"Eğer kapitalizmin krizini aşabilmek açısından içeride müdahaleyi gerektirecek herhangi durum ortaya çıkarsa asker yine geçmiştekileri çağrıştıran müdahaleler gerçekleştirebilir. 28 Şubat'la 12 Eylül tarzı müdahalenin son bulduğu söylenemez. Biçimsel değişiklikler arka plandaki dinamikleri örtüyor."
28 Şubat'ın 12. yılında "Geçmişten Geleceğe Ordu" ve "Cumhuriyet Kültürünün Oluşum Sürecinde Bir İdeolojik Aygıt Olarak Silahlı Kuvvetler ve Modernizm" kitaplarının yazarı Serdar Şen'le askerin siyasete müdahalesini konuştuk.
"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) kendi içindeki yapısal dönüşümüyle birlikte siyasal alana müdahalesi öncelikle 28 Şubat'la birlikte değişti. Post modern olarak adlandırılan bir tarza yönelindi, 12 Eylül'deki açık darbeden farklı olarak. Asıl önemli olan bu değişiklerin gerekçeleri."
Şen'e göre 12 Eylül 1980'de ordu sistemin rejim krizini aşarken kendisini ifade etme araçlarını farklılaştırdı. Hem ekonomik hem ideolojik anlamda toplumun tümünü harekete geçirme zeminleri kaybolmaya başladı.
Ordunun siyasal etkinliğini asla kaybetmediğini söyleyen Şen "Daha önceden içe yönelik bir süreçte müdahale yaşanırken bölge stratejilerindeki gelişmesinin etkisiyle ordu dış dünyaya bakışla kendini besler hale geldi" dedi.
"Türkiye ABD'nin öncülüğünü yapmış olduğu bölgeselcilik üzerinden küreselleşmeye eklemlendi. Bu süreçte sermayede değer akış trafiği önemli. Artık öyle bir noktaya gelindi ki sadece ekonomik, siyasal, ideolojik müdahaleler de yetmiyor. Bütünlüğü korumak için askeri gücü de barındıran bir süreci örmek gerekiyor ve Türkiye önemli bir rol üstleniyor. Siyasal gücünü arttıran bir rol. Bölgedeki değer akış trafiğinin; petrol, doğalgaz boru hatlarının ticaretinin sekteye uğrama ihtimalinin ortaya çıkması halinde TSK'nin de içinde bulunduğu içerideki ve dışarıdaki müdahalelerin her an gündeme gelmesini öngörmek gerekir."
Son örneği Türk'ün konuşmasına yapılan açıklama
28 Şubat'ın nasıl elbise değiştirdiğine Şen şöyle örnek veriyor:
"En çarpıcı örneklerinden birisi –tarz değişikliği gibi görünmekle birlikte özde değişiklik olmadan- e-muhtıra'dır. Biçimsel değişikliklerin önemli olduğunu düşünmüyorum. Biçimsel farklıların daha fazla demokratikleşme ya da antidemokratikleşmeye kaydığı algısı doğru değil."
Kısa vadede arka plandaki dinamiklerin "açık darbe" olarak gündemde olmayacağını düşünen Şen, "Ancak buna karşılık hukuk alanındaki gelişmelere basın açıklamaları üzerinden müdahaleler ya da son olarak Ahmet Türk'ün Meclis'teki Kürtçe konuşmasına yapılan açıklamalar daha çok kamuoyunda algılamasının kaymış olduğu noktaya doğru yani medyayı merkeze alan açıklamalar ön planda" dedi.
Şen'e göre bir süre daha bu durum bu şekilde seyredecek.
"Fakat özellikle ekonomik krizin daha da derinleşmesiyle hiç beklenmedik takdirde e-muhtıra, basın açıklaması ya da bildiriler yetmeyebilir, dengeler tepe taklak olabilir. Yani biçimsel kaygılarla bakmak yanlış."
28 Şubat'ta ne olmuştu?
28 Şubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulu (MGK) hükümetin uygulamalarını eleştiren ve "irticai faaliyetlere karşı" mücadele çağrısı yapan 18 maddelik bir bildiri yayınladı.
Refah Partisi (RP) ve Doğruyol Partisi (DYP) koalisyonu iktidarı dağıldı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, iki parti arasındaki protokolü dikkate almayarak yeni hükümeti kurma görevini başbakan yardımcısı, DYP başkanı Tansu Çiller yerine Anavatan Partisi (ANAP) genel başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. (EZÖ)