Başbakanın Kıbrıs konusundaki tutumunu "iç politikaya yönelik" diye değerlendiren Emeğin Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yalçıner, "Hükümet Kıbrıs da dahil şartların tamamını çok önceden kabul etmişti. Türkiye kamuoyunu şekillendirme çabasıyla manevralar yapan Erdoğan, ulusalcı güçlerin tepkisini azaltmayı amaçladı" diye konuştu.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Süleyman Çelebi, "Müzakerelerin başlaması Türkiye'nin sorunlarını çözen sihirli bir değnek değildir. Aksine müzakereler ile birlikte ciddi sorunlara gebe yeni bir süreç başlayacaktır" dedi.
Çelebi, 17 Aralık zirvesinde Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin Kıbrıs, kalıcı kısıtlamalar ve imtiyazlı ortaklık konularına kilitlenmesinin ve sosyal boyutun sürekli ihmal edilmesinin ciddi bir eksiklik olduğunu söyledi.
Birgün Gazetesi köşe yazarlarından Saruhan Oluç ise, "Türkiye, Kıbrıs sorununun aşılması konusunda birtakım sözler almış olabilir. Eksiklikleri de olsa Kıbrıs sorununun Annan Planı çerçevesinde ve Birleşik Kıbrıs ekseninde çözüleceğini umuyorum" diye konuştu.
Sarısözen: "Kıbrıs davası"nın yerini "AB milli davası" alıyor
Brüksel'de "beklenenlerin yaşandığını" belirten Sarısözen, "Türkiye'nin Kıbrıs sorununu müzakere süreci başlıyor ve 3 Ekim'e kadar bitmesi gerekiyor. Türkiye Kıbrıs'ı tanımadıkça müzakere başlamaz" diye konuştu..
"Yıllardır emekçileri, kamuoyunu ve milliyetçi ideolojiyi yönlendiren 'Kıbrıs milli davası' yerini 15-20 yıl boyunca emekçileri oyalayacak 'AB milli davasına bırakıyor" diyen Sarısözen, müzakere sürecinin "tartışmalı" bir dönem olacağını da söyledi:
"AB'ye evet mi, hayır mı? temelinde bir saflaşma anlamını yitiriyor. Bunun yerine, AB'ye giriş yolunun her kilometresine evet mi, hayır mi saflaşması başlıyor."
Sarısözen, müzakere sürecinin sınıf, demokrasi, barış ve Kürt özgürlük mücadelesinin gündeminde olacağını belirterek, "SDP, Türk sermayesinin, iktidarının ve AB'nin programlarına karşı koyacaktır" diye konuştu.
Oluç: Emeğin serbest dolaşımı önemli bir gelişme
Oluç ise, "Güney Kıbrıs'ı tanımadan müzakerelerin başlaması hukuki açıdan mümkün değildi" dedi.
Varılan uzlaşmayı "Türkiye açısından olumlu bir adım" olarak nitelendiren Oluç, Türkiye'nin kapalı kapılar arkasında bazı sözler aldığı görüşünde. Oluç, "Kıbrıs sorununun Annan Planı çerçevesinde ve birleşik Kıbrıs ekseninde ve 2005 yılı içerisinde çözüleceğini umuyorum" diye konuştu.
Oluç, serbest dolaşımı da içeren derogasyonlar konusunda atılan adımları da "olumlu" bulduğunu söyledi.
"Emeğin serbest dolaşımı önemli bir gelişme. Aksi bir durum da, sol açısından kabul edilemez" diyen Oluç, sözlerini, "Müzakereler başladıktan sonra gelişecek süreç, sol açısından büyük önem taşıyor. 3 Ekim'e kadar solun da kendi talepleriyle, kendi talepleri doğrultusunda hazır olmalı" diye sürdürdü.
Yalçıner: Erdoğan şartları çoktan kabul etmişti
Yalçıner ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün yaşananların mesajını Ankara'dan ayrılmadan önce, "Küresel bir güç olan AB'ye güç katmaya gidiyoruz" sözleriyle verdiği görüşünde.
Başbakan'ın Kıbrıs konusundaki tutumunu "iç politikaya yönelik" diye değerlendiren Yalçıner, "Türkiye kamuoyuna şekil verme çabasıyla manevralar yapan Erdoğan, ulusalcı güçlerin tepkisini azaltmayı amaçladı" diye konuştu.
Yalçıner, "Türkiye'nin AB'ye herşeyi feda ederek girmesini" de eleştirdi; "Küresel güç içinde yer almak için herşey haraç mezat veriliyor. Olacak olan, yıllardır söylendiği şekliyle 'Onlar ortak biz Pazar'dır" dedi.
AB'nin Türkiye'yi Kafkaslar ve Ortadoğu'da bir dayanak olarak gördüğünü, hükümetin de Türkiye'nin jeostratejik önemini pazarladığını belirten Yalçıner, Kıbrıs ve serbest dolaşım konularının belirleyici olmayacağı görüşünde.
Yalçıner, hükümetin ve AB'nin "Kürt sorununa" ilişkin tutumunu eleştirdi; "Hükümet, nurlu ufuk edebiyatıyla herşeyi aşmaya çalışıyor. Fakat, Kürt sorununa ilişkin bir tartışmaya yanaşmıyor. Alışverişin demokrasi ile ilgisizliği böylece anlaşılıyor" dedi.
Yalçıner, "Türkiye'nin AB içinde üstleneceği rol de askeri boyuttan öte olmayacak" değerlendirmesinde bulundu.
Müzakerelerin başlaması bütün sorunlarımızı çözmeyecek
Çelebi ise, müzakerelerin başlaması ile Türkiye'nin sorunlarının çözümlenmeyeceğini hatırlattı, "Aksine müzakerelerle ciddi sorunlara gebe yeni bir süreç başlayacak" dedi.
Çelebi, "17 Aralık zirvesi öncesinde ve sırasında Türkiye-AB ilişkilerinin Kıbrıs, kalıcı kısıtlamalar ve imtiyazlı ortaklık konularına kilitlenmesini, sosyal boyutun sürekli ihmal edilmesini" de "ciddi bir eksiklik" diye değerlendirdi.
Müzakere sürecinde sosyal konuların öne çıkmasını beklediklerini söyleyen Çelebi, şöyle konuştu:
"İstihdam, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık, sendikal haklar gibi konularda, Avrupa'daki koşullar neo-liberal politikaların tehdidi altında. Müzakere sürecinde Türkiye'deki sosyal koşulları AB düzeyine çıkarmaya çalışırken, Avrupalı partnerlerimizle AB politikalarına da müdahale etmeye çalışacağız."
"Hükümetin, müzakerelerde sosyal tarafların katılımına dayanan bir modeli gündeme getirmesi gerekir. Sonuç ne olursa olsun, bugüne kadar Türkiye'de demokratikleşme adına yapılanlar, bu toplum için yapılmıştır. Müzakere süreci, amaca uygun işlediğinde anlamlı olacaktır."(KÖ/BB)