Adını iç pazardan sorumlu Avrupa Komisyonu üyesi Frits Bolkestein'ın önerisinden alan tüzük, yalnızca AB içindeki tüm hizmetlerin özelleştirilmesini ve liberalleştirilmesini, AB içinde hizmet sunan şirketlerin kendi ülkelerinin yasa ve düzenlemelerine tabi olmasını öneriyordu.
Öneriye karşı olanlar , bu "kaynak ülke" kavramını şiddetle eleştiriyordu. Sendikalar şirketlerin çalışanlarını doğu Avrupa'daki daha ucuz bölgelere kaydırmasından, böylece AB'nin büyük ölçekli ekonomilerinin altının oyulmasından ve sosyal koruma sisteminin baltalanacağından endişeliydiler.
Tüzüğe karşı şiddetli bir kampanya yürüten Fransız devlet başkanı Jacques Chirac, önerilerin "kabul edilemez" olduğunu söyledi. AB'yi anahtar nitelikteki kamu hizmetlerini rekabetten korumaya ve şirketlerin oluşturacağı "toplumsal çöplük" riskini bertaraf etmeye çağırdı.
Chirac, tüzüğün "toplumsal haklara ve kamu hizmetlerine saygılı" olacak şekilde elden geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Avrupa Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) başkanı John Monks da savaşı değil, muharebeyi kazandıklarını söylüyor.
"Bundan sonra, karşımıza gelecek yeni bir hizmetler tüzüğünün standartlarının yüksek olmasını sağlamak gerek. Bu öneriler, çalışma koşullarını ve hükümlerini geriletecek, kamu hizmetlerini baltalayacak nitelikte olmamalı."
Monks, "AB'nin hizmetler tüzüğüne dair kararı, neoliberalizmin durdurulabileceğini, toplumsal bir Avrupa'nın güçlü yandaşları olduğunu ve Avrupa'da sendikaların galip gelebileceğini gösterdi" diye ekliyor.
Mayıs ayının sonuna kadar tüzük hakkındaki raporunu tamamlayacak olan Avrupa Parlamentosu'nun birçok üyesi de sonuçtan memnun.
Parlamentoda 202 sandalyesi bulunan Sosyalistlerin lideri Martin Schulz, raporun sonucunu etkilemek için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyor.
"AB zirvesinden çıkan karar sosyalist grup için bir zaferdir" diyen Schulz, muhafazakarlardan oluşan Avrupa Halk Partisi'ne (EPP) de çağrıda bulundu. EPP, şimdiye dek, tüzüğü desteklemişti. (TK)