İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP’de cumhurbaşkanı adaylığı için yapılacak ön seçim süreci kapsamında başladığı kent gezilerini sürdürüyor.
İmamoğlu, bu kapsamda bugün Diyarbakır’daydı. Partililerle buluştu.
AKP ve MHP’ye meydan okudu. Yeni çözüm sürecine destek verdi. Eşit yurttaşlıktan bahsetti. Hükümetin kayyım politikasını eleştirdi. Selahattin Demirtaş ve Ümit Özdağ’ın siyasi rehine olduğunu söyleyerek serbest bırakılmaları çağrısı yaptı. Diploma konusuna değindi.
"Kürtler 'bizim sorunumuz var' dediği müddetçe ortada bir Kürt sorunu vardır. Kürtlerin ve tüm toplum kesimlerinin kendilerini bu ülkenin sahibi, eşit ve onurlu yurttaşı, eşit hissedarı, eşit paydaşı olarak hissetmesini sağlamak hepimizin, devletimizin görevidir.” dedi.
İmamoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Ülkenin bereketini kaçırdılar”: Ramazan bir rahmet ve bereket ayı. Bereket, bu topraklar üstünde yaşayan hepimizin hayatında çok önemlidir. Hepimiz evimiz, işimiz için bereket dileriz, bereket için dua ederiz. Ama bugün ülkenin neresine gitseniz her vatandaşımız öncelikle bereketsizlikten şikayetçi. Memleketin bereketini kaçıran, kötü uygulamalarla insanından uzaklaşan, vatandaşını öteleyen, kötüleyen, iten, vatandaşına parmak sallayan, ne yazık ki vatandaşının derdiyle dertlenmeyen, tek meselesi koltuğu olan, o bereketi kaçıran bugünün iktidarıdır. Net, başka bir sorun yok. Milletten o kadar uzakta duruyorlar ki ne yoksulluğu hissediyorlar ne çaresizliği. Sebep oldukları haksızlıkların, adaletsizliklerin milletin canını nasıl derinden yaktığını görmüyorlar.
“Çözüm yeri TBMM olmalı”: Kürtler ‘bizim sorunumuz var’ dediği müddetçe ortada bir Kürt sorunu vardır. Bu sorun, diyalogla, şeffaflıkla ve mutlaka her kesimi dinleyerek şehit ve gazi yakınları başta olmak üzere tüm kesimlerin gönül rızasıyla, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde çözülmelidir. Ancak biz bunları söylerken çoğu zaman taraflardan ağır eleştiriler de alıyoruz. En ağır saldırıların muhatabı da oluyoruz. Toz zerresi kadar hak etmediğimiz halde terörist yaftası yiyoruz. Ama biz doğru bildiğimizden asla dönmeyiz.
Kayyım atamaları: Hakkımızda davalar açılıyor. Örneğin, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, kayyum atandı görevinden alındı. Ovacık Belediye Başkanımız Mustafa Sarıgül aynı şekilde uyduruk sebeplerle görevden alındı. Neymiş? Teröre destek olmakla suçlanıyor, görevden alınıyor, hapse atılıyor. Türkiye'de en büyük Kürt nüfusunun yaşadığı şehir olan İstanbul'da ittifakı yaptığımız için, Kürt hemşehrilerimin belediye meclislerinde temsil edilebilmesini sağladığımız için belediye yöneticilerimiz, belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz tutuklanıyor.
Ahmet Özer’in iddianamesinde savcı şöyle yazmış; ‘batıdaki Kürtler nasıl kendi kimlikleriyle çoğunluk olmadıkları yerde belediye meclislerinde temsil edebilirler, söz sahibi olurlar’. Ben doğdum doğalı, bu topraklar var oldu olalı, cumhuriyet kuruldu kurulalı ‘batıdaki Kürtler’ diyen birini duydunuz mu? Kürt’ün, batıda olanı, doğuda olanı olur mu? Kürt, Kürt'tür. Bu memleketin temel taşıdır, temel direğidir. Bu sözleri yazanların ortaya koymak olduğu zihniyet, gelecekte adil bir Türkiye'de yargılanacak size söz veriyorum. Bu milleti bölemeyecekler.
Eşit yurttaşlık: Biz milletin haklarını, siyasi hesaplarına malzeme yapanlara benzemeyiz. Türkiye’nin barışa, huzura kavuşması çok önemli çok, değerli bir amaçtır. Ama ne yapılacaksa samimiyetle, şeffaflıkla, insanlıkla, tutarlılıkla yapılmalı. Siyasetin üstüne çıkmalı o duygu. Sandık menfaati, seçim menfaati değil; milletimizin menfaati düşünülmeli. Uzun zamandır tekrar ettiğimiz düşüncelerimiz var: Şiddetle, çatışmayla, terörle hiçbir sorun çözülemez. Silahlar susmalı, çatışma bitmeli. Çözüm, toplumun tüm kesimlerinin diyaloğuyla olmalıdır. Kürtlerin ve tüm toplum kesimlerinin kendilerini bu ülkenin sahibi, eşit ve onurlu yurttaşı, eşit hissedarı, eşit paydaşı olarak hissetmesini sağlamak hepimizin, devletimizin görevidir.
"Selahattin Demirtaş ve Ümit Özdağ serbest bırakılmalı": Gelin birlik olalım. Bu bozuk düzeni, bu korku düzenini hep birlikte değiştirmeye söz verelim. Söz verelim ki artık halkın seçtiği yöneticiler halkın iradesi dışında görevden alınamasın. Söz verelim ki demokrasiye darbe vuran kayyum düzeni bu memleketin hafızasından silinip gitsin. Adaletin terazisi kimsenin elinde bir oyuncak olmasın. Hiç kimse, bir partinin genel başkanı olan Selahattin Demirtaş gibi bir siyasi rehine olarak haksız yere hapiste tutulmasın. Bir partiye genel başkanlık yapmış insanı siyasi rehin olarak orada tutuyorsunuz. Şimdi aynı şeyi Ümit Özdağ için de yapıyorlar. Ben zalimliğe karşıyım, ben mazlumun yanındayım, haklının yanındayım, onun için mücadele ediyorum. Bütün bunları yaparsak Türkiye bundan böyle sonsuzluğa kadar barışın ülkesi olsun.
Hakkında açılan davalar ve yargı baskısı: 23 Mart'ta öncülük üstleneceğiz. Bir demokrasi devrimine hep birlikte imza atacağız. Partimizin Cumhurbaşkanı adayını, bütün üyelerin katılacağı ön seçimde belirleyeceğiz. İktidar, bu gidişi çok iyi gördüğü için yargı eliyle partimize ve bana karşı daha kapsamlı ve geniş açıdan aceleci bir saldırıya geçti. Üşüştüler, saldırıyorlar. Ben birden bire, hakkında 25 yıl cezası, 5 kez de siyasetten yasaklanma talep edilen bir siyasetçiye döndüm. 35 yıllık diplomamı geçersiz ilan etmek üzere kimileri adeta seferberlik ilan ettiler. Saraylardan kimlerin arandığı bizim de kulaklarımıza geliyor. Belediyemizin hepsi iktidarın kontrolündeki kurumlar tarafından binden fazla denetlenmiş, şeffaf ihaleleri birden bir suç örgütünün faaliyetiymiş gibi gösterilmeye, onun altyapısı yapılmaya başlandı. Bu kurumsal vesayet hakkının, haksız ve gayrimeşru kullanımıdır. Ve açık söyleyeyim, bu yargı eliyle siyaset mühendisliğidir, siyasete müdahaledir.
Ahmet Arif'in dizeleriyle seslendi: Bütün dertleri, benim Erdoğan'ın karşısında seçime girmemi engellemek. Çünkü korkuyorlar, korksunlar. Daha önce seçimlerde İstanbul'da başlarına geleni gayet iyi biliyorlar. Onun için bütün gayrimeşru yöntemlerle beni saf dışı bırakıp muhalefetin adayını kendileri belirlemek istiyorlar. Derdi belli, planları ortada. Ne demişti bu güzel toprakların ozanı rahmetle Ahmed Arif; ‘Bunlar, engerekler ve çiyanlardır. Bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır. Tanı bunları, tanı da büyü’. Buradan bir kez daha meydan okuyorum; ben böyle namertliklere pabuç bırakmam. Şart olsun ki nefes aldığım sürece, sesim çıktığı sürece adaletsizliğe, zalimliğe direnirim. Hak yemem, hakkımı da yedirmem. Milletimin hakkını da yedirmem. Ama bu artık benim şahsi meselem olmaktan çıktı. Muhalefete aday gösterme hakkı bile tanımayan bir iktidarın sonraki adımları ülkemize çok acılar yaşatır. Onun için demokrasi isteyen, adalet isteyen herkesin bu konuda çok duyarlı olması şarttır. Bu ülkenin geleceği, istikrarı ve güvenliği için önce tüm Cumhuriyet Halk Partili üyelerin, sonra da tüm demokratların birleşmesi şarttır.
Newroz'u Kürtçe kutladı: Peygamberlerin, sahabelerin, bilgeliğin şehri Diyarbakır, sen çok acılar gördün biliyorum, çok sınandın, çok direndin. Ama biz biliyoruz ki eninde sonunda bahar gelir. O bahar geliyor. Karanlık ne kadar uzun sürerse sürsün, güneş mutlaka doğar. Kürt’ün, Türk'ün, Arap'ın, Süryani'nin, Alevi'nin, Sünni'nin ortak geleceği için, doğan güneşin müjdecisi olmaya geldik. Aydınlık günleri haber vermeye geldik. Buradan tüm Türkiye’ye birlikte sesleniyoruz; biz birlikte güçlüyüz, birlikte varız, birlikte milletiz, birlikte güzeliz. Bugün Diyarbakır'dan tam da baharın müjdecisi Nevruz'un müjdeli haliyle birlikte Nevruz’unuz kutlu olsun. Birliğimiz daha daim olsun. Newroz piroz be! Mübarek Ramazan Bayramınızı da şimdiden kutluyorum. Hayırlara vesile olmasını diliyorum.
(HA)