Ülkü'nün bu yazısı Aliağa'daki yerel gazetelerde yayınlandı.
CHP'li Ülkü, tüm başvurularına karşın dokunulmazlığının kaldırılmamasına tepki göstererek, dün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul'daki konuşma kürsüsüne "baş vurdu".
Aliağa Belediye Başkanlığı sırasında belediye araçlarına ihalesiz akaryakıt aldığı gerekçesiyle hakkında fezleke düzenlenen Ülkü, dokunulmazlığının kaldırılmasını istediğini ancak bu konuda yaptığı başvurulardan bir sonuç alamadığını söylüyor.
"Nereye başvursam sonuç alamıyorum, bir de böyle başvurayım" diyerek başını Meclis kürsüsüne vurduğunu belirten Hakkı Ülkü yazısında "Temiz Toplum ve temiz siyasetin" başlangıcı yasama dokunulmazlığının kaldırılmasından geçmektedir. Biz siyasetçiler ve yönetenler eğer Yargı karşısında büyük bir saygıyla eğilirsek, yargılanmaktan ve hesap vermekten kaçmazsak, YARGI makamlarını sağlıklı çalışma olanaklarına kavuşturursak Toplum da artık Yurttaşlık ve demokrasi oyununu kuralına göre oynamaya başlayacaktır" diyor.
İşte Ülkü'nün Aliağa Yerel Gazetelerinde yayınlanan yazısının tam metni:
Dokunulmazlığın Dayanılmaz Ağırlığı
"Anayasanın 36. Maddesi'ne göre "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
Fakat biz milletvekilleri Anayasamızın 83. maddesi gereği sahip olduğumuz yasama dokunulmazlığı gereğince yargılanamadığımız gibi sorgulanamıyoruz da.
Anayasa'nın 86. maddesinin ikinci fıkrası; "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz" demektedir.
86. maddenin dört ve beşinci fıkralarında ise "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçimden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez. Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır." hükmüyle milletvekillerinin yargılanabilme hakkını görev sürelerinin sona ermesine bırakmıştır.
Dokunulmazlık kurumunun bir tür yargıdan kaçma yolu olarak kullanıldığını ve şu anda milletvekili olan bir çok arkadaşımızın bu zırha bürünebilmek için ne yapıp edip milletvekili olduğu hepimiz biliyoruz.
Gerek AKP Genel Başkanı Başbakan Recep Tayip Erdoğan gerekse CHP Genel Başkanı ve ana muhalefet lideri Deniz Baykal 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce yasama dokunulmazlığının sadece kürsü sorumsuzluğuyla sınırlandırılacağını ve milletvekillerine yargı yolunu açılacağı sözünü vermişlerdi. Biz CHP olarak bunun için Meclise girdiğimiz günden beri çalışıyoruz. Konuyu her genel kurul toplantısında mutlaka gündeme getiriyoruz. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal her fırsatta dile getiriyor.
Ben de kişisel olarak Anayasa Komisyonu'na olsun Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu'na olsun başvurup hakkımdaki görevi kötüye kullanma dosyalarının Genel Kurulda görüşülüp dokunulmazlığımın kaldırılmasını talep ettim, fakat sonuç alamadım.
AKP'nin bu konudaki yaklaşımı "konuya daha kapsamlı bakmak gerekiyor, bürokrasideki dokunulmazlıklar da kaldırılmalı" diyerek konuyu geçiştirmek ve saptırmaktan ibaret. Çünkü bahane ettikleri şekilde bir "bürokratik dokunulmazlık" söz konusu değil. Anayasanın 129. maddesinin göre memurlar ve diğer kamu görevlileri kanunun gösterdiği idari makamın izniyle yargılanabilmektedirler.
Bugün mecliste bekleyen 115 milletvekiline ait 207 dava dosyası vardır ve bunlar maalesef yine dönem sonuna bırakılmıştır.
"Temiz Toplum ve temiz siyasetin" başlangıcı yasama dokunulmazlığının kaldırılmasından geçmektedir. Biz siyasetçiler ve yönetenler eğer Yargı karşısında büyük bir saygıyla eğilirsek, yargılanmaktan ve hesap vermekten kaçmazsak, YARGI makamlarını sağlıklı çalışma olanaklarına kavuşturursak Toplum da artık Yurttaşlık ve demokrasi oyununu kuralına göre oynamaya başlayacaktır.
Aksi halde toplumdaki temiz kalmış bir avuç yürekli insan da giderek boğulacak yok olacak. Çamur at izi kalsın mekanizması da Yargılanarak bu izlerden kurtulma hakkı bizlere tanınmazsa işlemeye devam edecek ve Türkiye'de değişen hiçbir şey olmayacak." (KÖ)