı.
26 Ağustos 2009: Türk Tabipleri Birliği, Zere'nin serbest bırakılması gerektiğini açıkladı.
27 Ağustos 2009: Bu tarihe kadar hiçbir işlem yapmayan Adli Tıp Genel Kurulu, dosyayı görüştü, bu toplantıda onkoloji uzmanlarından rapor istedi ve eksik evrak nedeniyle karar vermeyi erteledi. Sadece hastanın son durumunu gösteren epikriz raporlarının gelmesinin beklendiği söylendi. Yeni bir Genel Kurul toplantısı yapılmadan, evraklar gelir gelmez hızlıca karar vereceklerini açıkladılar.
3 Eylül 2009: Güler Zere'nin radyoterapi tedavisi bitti. Balcalı Hastanesi'nden Adli Tıp Kurumu'na bazı raporlar gönderildi. Tedavinin başarılı olup olmadığını anlamak için sekiz hafta beklemek gerektiği söylendi.
10 Eylül 2009: Adlı Tıp Genel Kurulu toplantı yaptı. Güler Zere dosyasını görüşmedi. İstenilen evrakların gelmediği söylendi.
2 Ekim 2009: Zere'nin kanserin boynunun sağ tarafına sıçramış olduğu anlaşıldı.
12 Ekim 2009: Güler Zere üçüncü ameliyatını oldu.
16 Ekim 2009: Eksik olduğu söylenen belgeler ve Zere'nin son durumunu yansıtır raporlar Adli Tıp Genel Kurulu'na verildi.
22 Ekim 2009: Adlı Tıp Genel Kurulu tekrar toplandı, konuyu görüşmedi.
26 Ekim 2009: Türk Tabipleri Birliği, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanlığı'na acil çağrıda bulundu. Zere'nin geriye dönüşü olmayan bir evrede olduğunu, "vedalaşma ve huzur hakkı"nın tanınması gerektiğini söylediler.
3 Kasım 2009: Hastalık akciğere kadar sıçradı. Çağdaş Hukukçular Derneği, dört aydır karar vermeyen Adli Tıp Kurumu'nun 42 üyesini "öldürmeye teşebbüs" suçlamasıyla dava etti. (TK)