Haberin İngilizcesi için tıklayın
CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, Demokrat Parti, Saadet Partisi ve DEVA aylardır süren “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmasında uzlaştıkları mutabakat metnine imzayı attı.
48 sayfalık metin temel insan haklarından eğitime, yasama organının iyileştirilmesinden yargı bağımsızlığına, demokratik hukuk devletinin güçlendirilmesinden kamu yönetimine kadar birçok vaat var.
TIKLAYIN - Altı muhalefet partisinin mutabakatında neler var?
Anavatan Partisi'nin eski genel başkanı ve akademisyen Nesrin Nas’a göre mutabakat metnini sorunların kabulü için önemli bir eşik.
Yine Nas’a göre metindeki en önemli nokta, girişteki “Ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş de mümkün olmamıştır. 1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir” ifadeleri.
Bu referansı çok önemsediğini belirten Nas “1921 Anayasası tam anlamıyla uygulanmamış olmasına rağmen halkçı bir bakış açısıyla hazırlanmıştı” diyor.
Ancak hala çözülmesi gereken, metinde yer almayan birçok önemli sorunun ve eksikliklerin olduğundan bahseden Nas, buna rağmen birbirinden farkları altı partinin insan hakları noktasında bir ortalamada buluşmalarının önemli olduğunu söylüyor.
"Bir anayasanın üçte ikisi"
Mutabakatın daralan siyaset alanını genişletmeye, AKP ve MHP’nin elinden siyaset alanını almaya yönelik bir adım olarak değerlendiren Nas şu vurguyu yapıyor:
"Bu güçlendirilmiş parlamenter rejim tüm sorunların çözümünün adresi değilama ortak aklı kullanarak sorunların çözümünün bir zemini. Türkiye'nin en acil çözülmesi gereken sorunları üzerine bir mutabakat oluşturmuşlar.
"Prof. Dr. Serap Yazıcı ‘Bu bir Anayasa'nın üçte ikisine oturan bir metindir’ dedi. Aslında doğru. Bu mutabakatı bir Anayasa tasarısı gibi düşünmek lazım. Ama bunun bir Anayasa'ya dönüşebilmesi için başta HDP'nin TİP’in ve toplumsal kesimlerin büyük çoğunluğunun buna katılması lazım. Onlar katılmadan bir Anayasaya dönüşemez.
"Yine de metinde baktığınız zaman bazı sorunlar göze çarpıyor. Mesela Kürt sorununa hiç değinilmemiş. Kadın haklarından bahsedilmiş ama yeterince vurgu yok. Bunlar genel bir demokrasi sorunun bir parçası olarak kabul edilmiş ve ele alınmış.
"Bunun haricinde dolaylı değinmeler var. Mesela metin içinde güçlü bir yerel yönetim vaadi var. Kayyum meselesi var. Yani bütün bunlar aslında o adını koymadıkları sorunların çözümüne ilişkin onu inkar etmediklerini gösteriyor ve bu sorunların çözümün bir parçası olduğuna ilişkin çok şey söylüyor.
"Zaten HDP’nin tutum belgesine baktığınız zaman o da sorunu demokrasi çerçevesinde öncelikli olarak ele almıştı. Ancak şunu da unutmamak lazım. Evet, güçlendirilmiş parlamenter rejim bu tür eşitlik sorunlarının çözüleceği bir zemindir ama kendisi tek başına çözemez."
"Metni bir zemin olarak kabul etmekte yarar var"
Nas, mutabakattaki temel insan hakları, adalet, yargı bağımsızlığı konularının doğrudan doğruya Kürt meselesiyle ilgili olduğunu belirtiyor.
Doğrudan doğruya sorunun adını koymadan dolaylı olarak bunun bir demokrasi meselesi şeklinde ifade edilmiş olmasının sorunu çözmeyeceğini ifade ede Nas, ancak buna rağmen sorunun çözülmesi konusunda önemli bir alan açacağını savunuyor.
Türkiye'nin demokrasi sorunun çok azının hukuki metinlerden kaynaklandığını söyleyen Nas şöyle devam ediyor:
"Geri kalanına ne hukukun, ne anayasanın, ne de normların yapabileceği çok fazla bir şey yok. Zaten bir anayasamız var. Bu anayasanın içinde de temel insan haklarına vurgu var, ifade özgürlüğüne vurgu var, AİHM'in uluslararası sözleşmelerin mevcut Türk hukukunun üzerinde olduğuna dair madde var. Sorun zaten mevcudiyetin uygulanmaması.
"Çünkü anayasaların işleyişi bir anlamda toplumdan, toplumsal ilişkilerden mesuldür. Dışarısı belirler o anayasanın işleyişini. Bu nedenle metine bakıp, bu da yer alsaydı bütün sorunlar çözülebilirdi diye düşünmek yerine, bu metni bir zemin olarak kabul etmekte yarar var.
"Bu bir zemin ve biz bu zemini kullanarak, bu genişletilmiş özgürlük alanını kullanarak, yargı bağımsızlığına güvenerek, asgari adalet ilkesinin işleyeceğine itimat ederek, Kürt sorununu da, azınlık sorununu da, kadın sorununu da, eşitlik sorununu da toplum olarak beraber çözeceğiz.”
"Türkiye'nin başka çıkış yolu yok"
Mutabakatın toplumsal baskıyla şekillendiğini söyleyen Nas, artık toplumsal taleplerin daha güçlü dile getirilmesi gerektiğini anlatıyor.
Nas “Sistem değiştiğinde insanlar sofrasında ekmeği olacak mı olmayacak mı, elektrik faturasını ödediğinde cebinde parası kalacak mı kalmayacak mı bilmeli” diyor.
Yeni sisteme insanların inandırılması gerektiğinden bahseden Nas “İnsanları kaygılardan kurtarıp ‘İnsanca yaşayacaksın, korkusuzca yaşayacaksın’ denmeli, anlatılmalı” diye konuşuyor.
Bu zemin kurulmadan Türkiye’nin gelecek garantisinin olmadığından bahseden Nas sonrasında ise şöyle devam ediyor:
"Bu zemini kurmadan ekmeğinizin garantisi yok. Bu zemini kurmadan tek adamın sizi nereye götüreceğinin, nereye savuracağının bir garantisi, bir öngörüsü yok. Tıpkı bugün Putin’in yaptığı gibi.
"Biz bugün Ukraynalılar için kaygılanıyoruz, üzülüyoruz, endişeleniyoruz ama Putin'in adımların en büyük bedelini bir şekilde Rus halkı ödüyor. Fakirleşerek ödüyor, yalnız kalarak ödüyor, Rusya’nın içine hapis olarak ödüyor.
"Tek adamların’ karar verme süreçlerinde denge ve denetleme mekanizmaları olmadığında ne kadar korkunç, ne kadar vahşi kararlar alabileceklerini, kendi toplumlarına, çevrelerine ve hatta dünyaya büyük zararlar verebileceklerini, çok ağır bedeller ödetebileceklerini artık anlamışızdır sanırım.
"Sonuç olarak bu metne baktığım zaman ben buna tam anlamıyla hukuki bir metin diyemem, tam anlamıyla bir siyasi metin de diyemem. Bunun bir siyasi dile evrilmesi gerekiyor. Bu önemli. Bunu yapabilirler mi? Yapmak zorundalar. Başka çıkış yolumuz yok. Biz zorlayacağız onları, bunu yapmaları için. Bu zeminin üzerine yeni şeyleri inşa etmeleri için biz zorlayacağız onları.
"Bu mutabakatın seçimi kazandıracak bir birlikteliğe ve bir dile dökülmesi gerekiyor. Bunu da biz zorlayarak yaptıracağız."
(HA)