Büyükada’da gözaltına alınan hak savunucularının altısının tutuklanması, dördünün de adli kontrolle serbest bırakılmasının ardından, avukatlarından Meriç Eyüboğlu yaşanan süreci bianet’e değerlendirdi.
TIKLAYIN - ALTI HAK SAVUNUCUSU TUTUKLANDI, DÖRDÜ ADLİ KONTROLLE SERBEST
Hak savunucularının güvenliği konulu bir toplantıya katılmaları gerekçe gösterilerek gözaltına alınan hak savunucularının tutuklanma gerekçelerinde söz konusu toplantının anılmadığını söyleyen Eyüboğlu, “Tutuklama kararından sonra anladık ki, zaten en başından verilmiş bir kararı biz gözaltısıyla, savcılığıyla, mahkemesiyle yaşamış olduk. Dolayısıyla hukuki bir süreçle de karşı karşıya değiliz” diye konuştu.
Eyüboğlu, tutuklanan altı kişinin yanısıra, diğer dört kişi için de adli kontrol kararı verildiğini hatırlatırken, “Bir kısmı kapalı, bir kısmı açık cezaevinde olacak” dedi.
İdil Eser ve Özlem Dalkıran Bakırköy Cezaevinde; Günal Kurşun ve Veli Acun Metris'te; Ali Garawi ve Peter Steudtner Maltepe Cezaevine götürüldü.
"Deliller' bir telefon görüşmesi ve Hayır Meclisleri bülteni"
Hak savunucularının tutuklanmasına yönelik ne gibi gerekçeler öne sürüldü?
Meriç Eyüboğlu |
Bir toplantının “suç içerdiği”, “ajanlık faaliyeti olduğu” gibi bir sürü tevatürle gazetelerde bir linç kampanyası yürütüldüğü halde, toplantının “bir suç oluşturduğu” iddia edildiği halde, tutuklanma gerekçelerine baktığımızda toplantıyla ilgili tek kelime görmüyoruz.
Örneğin Özlem Dalkıran’ın tutuklama gerekçelerinden biri, kendisinin de üyesi olduğu eski adıyla Helsinki Yurttaşlar Derneği, yeni adıyla Yurttaşlık Derneği’nin kurucularından olan İştar Gözaydın’la yaptığı telefon görüşmesi. Hepimizin bildiği gibi, hatalı bir tutuklama yapılmış, İştar Gözaydın cezaevine girmiş ve çıkmış, kendisiyle ilgili verilmiş bir karar yok.
İştar hoca derneğin kurucu üyesi ve tabii ki Özlem’in de konuştuğu biri. Ama son 1 senede 1 telefon görüşmesi tespit edilmiş, bu soruluyor. Her şeyi bir yana bırakalım, bir buçuk senelik süreçte bir telefon konuşmasından hareketle hukuki bir değerlendirilme yapılamaz. Varsayalım ki bu telefon konuşmaları bir şeye işaret edecek, o durumda da bunun çok sayıda olması, belli bir sıklıkta olması, bir devamlılık göstermesi beklenir. Tabii ki telefonla konuşacaklar, bir değil milyon kere de konuşmuş olabilirler. İştar hocaya da buradan sevgiler gönderelim.
İkinci tutuklama nedeni olarak ise İstanbul Hayır Meclisleri tarafından kaleme alınmış toplantı notları metni gösteriliyor. Her gün, her yerde okuyabileceğimiz türde bir metin.
"Metindeki farklı cümleler biraraya getirilmiş"
Hukuken bakarsak Özlem tarafından yazılmamış, onun tarafından imzalanmamış. Özlem, Hayır Meclisleri’nin üyesi olmadığını ama bu mailin kendisine gelmesinin normal olduğunu açıkladı zaten.
Ama gerekçede başka tuhaflıklar da var. Bu metnin içindeki iki ayrı paragraf birleştirilerek tek paragraf yapılmış. Toplantıdaki bir katılımcı, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın mevcut durumuna dikkat çekip dayanışma eylemlerinin öneminden bahsetmiş, bir diğer konuşmacı Adalet Yürüyüşünün öneminden, bunun yaygınlaştırılması gerektiğinden bahsetmiş. Böyle bir dizi konuşma, tutuklama gerekçesinde birleştirilmiş ve şöyle bir ifade haline getirilmiş: “Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için ilçelerde eylemlerin yaygınlaştırılması”. Aslında metnin kendisinde böyle bir cümle geçmiyor, bu kolaj bir cümle.
Diyelim ki metinde böyle bir cümle geçmiş, hatta diyelim ki bunu Özlem söylemiş, bu nasıl bir tutuklama gerekçesi olabilir?
Diğer arkadaşlarımızın tutuklanma gerekçeleri de saçma, akıl ve mantık dışı. Hukukçu olmayan herkesin okuduğunda dudağını uçuklatacak kadar gayri ciddi suçlamalar.
"Böyle bir 'gizli toplantı' olamaz"
Bazı medya kuruluşlarında toplantının “gizli bir toplantı” olduğuna dair birçok iddia yer aldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Düşünün ki o kadar gizli bir toplantı ki, kapı açıkken gerçekleşiyor, insanların havuza gidip geldiği bir yerde yapılıyor, katılımcılar nerede olduklarına dair sosyal medya paylaşımları yapıyor.
Dosyada iki tanık ifadesi var. Bu tanıklardan biri, (ki ismi açık, belgelerde yazıyor) profesyonel olarak ücret karşılığında gelip çevirmenlik yapan kişi. Diğeri ise gizli tanık. Onun da diğer çevirmen olduğunu tahmin ediyoruz.
Gizli olduğu ve çok büyük bir sırrı barındırdığı iddia edilen bu toplantıda, tüm katılımcılar İngilizce bildiği halde, herkesin eşit biçimde toplantıya katılımını sağlamak için ücret karşılığı tercüman tutulmuş.
Böyle bir gizli toplantı tasarımı olamaz. Tercümanların her ikisinin de gidip bu şekilde ifade vermiş olmaları bile toplantının gizli olmadığını gösteriyor.
Dolayısıyla bu iddia geçerlilik kazanmayınca, başka bir iddiaya geçildi; bir haritadan bahsedildi. Ortada böyle bir harita da yok. Ajanlık faaliyetleri deniliyordu, bununla ilgili de bir delil ya da iddiada bulunulmadı. Dolayısıyla insanların 2016’da yaptığı telefon görüşmesine dönülmüş oldu.
"Açıkçası çok bir şey sormadılar çünkü merak etmiyorlardı"
Tutuklama talebiyle sevk edildikleri mahkemede nasıl sorularla karşılaştılar?
Açıkçası çok bir şey sormadılar çünkü merak etmiyorlardı. Sorgu hakimliği sırasında, saat ne kadar geç olursa olsun, arkadaşlarımız ne kadar yorgun olursa olsun, kendilerini anlatmaya, sorulsun sorulmasın toplantıyla ilgili her şeyi ifade etmeye çalıştı. Müvekkiller aynı zamanda sevk yazısında yer alan suçlamalara da cevap verdi. Kendilerine herhangi bir soru yöneltilmedi. Duruşmaya ara verildi ve tutuklama kararı açıklandı.
Dolayısıyla ne savcılık ne mahkeme aşamasında hangi sorunun cevabının eksik kaldığını, neden böyle bir sonuç çıktığını anlayabileceğimiz bir şey de yok. Delil yok, belge yok, soru yok. Böyle bir süreçle karşı karşıyayız. Adeta el yordamıyla, “acaba bundan dolayı mı” gibi tahminlerle yaptığımız savunma sürecini geride bırakıyoruz.
"Hukukun geldiği aşamada kimse delil aramıyor"
Gözaltı süresi 14 güne uzatılmıştı. 10 kişinin 14 gün gözaltında tutulmasına neden olacak nasıl bir araştırma, soruşturma yapılmış mı?
Aslında ilk andan itibaren Yeni Akit, Türkiye, A Haber, Akşam gibi yerlerde bir linç kampanyası yürütüldü. Aslında yargı sürecine de bu manipülasyonun, gazetelerdeki haberlerin yansıdığını görüyoruz. Ortada delil yok ama hukukun geldiği aşamada kimse delil aramıyor.
Şunu demek istiyorum, tutuklama kararı açıklandıktan sonra net bir şekilde gördük ki, aslında daha ilk günden belli olan bir kararı, 14 gün boyunca gözaltı, savcılık, mahkeme aşamasıyla yaşamış olduk. Bunu hukuki olarak nitelemek mümkün değil. Dolayısıyla hukuki bir süreçle de karşı karşıya değiliz. Bizim avukatlar olarak yorumumuz bunun politik bir süreç olduğu. Hukuki suçlamaların bu kadar dayanaksız olmasına rağmen tutuklama kararı çıkartılmasının bir izahı yok.
Haftada 3 gün imza atacaklar
Dört kişi için haftada üç gün adli kontrol kararı verildi. Daha önce takip ettiğimiz hiçbir haberde karşılaşmadığımız bir şey. Avukatlar olarak sizin daha önce tanık olduğunuz bir şey mi bu?
Aslında haftada bir gün olması beklenir, üç gün çok fazla gerçekten. Çok yakın bir yere gitmek dışında uzun süreli şehir dışına bile gidemeyecek arkadaşlarımız. Bu da açık cezaevi demek.
Hakimlik sorgusu tutanağında hak savunucularının sözlerini göremedik, isimlerinin yanında “Şüphelinin savunması görüntülü ve sesli olarak kayıt altına alındı” ifadesi yer alıyor. Bunun sebebi nedir?
13. günde ancak savcılık aşamasına gelebildiğimiz ve sabah erken saatlerde müvekkillerimiz getirildiği halde, savcılık ifadelerinin başlaması 14.00’ü buldu. İlgili savcı, dosyayı incelediğini söyledi. Neden bu hazırlık önceden yapılmadı, bilmiyoruz. Keza bu hazırlık yapılmadıysa savcı neden adliyeye çağırdı, bilmiyoruz. Keşke dosyayı okusaydı, değerlendirseydi.
Bu kadar geç başlayınca, çok geç bitti. Hakimlikte sorgu aşaması gece 01.00’de başladı. Hepsinin yazılması o saatten sonra daha zor olduğu için kayıt sistemini tercih ettiler. Bize de yanlış gelmedi çünkü yargılanan kişilerin ve avukatların söyledikleri, tutanağa hakimin kendi cümleleriyle yazılır. Söylediklerimiz tam olarak yazılmaz, vurgular kayar, itiraz edersiniz. Kayıt sistemi hiçbir müdahale içermediği için, dökümü kendi cümlelerimizi içereceği için itiraz etmedik. Onun yerine CD’yi bir an önce almayı talep ettik. Birkaç gün içinde alacağız. (ÇT)