İnsan hak ihlallerinin en başında gelen kadına yönelik şiddet, güven içinde yaşama ve kendini gerçekleştirmenin önünde engel oluşturan bir olgudur.
Aile içi şiddet
Kabul gören biçimiyle aile içi şiddet, "bir aile bireyinin diğer aile bireylerinden birine fiziksel, sözel, duygusal davranışları kapsayacak şekilde uyguladığı ve bireyin yaralanmasına, sindirilmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan fiziki veya herhangi bir şekilde hakaret veya muamele" olarak tanımlanmaktadır.
4320 sayılı kanunun gerekçesinde ise, aile içi şiddet, "aile içinde bir bireyin diğer bir bireye yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışı" olarak tanımlanmıştır.
Şiddete uğrayan sadece siz değilsiniz
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de aile içi şiddetten en çok kadınlar etkilenmektedir. Toplumun yarısını oluşturan kadınların büyük bir bölümünün şiddete uğraması, Anayasamızda toplumun temeli olduğu kabul edilen ailenin, dolayısıyla giderek toplum yapısının bozulmasına neden olan bir olgudur.
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre, ailelerin yüzde 34'ünde fiziksel şiddet, yüzde 53'ünde sözlü şiddetin uygulandığı ve ev içi şiddetin yoğun olarak yaşandığı açıklanmıştır.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü'nün 1989 yılında yayınlanan "Türk Nüfus ve Sağlık Araştırması" sonuçlarına göre, Türkiye'de kadınların yüzde 44.9'u, erkeklerin ise yüzde 45'i, kadın kocasına itaat etmediğinde kocanın karısını dövmeye hakkı olduğunu düşünmektedir.
1994 yılında yapılan "Türkiye'de Çocuk Eğitim Evlerindeki Hükümlü Gençlerin Aile İçi Şiddete İlişkin Değerlendirmeleri" başlıklı araştırmada, hükümlü gençlerin babalarının annelerine fiziksel şiddet uyguladıkları (yüzde 35), annelerine günlük ihtiyaçlarını karşılayabileceği kadar dahi para vermedikleri (yüzde 54), anneleriyle ilgili kararları tek başına aldıkları (yüzde 36) saptanmıştır. Bu araştırma, şiddet "ailede öğrenilir, beslenir" türünden görüşleri desteklemiştir.
Ekim 2004'te sonuçları açıklanan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasının sonuçlarında kadına yönelik şiddet, bir insan hakları ihlali olarak da tanımlanmış ve bu konuda verilere yer verilmiştir. Soru kağıdında kadınlara, belirli durumlarda kocasının karısını dövmeye hakkı olup olmayacağı sorulmuştur. Kadınların yüzde 39'u, belirtilen durumlardan (kadının yemeği yakması, kadının kocasına karşılık vermesi, kadının parayı lüzumsuz yere harcaması, kadının çocuklarını ihmal etmesi vb) en az bir durumu kocanın karısını dövmesi için haklı bir neden olarak görmektedirler.
Aile içi şiddet ve buna gösterilen tahammül, kadının her alanda söz sahibi olmasının ve güçlenmesinin önünde önemli engeller oluşturmaktadır.
Ailenin Korunmasına İlişkin İç Hukuk Hükümleri
1. Anayasal İlkeler
1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre, herkes kanun önünde eşittir. Diğer tüm temel yasalarımızda (Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, İş Kanunu gibi) kadın ve erkek kanun önünde eşittir. Kadın ve erkek arasında anayasal haklarını kullanmak bakımından bir fark yoktur. Ancak yasal anlamda kabul edilen cinsiyet eşitliği, toplumsal yaşamda fiilen henüz tam olarak sağlanmış değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının,
"Devletin temel amaç ve görevleri" başlığını taşıyan 5. maddesine göre, "Devletin temel amaç ve görevleri, ...kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
"Kanun önünde eşitlik" başlığını taşıyan 10. maddesine göre, "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi hakkında 5170 Sayılı Kanun 7.5.2004 tarihinde kabul edilerek 21.5.2004 tarihinde 25469 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu kanunun 1. maddesine göre, 7.11.1982 tarihli 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasasının 10. maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
'Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.'*
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
"Temel hak ve hürriyetlerin niteliği" başlığını taşıyan 12. maddesine göre, "Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir."
"Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" başlığını taşıyan 17. maddesine göre, "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
"Kişi hürriyeti ve güvenliği" başlığını taşıyan 19. maddesine göre, "Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir."
"Ailenin korunması" başlığını taşıyan 41. maddesine göre, "Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır."**
Anayasa Madde 41: Ailenin Korunması
(Ek: 3.10.2001 4709/17 md.)
"Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğrenimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar."
Anayasada yer alan bu ilkeler ailenin, aileyi oluşturan bireyler olarak kadının ve çocukların korunmasının, onların eşitliğinin, temel hak ve özgürlüklerinin, maddi ve manevi varlıklarını geliştirme haklarının, kişisel güvenliklerinin, huzur ve refahının anayasal güvenceleridir.
Anayasa, aileyi oluşturan bireyler olarak kadının ve çocukların bu temel hak ve özgürlüklerini tanımakla yetinmemiş, ailenin toplumun temeli olduğunu kabul ederek, bu temel hak ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesini, ailenin korunması için gerekli önlemlerin alınmasını devlete bir görev olarak yüklemiştir.
* Bu bilgiler, Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü' nün Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile birlikte yayınladığı, avukat A. Esin Özbey'in hazırladığı "Türk Hukuk Sisteminde Aile İçi Şiddetle İlgili Mevzuat" başlıklı kitaptan alıntılandı.