Bu haftanın kahramanı pırıl pırıl 18 yaşında bir genç içindeki ışığı, hayali ve çabası oyuncu olmak bu hayali, çabayı zamanla perçinleyip büyütüp yeşertecek ve ışığını parlatarak eminim ki onu önemli sahnelerde keyifle izleyeceğiz.
AsyakAkınhay'ın o küçük kalbinden ve gözlerinden 12 yaşında başlayarak büyüdüğü yolculuğunda şunu da yeniden söylemek mümkün başka bir ülkede yeniden yeni bir hayat kurduğunda hemen aitlik yaratamıyorsun yeni bir inşa sürecine ihtiyacın oluyor bunun için zaman ve o ülkeye ait insanlara göre daha fazla çalışman, emek vermen gerekiyor.
Özlemek bağ kurmak ile ilişkili seni sana anlatan dokular çok uzaklarda kalıyor sonra kendine yeni hikayeler yeni dokular inşa etmeye çalışıyorsun.
Asyak, özlem için şunu ifade etti; “Kök ne dil, ne din, ne de etnik köken. Kök benim için anılar, kültür, insanlar, daha öncesinde bulunduğun yerler bunlardan feragat ettiğin için bitmeyen bir özlem.” Yoksa Nuri Bilge Ceylan’nın Ahlat Ağacı senaryosunda geçen satırlar gibi, “İnsan neden illa en yakınında duran hayatı seçip, onu yaşamak zorunda? Halbuki hayatta öyle güzel şeyler var ki..”
Bazen bizler için küçük yaşlarda verilen kararlar bize sorulmadan verildiğinde yansıması Asyak’ın dediği satırlar gibi yansıyor, ruha...
Ne zaman geldin? Bu hikaye nasıl ve neden başladı?
2017 yılının Mayıs ayında geldik. Benim eğitimim ve güvenlik kaygılarıyla geldik. İstanbul’da Cihangir’de yaşıyorduk. O dönem gittiğim Taksim Sanattaki piyano dersim öncesi Alman Konsolosluğunun uyarısı ile dersimi iptal etmiştik o gün bir patlama gerçekleştir ardından İnönü stadında ikinci patlama oldu. Sonra Reina patlaması yaşanınca bunlar ailemin kaygılarını artırdı. Bunların üzerine 2017 Mayıs ayında Brighton’a taşındık.
Şimdi ise Londra’da yaşıyoruz. Bu göçün en önemli etkenlerinden biri de benim eğitimimdi. Küçüklüğümden beri tiyatro merakı olan ve tiyatro ile uğraşmaya cabalayan biriyim, Dünyada tiyatronun en büyük iki merkezinden biri olan Londra yakınında bir yere tasinmamızın alacağım eğitim açısında çok onemli olacaktı ki öyle de oluyor..
"Bir yere ait hissetmedik"
O günden bugüne hayatında neler değişti? Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?
Bir kere İngilizce öğrendim. Londra’da İngilizceyi anadil gibi konuşmanın yanı sıra Cockney aksanını dahi öğrenme fırsatım oldu. Yabancı bir kültürle tanıştım.
Bu da beni hem gittiğim okullarda hem de yasadigimiz yerlerde baska ülkelerden göçmenlerle iliski kurma imkanı tanıdıve bu sayede ufkumu genişletti. Tiyatro alanındaki kendime gore başarılarım, mesela bu yıl festival kapsamında Soho Theatre’da ve National Theatre’da sahne aldım.
Buranin bana neler öğrettiğine gelirsek aidiyet duygusunun onemli oldugunu anladım, en azından benim icin çok önemliymiş. Günün sonunda bir yere ait hissetmek.
Dönmek senin için ne ifade ediyor?
Murathan Mungan’in kaleme aldığı gibi
“Dönmek, mümkün mü artık
Dönmek, onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek
Neresi sıla bize, neresi gurbet..”
Eğer beni bekleyenlerin olduğunu bilseydim, muhtemeldir ki dönmek aklımdan çıkmayacak mutlak bir unsur olurdu, fakat simdi ailem yanımda olduğu ve mesleğimi icra edebildiğim sürece nerede olduğumun pek önemi yok.
Türkiye'de menajerim aracılı ile projelere deneme kaydı veriyorum, çünkü anadilimde çok fazla oynama fırsatım olmadı dolayısıyla anadilim Türkçe islerde yer alabilmek, oynayabilmek istiyorum. O yüzden Türkiye’ye geri dönmeyecek değilim, ama Mila Kundera’nın dediği gibi "her ömre bir göç yeter."
En şaşırdığın olaylar?
İngilizlerin soğuk ve arkadaş canlısı olmadıklarını bilirdim ama bu durumun yüzüme tokat gibi çarpacağını tahmin etmiyordum. Bizim gibi yakın, düşünceli ilişkiler kurmuyorlar.
Peki özlemi nasıl tanımlayabilirsin?
Kök benim icin ne dil, ne din, ne ırk, ne de etnik köken. Kök benim icin anılar, kültür, insanlar ve daha öncesinde bulunduğum yerler. Bunlardan feragat edince de büyük bir özlem duyuyorsunuz işte göç bana bunu öğretti, özlemeyi.
Arada kalmak sana ne ifade ediyor?
Arada kalmak doğal bir şey bence, herkesin yaşadığı bir durum ve sürecinde bir parçası, parçası olması da güzel, çünkü sorgulamak güzel. Ben arada kalma durumuna negatif bir anlam yüklemiyorum.
Sonuçta erken yasta göç eden çocukların genelde yasadığı bir durum, ben nereye aidim, nerede kalmalıyım, nereye gitmeliyim. Benim şahsen arada kaldığımı hissettiğim çok oldu her ne kadar her seye çabuk adapte olabilsem de çünkü buraya taşınmak her ne kadar benim icin verilmiş bir karar olsa da benim verdiğim bir karar degildi. Dedemlerden uzak olmak ve arkadaşsız kalıp ırkçılığa uğradığım dönem çok zordu.
Türkiye’ye gittiğinde ne hissediyorsun özellikle ilk gidişindeki his neydi, peki buraya ilk geldiğindeki his?
İlk gidişimde derin bir oh çekmiştim çünkü İngiltere’de hapsolmuş gibi hissetmiştim yalnızlıktan dolayı, dedemleri gördüğümde çok mutlu olmuştum, arkadaşlarıma sarıldığımda bütün o yalnızlığım gitmişti sanki. Buraya ilk geldigimde de ‘simdi biz ne yapacağız’ demistim.
"Göç zor"
Gitmek mi? Kalmak mı?
İkisi de zor; hem gidebilmek hem kalabilmek hem de dönebilmek gibi bir özgürlüğüm olsun isterdim.
Burada kendini 2. sınıf vatandaş olarak hissettiğin oldu mu?
Evet misal pasaport kontrolünde bizler diğerleri grubundaydık ayrıca okulda ilk geldiğimde pek çok kişinin ayrımcılığına maruz kaldım. Ortaokuldaydım, drama dersimizde bir masanın etrafında oturuyorduk, derse dair notlar alıyorduk. Öğretmenim stajyer öğretmene dönüp “sen Asyak’a yardım et, o anlamıyordur şimdi’ demişti çok rencide olmuştum.
Şu an okuduğum okulda öğretmenlerimden birisi benim aksanımla ilgili sürekli eleştirilerde bulunuyor bana aksanını ve telafuzunu düzeltmekle uğraşamam diyerek bana sadece bir replik verdiler. Elimden geleni yapsam da böyle bir ayrımcılığa da uğradım. Rolü almamak değil ama bu sözler beni çok kırdı.
Türkiye’ye olan bakış açın değişti mi? Ne gibi farklılıklar görüyorsun?
Türkiye’nin Dünya’nın merkezi olmadığını çok açık bir sekilde gördüm dahası İngilizler icin Avrupa dahi çogu zaman ilgi alanlarına girmiyor, İngilizler kendi tarihleriyle o kadar yetiniyorlar ki kendi sömürgeleri olmuş Afrika ve Karayip ülkeleri, Hindistan, ve Avusturalyayla ayrıca belli ölçülerde ABD ve Kanada ile ilgilenmeleri onlara yetiyor.
Kendini buraya ait hissediyor musun?
Aslında hiçbir yere ait hissetmiyorum bu dünyaya aidim, her yerde olmak isterim dolayısi ile keske sınırlar olmasa ve ailem yanımda olduğu sürece ve mesleğimi icra edebildiğim sürece benim evim her yer.
Göç sence ne demek?
Göç bir çok seyden feregat etmek ve izlemek demek. Yani göç edince sadece cografyanızı değiştirmiyorsunuz, değişik iklimi olan baska bir yasam alanına geciyorsunuz ve etrafınızdaki insan topluluğu doğup büyüdüğünüz ülkeye gore çok farklı oluyor. Dolayısı ile gündelik hayatın kalıpları ve alışkanlıkları da sizin için hem bir keşif hem de bir külfet işlevi görüyor.
Yabancı arkadaşların ve Türkiyeli arkadaşlarınla geçirdiğin vakitlerde farklılıklar var mı? ya da aynılıklar?
Türkiyeli arkadaşlarım ile uzun suredir vakit geçirmiyorum ama buradaki arkadaslarımın dünyadan bir haber oldugunu söyleyebilirim. Hep eğlence odaklılar. Türkiyeli arkadaslarımın daha olgun olduklarını gözlemledim. Tabi ki bunun en büyük sebebi ekonomik ve politik etkenler.
Burada gördüğün Türkiye algısı nasıl?
Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiyeyi genel olarak bir Orta Doğu ülkesi sayıyorlar ve herhalde tek istisnası tatilerde gidilebilecek bir ülke olarak görmeleri.
Deneyimlerinden eklemek istediklerin?
Göç zor, çünkü siz burda bir kimlik oluşturmaya çalışırken insanlar yırtıp atabiliyor. Biz bu zorlukları aştığını varsayan bir aileyiz netice olarak Londra’da yaşıyor olmaktan mutluyuz.
(RYÇ/EMK)